Balkonda bir kadın
Çubuk çayı neredeyse Çavundur köyüne değin görünüyor. Güneşin altında gümüş renginde uzayıp gidiyor Ankara’ya doğru ince kıvrımlarla. Dört katlı apartmanla aralarında yol ve bir bahçeler var; meyve ağaçları ve söğütlerle. Öylesine yakın Çubuk bahçeleri buradan. Atlayıversen sanki Çayın üstündeki yoldasın. İki yüz, beş yüz metre yürüsen bahçeye
bostanlara ulaşırsın. Elini ileriye doğru uzatsan millet bahçesi elinin ucunda. Başını kaldırsan koca kavaklarla burun buruna gelirsin. Millet bahçesinin servi kavakları bahar esintisinde ciğerlerimize temiz hava doldurur. Doğanın güzelliğini görebilirsen için kıvançla dolar, yalanlara karşı yüreğinde çiçeklerden bir kale örülür ki, balyoz indirseler ezilmeyen çiçekler.
Yükseklerden çiçekler pek seçilmez. Uzayıp giden gökyüzü dümdüzdür. Ağaçlar daha bir güzeldir. Yollar küçülür, insanlar küçülür, köpekler de küçülür. Yukarıdan bakan güven içinde bulur kendini. Başı beyaz bulutlara değer gibidir.
Yüreği pespembedir.
İnsanı yüksekten insan indirir yine. Kadın pembelik içinde iri beyaz ellerine baktı. Güneşte iyice ısınmıştı. Başı nerdeyse pişmişti. Yüzü güneşin karşısında yanmış, kırmızılığı üstüne bir kırmızılık daha eklenmişti. Kocası aşağıdan sesleniyordu, duymadı. Adam sinir içinde yeniden bağırdı:
" Gııız! N’apıyon orda? Çantayı uzat çantayı!
" Vaa! Sen miydin? Valla duymadım gıı!
Gövdesinin ağırlığına aldırmadan balkonun girişindeki naylon çantayı bir çırpıda alıp aşağıya uzattı. Naylon çantayla
birlikte aşağılara inmişti. Buzlu koca sesi gerçek. Sonsuza uzanan gökyüzünden indirivermişti. Her zaman böyle sürerdi oyun. Ne zaman güven duymaya başlasa, biraz büyüse, kocası alır indirirdi yere.
Olağanlık başladı. Aşağıda yürüyen insanlar büyüdüler birden. Kimileri devleşti gözünde, kimisini ise isteyerek küçülttü. En sık gidip geldiği komşusunu gördü. Ondan önce seslendi:
" N’o gız, selâm sabah itmeden?
" Şimdi sesleneceğdim ben de.
Kadının kocasına döndü yarım gülümsemeyle:
" Karı koca böyle ne iş görüyonuz?
" Gördüğün gibi, ekmek- mekmek.
Yukarıya bakar komşu kadın:
" N’apıyonuz Fatoş? Bu sıralar hiç görünmüyonuz.
" Allah canını almasın emi! Daha giçen gün sizdeydim. Siz niye gelmiyosunuz ey?
" Amaan hiç sorma!
" Ne oldu gıı?
Konuşmalar böyle sürer gider. Balkondaki kadının ayakları yerdedir. Zaten yere çakılı insanlar ne denli yükseklere çıkabilir ki?
Gururla bakar, az önce silip süpürdüğü eve. Camlar pırıl pırıl, televizyon, masa öyle.. Desenli tül perdeyi okşayarak düzeltir. Yumuşaklığı içine bir ezgi değin siner. Mahaledeki kızlara orlondan ördürdüğü minik şapka süsleri düzeltir.
Geniş mutfağına girer. Kocasının aşağıdan verdiği ekmekleri yerine koyar, örter dolabı. Bir bu dolaptır eski evini anımsatan. Börtü böcekten kurtulmuştur. Pencereyi biraz açık bırakınca sokak kedileri dolmaz mutfağa. Mutfağın örtü örtülebilecek her yanını orlondan örme dantellerle süslemiştir. Birinin ucu kıvrılsa hemen düzeltir. Mutfak kirlenmesin diye bulaşıkları bile eski alışkanlıkla balkonda yıkar.
Balkona çıkınca yatak odasındaki çiçeklerini görür. Yeni yıl çiçeği, oğlan güzeli çeşit çeşit açmış, açacak çiçekler.
Çiçekler kadınlara benzer. İyi bir el değmişse, daha bir güzelleşir, daha çiçeklelerle donanırlar. Çiçeklere çocuk gibi bakar kadın; incitmeden yıkar yapraklarını. Budanacakları korkarak keser. En cahil kadındır bu.
Kırkına yaklaşmasına rağmen yüzü dümdüzdür. Çürük ön dişleriyle çıtırdatır sakızını. Dördüncü kattaki balkonundan çırpar örtüyü yeşil armut dallarının, eski evinin üstüne üstüne. Eltisini pencerede görünce sakız çiğnemesi kıvrar, patlatır sakızı.
Kimsenin arkasından kötülüğüne konuşmaz gerçekte. Ne konuşacak başka komşularıyla. Biraz ezginliğini unutması gerek. Biraz sakız patlatarak, biraz konuşarak..
19. 11. 1981 / Nazik Gülünay
YORUMLAR
Nazik Hocam!
Bu yazı bize ne çok şey anlatıyor?
gız
gıı
len
ulen vsvs
Şimdiki gençlerin konuşmadığı, kullanmadığı dilimizi.
Dolaysıyla
Dile bağlı örf adet ve hitap biçim ve şeklimizi.
Bu kelimeleri kullandığınıza göre gelinlik etmeyi de
bilirsiniz.
Gerçekten İmparatorluk İslam adı altında, kadınlarımızı
dışlamayı öğretmiş milletimize.
Halbuki "Cengiz Han halkına konuşma yaparken; ''Ben sizin Hanınızım, bu da benim Hanım diyerek eşini göstermiştir.''
Demem o ki kadını dışlayan kültür, örf, adet, töre adına ne derseniz deyin Türk'ün değil.
Cahiliye Arap kültürü ve din diye milletimize yutturuluyor.
Saygılarımla.
Necati Kavlak tarafından 11.9.2021 11:50:10 zamanında düzenlenmiştir.
glenay
Çok teşekkür ederim.
Bizim burası, yani Ankara'nın kazası Çubuk dili çok kabadır. G harfi çokça kullanılır. (gullanılır.)
Nerde eski Türklerin kadınlara saygısı. Dediğiniz gibi Cahiliye Arap kültürü burada yaşanıyor. Kadınlar ikinci sınıf insan.
Selamlar saygılar..
Resim bir başka güzel
Köy yeri, yeşillik ağaçlık, doğal ortam, insanlar gıdalar tabii hep
Çay kıyısında gece vakti içilecek bir çay, asıl o tavşan, asıl o filiz
Şehir ömür törpüsü, yine de alışkanlıklarımızla malul olduğumuzdan şeherli olmayı benimseriz
Balkon evin has bahçesidir, bal konar insanın yüreğine
Balkonda bir kadın neler anlatmaz ki?
İki bölümü de ilgiyle okudum
Nazik dokunuşlar harflere, hecelere, sözcüklere, gülen bir ay misali doldurur yüreğimizi
Tasvirler, şiveler yerli yerinde maşallah , kalem kavi kıvrak ya
Çubuk çayı misali akıp gider
Eltinize rahmet, size sıhhat afiyet dilerim
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Saygı ve selamlarımla değerli hocam.
levent taner tarafından 10.9.2021 09:00:17 zamanında düzenlenmiştir.
glenay
Balkondaki o kadın yok şimdi. Eşi yeniden evlendi.
Dördüncü katta sanıyorum oğullarından biri oturuyor.
Kaynım, eltim ölmeden sanıyorum ortanca oğlunu evlendirirken
çatı kata, duyduğuma göre kulübe gibi bir yer yapmış, orda oturuyormuş.
Sanıyorum eltim buna dayanamadı. Kaynım yeniden evlenmiş, kadını hiç görmedim.
Bu öykü bir romanın başlangıcı olabilir diye düşündüm. İçinde ben de varım.( Alt katta oturan küçük elti.) Bu aile köyden göçen köy ağası çocukları.
Çok teşekkür ederim Levent bey,
selam ve sevgimle..