- 395 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Şimdi okullu olduk
Bugün yaşamak için yeni bir sebebim vardı. Yeniden başlamak için hayata. Koşmak için, yorulmak için, heyecanlanmak, korkmak ve endişe etmek için en önemlisi de güçlü olmak için yeni bir sebep.
Oysa her böyle bir günde daha bir güçsüz, daha bir savunmasız hissederim kendimi basitçe bir yolda yürüme mevzu bile "ya ayaklarım dolanırsa " düşüncesiyle mücadele eder. Dizlerimin bağı çözülür hakkıyla yapamamaktan korkarım anneliğimi.
Yıllar önce bir dönem evliliğin, işin ve çocuğun olduğu "ne zaman "la başlayan soruların o kısır döngüsü tamamlandığı bir zamanda boşluk içinde kalmışlığım olmuştu. Bu boşlukta kendimi artık dünya da evrimini tamamlamış bir varlık olarak hissediyordum. Her şey yaşanıp bitmişti sanki ve şimdi "ölme vakti" temalı depresyonumun ilk filizlerini vermiş zamanla anlamsız bir yorgunlukla onu sulamış, sulamış büyütmüştüm. Artık eceline teslim olmaya hazır bir ruh gibi her an gelebilecek azrailini beklemeye başlamıştım. Oysa henüz yir mi ye di yaşındaydım. Çoğu kişi benim bitirdiğim yerden yeni başlamak üzereydi o yaşta. Günlerin anlamsızlığı, gecelerin uzunluğu, ancak bir takım haplarla tahammül edilebiliyordu. Ta ki bir gün gelip o haplara ihtiyacım olmadığını hissettiğim zamana kadar. Kendimi fazlaca mutlu hissediyordum ve bu his gittikçe büyüyordu içimde. Hapları bırakıp bir kaç gün denemiş ve bu mutluluğun gerçek bir mutluluk olduğuna emindim artık. İçimde bir şüphe vardı bu olabilir miydi? Yeni bir can yeşermiş olabilir miydi içimin toprağında oysa kendime hiç bakmayıp öyle zayıf öyle güçsüz düşmüştüm ki bu imkansız gibiydi. Yine de bir umut doktora gittim. Doktor kan testi istedi ve nihayet sonuç geldiğinde "hamilesin" dedi. Gözlerimde büyüyen o umudun tarifi yoktu anlık bir mutluluk ve sonra ki cümle "ama bu kan değerleriyle tutunamaz o çocuk" dedi ve evet tutunamadı. Günlerce bitmek bilmeyen endişeli bir bekleyişle onun tutunması için dua ettim. O beni yeniden hayata bağlayan sebepti.
17 ağustos depremini yaşadığımda lise çağlarındaydım. Hayatımda ki ilk depremi öyle şiddetli yaşamış olmam beni büyük etkilemişti. Ve yine bir 17 ağustos günü ruhumun ikinci depremini bir hastane odasında yaşadım. Gökyüzü açık maviydi dünya içinde hayat olduğunun resmini gökyüzüne çizmişti. Bense hayatımın kararışının şahidi olan o odada derisinden soyulmuş gibi üşüyordum bir yaz günü. Bebeğimi kaybetmiştim. Ama bir kez içimde bir yaşam kıpırtısı filizlenmişti, uzun zamandır yaşamadığım bir umut bana yüzünü gösterip "Allah’tan umut kesilmez" dedirtmişti. Evet o umudumu sıcak tutmalıydım. O gün Yakup gibi kederliydim, onun gibi yitik "Yusuf’umu kaybetmiştim" bende. Ve o gün Allah’tan Yakup sabrı diledim, sonrasında Yusuf’u görebilme heyecanı. Kör olan kalp gözümü açacak bir Yusuf. Bir yılın sonunda yine bir yaz günü 16 Temmuz’da Rabbim Yusuf’umu kucağıma verdi. Bir bayram arifesi benim bayramımın arifesiydi o. Erkek olursa demiştim "adını Yusuf koyacağım.
Evet Yusuf’la hayata yeniden başladım, ağladım, güldüm, endişelendim, korktum, düştüm, kalktım ve yürüdüm. Şimdi üzerinden altı sene geçti ve ben onunla yeniden okumaya başlıyorum. Bu gün bunu daha iyi anlıyorum ki çocuklarımız bizim hayatımızın bittiği yerde başlayan taze hayatlardır. Biz o yüzden kendi hayatımızı bir kenara bırakıp, onlarınkine odaklanırız. Onlarla yeniden doğar, yeniden öğrenir, aşık olur, üzülür ve başarırız. Tek kişilik yaşamayız hayatı çünkü artık duygularımız onlarınkilerle bağlantılı. Okul formunu doldururken annenin ruh haline ben (değişken) yazdım çünkü hislerim tek kişilik değil ki sabit olsun. Bir anne çocuğunun duygularını onlar kadar hisseder ve yaşar. Belki onlardan da çok onların yerine de yaşadığı olur. Onu öğretmenine teslim ederken hem mutlu, hem endişeli, hem heyecanlıydım. Bugün ben yeniden okula başladım.