- 606 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
KURU BİR SELAM REFERANS KABUL EDİLİRDİ BİR ZAMANLAR
KURU BİR SELAM REFERANSTI BİR ZAMANLAR
Kuru bir selamın referans kabul edildiği yıllarda büyüdük biz. Dostun dosta değer verdiği, hatırın kıymetin olduğu zamanlarda…İnsanların, eşyalara köle olmadığı zamanlardı o yıllar.
İnsanın kıymetli olduğu, emeğin değerinin olduğu, komşunun komşuda hakkı olduğu pırıl pırıl bir çağdı.
Mavi çiçekli pazen fistanlıklarla mutlu olan kadınlarla evinin bahçesine çıtlık çiçeği diken adamların yaşadığı nezih mahalleler ve mahalle sakinlerinin bizim diye sahiplendiği bizim sokaklar vardı.
Her mahallenin bir mahalle mektebi, bakkaliyesi, camii ve çayhanesi vardı.
Ne güzel bir isim çayhane. Yani çay evi. Ondan daha evvelki yıllarda ise kıraathane denilen, tahta sandalyelerle döşeli, köşesinde ahşap okuma kitaplığı olan, çay içilip dost muhabbetlerinin yapıldığı yerler.
Para elin kiriydi o temiz insanlar için. Dostluk ise baş tacı.
Hatır gönül vardı, kadir kıymet bilinirdi
Hatır için çiği tavuk yenir diye boşuna denilmiyordu. Gerçekten hatır, gönül vardı eskiden.
Dostumuzdan gelen bir selamla hiç tanımadığımız , dostumuzun gönderdiği kişiyi hanemizde misafir eder, yedirir, içirir ve evimizde konuk ederdik.
Yine bir dost selamıyla gelen müşteriyi tanımasak dahi istediği her şeyi bir kuruş almadan koyardık torbasına.
Islak imzalı senetten daha emindi dostumuzun selamı.
Hatır ne gizemli bir güç, ne kıymetli bir hazineydi o vakitler.
Hatır için neler yapılmazdı ki?
Küsler barışır, kavgalar sulh olur, boşanmalardan dönülür, hatta hatırı sayılır dostların araya girmesi yle kız istemelerde inatçı kız babalarının rızası dahi alınırdı.
Peki bu ‘hatır ve dost’ kelimesi bu gücü nereden alıyordu.
Elbette ailedeki eğitimden alıyordu.
Aileler tahsillimiydi ki derseniz; hayır tahsilli değildi, diplomalı değildi ama hayat mektebinde okumuş , kültürünü, özünü kaybetmemiş, örf adetlerini devam ettiren,okumamış ama görmüş geçirmiş insanlardı. Ve bizim anne babalarımız bizleri kitap okuyarak değil ama atasözü ve deyimlerle büyüttüler.
Bence bir milletin atasözleri ve deyimleri en eski ve en büyük kütüphanesidir. En kalın ve en etkili ansiklopedisidir.
Şöyle ki,
Biz hep teyze anne yarısıdır’ı öğrendik. Ya da emmi baba yarısıdır’ı. Yine ‘Er dayıya, kız bibi ( hala)’ye’ yi.
Neydi bu sözün hikmeti?
Geniş aile kavramını çocuğa anlatmaktı. Kan bağını çocuğun beynine yerleştirip emmi, dayı, hala, teyzenin de çocuklar üzerinde söz hakkı olduğunu idrak etmelerini sağlamaktı.
Bülbül güle, karga çöplüğe götürür’ neydi bu sözün hikmeti? Seçtiğimiz arkadaşlarımızın hayatımızı nasıl etkilediğini anlatıp arkadaş seçimimize dikkat etmemiz gerektiği bilincini vermekti.
‘Ayıdan post, düşmandan dost olmaz’
‘Arkadaşını döyle, sana kim olduğunu diyeyim’
‘Su küçüğün, sofra büyüğün’
Sus küçüğün, söz büyüğün’
Hatır için çiğ tavuk yenir, söz gümüşse sükut altındır, ve daha nice anlamlı atasözlerimiz.
İşte biz bu tecrübe ansiklopedisini sular seller gibi içerek büyüdük.
İşte bu yüzden sözler senetti o yıllarda. Dostluklar kardeşlikten ileri idi.
Öl dediğinde öleceğimiz, sus dediğinde susacağımız insanlar yaşardı bi vakitler.
Oysa şimdi kitap tahsillisi olduk, diploma eğitimlisi olduk sadece.
Ahlaktan sınıfta kaldık, saygıdan sınıfta kaldık, güvenden sınıfta kaldık, hatırdan gönülden sınıfta kaldık, merhametten, şefkatten, sevgiden sınıfta kaldık.
Rabıtadan sınıfta kaldık. Hasım olduk hısımlarımızla.
Tatillerde memlekete döndürmedik rotamızı ,otellere, kamplara giderek denize döktük akraba ve geniş aile bağlarını, gene sınıfta kaldık.
Biz kıssadan hisselerle, ninelerimizin hikayeleri ile, analarımızın babalarımızın atasözleri ile büyürken çocuklarımızı Matematik kurslarıyla, Fen Bilgisi kurslarıyla, test soru bankaları ile büyüttük. Durum ortada….
Ne ekersek onu biçeceğimizi unuttuk galiba….
Eeee böyle olunca da ne hatır kaldı ne gönül. Sevgiyi, saygıyı, merhameti, sadakati, güveni, inancı mevsiminde ekmezsen ürün alamazsın hasat zamanı. Fidan dikimi zamanı ilbaharın en başlarıdır. Yani ağaç yaş iken eğilir. Yaş iken bir şeyler vermeyip bugün bir şeyler beklemek ise öküzün altında buzağı aramaya benzer.
Nurgül KAYNAR YÜCE / K. MARAŞ
YORUMLAR
Bir elin nesi var iki elin sesi var derlerdi burdan da geleneklerimizde olan imece usulünün önemi belirtilirdi yine ev alma komşu al derler ki komşunun önemi bazen en yakın akrabadan daha gerekli idi. Hazıra dağ dayanmaz derler çünkü insanın tutumlu olması öğütlenir.
Öyle güzel bir konu ki bu Nurgül Hanımcım her yazınızda derin manalar ve örnek insan modeli çiziyorsunuz bende büyük bir keyifle okuyorum. İyi ki varsınız sizden öğrenecek çok şey olduğunu ve gelecek nesile çok değerli eserler bırakacağınızı gözlemliyorum.
Allahım sizi hiç üzmesin. Sağlıcakla kalın