- 440 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SANAL HEZEYANLARIMIZ
Son yıllarda sınıfsal, örgütsel, ideolojik ve sosyal tabakalaşmayı ön plana çıkaran ve toplumsal psikolojiyi derinden etkileyen çalışmaların sıkça arttığını gözlemlemekteyiz. Peki bu yapılanmanın sosyolojik olarak açıklamasını nasıl okumak gerekiyor.
Gün geçmiyor ki sosyal psikolojimizi derinden yaralayan kaotik olaylar meydana gelemesin. Enterasan olan bu kaotik olayların bir çoğu suni sorunlar. Aslında bu zihinsel aforizmalar toplumun her kesiminde tepki oluşturmaya yetecek düzeyde sosyal psikolojiyi negatif manada altüst etmeyi becerebiliyor tek başına. Günümüzde özellikle sosyal medyanın bu denli etkin kullanılmasının toplumsal yaşantımızda derin delikler açmasına rağmen nasıl oluyor da bu anormal durumu kabullenebiliyoruz.
Tepkisel duruşlarımız anlamsız bir şekilde ya eriyor yada yavaş yavaş çürütülüyor. Sosyal medya sanrılarının doğruluğunu araştırma merakımız bile ortadan kaldırılmış, bilgi araştırılmıyor ve sunulan her fikri, her görüşü toplumun ekseriyeti kayıtsız kabullenme psikolojisi içinde yaşıyoruz. Oysa bilgi kişinin bilişsel karakterini belirleyen en önemli bir kural olmasına rağmen bu kabulleniş pekte akla mantığa uygun görünmüyor.
İnsan her daim iyiliği üreten ve üretilmesini sağlamak üzere kurgulanmış varlıksal özelliklerinin tersi istikamette hareket etmeye yönlendiriliyor sanki. Mutluluk düzeyimizin zirveye çıkma uğraşının ardında yeni trend olarak kin, öfke, nefret, iftira, aşağılama, yargılama, değersizleştirme yatıyor. Bir çok gayri insani duygularla hazsal nirvanaya varmanın telaşını anlamlandırmak aklımı hırpalıyor. Entrasan psiko-trajik hezeyanlar yaşıyoruz.
Düşünsenize; kandırılıyorsun, aldatılıyorsun, a/salak yerine konuluyorsun fakat tepkisel gücünü kullanmaktan imtina ediyorsun ya da önemsemiyorsun. Anlamsız hiçbir değer ve önem arz etmeyen suni hatta bir çoğu yalan, uydurulmuş düzeni kendi emelleri etrafında yönlendirmeye çalışan örgütsel dokümanları dikkate alıp toplumsal düzenin bozulmasına sebep olmayı umursamaz hale gelmek ne acı.. Size de ilginç gelmiyor mu?
Bu tarz haber, bildiri sanal beceri, algısal yorumların kaynaklarını biraz dikkatlice araştırınca hayali ve gerçekçi olmayan bir tabakalaşmayı ortaya çıkarmaya endekslendiğin çok net görürsünüz. Bazı sivil toplum ögelerince toplumun ayrıştırılması için sürekli sanal hezeyanların desteklendiğini görememek ayrı bir akıl tutulması değil m? Amaçlanan her ne ise sonucundan her halükarda tüm toplumun maddi manevi zarara uğrayacağı nasıl olurda zihnimizde görünmez hale getirebiliyoruz.
Sadece kendi ideolojik veya mistik düşüncesini ön plana çıkarma telaşına düşerken kendi geleceğinden vazgeçmiş bu zevatlar geleceği dahi düşünmekten vazgeçmiş gibi görünüyorlar. İşin acı tarafı toplumsal değer olarak hiçbir şey üretmeyen fakat teknolojik açıdan her yenilik ve değişimden faydalanmayı sosyal bir hak olarak gören, bilime katkıdan uzak duran, toplumun katmanlarını ötekileştirmek için adete üçüncü dünya savaşı veren, sorulduğunda evrensel insan haklarına saygı ve bağlılığının çok sıkı olduğundan bahseden ancak her fırsatta ırkçı, ayrıştırıcı, saygısız şahsiyetler yığınları artmakta günden güne… Şahsiyetini ve değer yargılarını (kendi fikirsel değerlerinden bahsediyorum) hegomanik yöntemlerle dikta etmeye çalışan, aslında kendi değersizliğini gün yüzüne çıkaran ahmakları dinlemek zorunda kalmak ne acı.
Global dünyada küresel ekonomilerin etkilerinin günden güne erimeye başladığı ve yeni global odakların meydana çıktığı bu günlerde ekonomik savaşlarda kaçınılmaz oluyor. Dünyada var olan kaynakların sınırlı olduğunu düşünürsek hiçbir güç pastanın diliminden tadımlık dahi olsa ikram etmeyi kabullenmiyor kabullenmezler de zaten. Var olanı koruma savaşı veren birçok güç piyasaya girmeye çalışan yeni güçleri engelleme adına acımasızca davranmaktan geri kalmıyor. Akla hayale gelmeyecek türde oyun ve desiselerle yıpratma ve mümkünse hüp diye yutma derdinde her biri. Bunu anlamak için herhalde bilmem ne titresine sahip olmaya gerek de yok. Belki akademik dil biraz daha süslüdür ama toplumsal anlaşılımının daha az olduğu kanısındayım. Hele ki bu akademisyenin ideolojisi eğitiminin önüne geçmiş ise vay halimize demekten kendimi alamıyorum.
Toplumlar çoğunlukçu görüşleriyle diri ve ayakta durmayı daha sağlam bir zemine oturtur. Yani eleştiri gelişimin en güzel kapısıdır. Ancak bu eleştirinin dozajını iyi bilmek ve sınırları aşmamak gerekiyor yoksa toplumsal yıkımın kapısını aralar alimallah.
Bin küsur yıllık devlet geleneği olan bu toplumun yeniden küllerinden doğarak sağlam ve yıkılmaz bir devlet inşasının süreci gecikmiş olabilir. Lakin bu günün Türkiye’si geleceğin adımlarını atarken gelecek neslin hayallerini yıkmaya, motivasyonunu düşürmeye kimsenin hakkı yok. Bu denli çağdığı bakış açısının da kime ne yararı olacak onu da düşünmek lazım. Yoksa ideolojilerimizin esiri mi olmuşuz toplum olarak. Milenyum çağını bu zihinsel duruşlarla yönetmeyi kimse düşünmüyordur sanırsam.
Toplum olarak şunu zihnimize iyice kazımalıyız artık; karalama, yıpratama, ezik ve muhtaç gösterme telaşlarımıza bir son verelim. Toplumun her kesimi için bu geçerli tüm ideolajik bakış açılarımız için bu gereklidir. İftira ve yalana harcadığımız emeğin yarısını; insanlık için, ülkün için, ulusun için, vatandaşın için, yurttaşın için ideoljik kavram olarak sizdeki adı her ne ise ama gelin bu ülkenin bekasına harcayalım, geleceğine harcayalım, birliğine beraberliğine harcayalım. Belki bir gün daha müreffeh bir ülke sınırları içinde yaşıyor olmanın yolunu açmış oluruz. Çok zor olmasa gerek diye düşünüyorum.
Şimdi hep birlikte aynanın karşısına geçerek önce vicdanımızı inandırmaya çalışalım o inanırsa yada inandırırsak gerçeği görme şansımız daha da kolaylaşacaktır.
Kim bilir belki bir gün gerçekleşir….
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.