- 741 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
İSLAM'DA NAMAZIN KAZASI VAR MIDIR?
Farz namazlar Allah’ın bize belli vakit dilimi içinde her gün kılmayı emrettiği namazlardır. Kuran, Nisa Suresi 103. ayette bize namazın vakitli farz olduğunu, Mearic Suresi 23. ayette bu farzın hayat boyu sürekli gözetilmesi gerektiğini söylemektedir. Namaz öyle bir ibadettir ki savaş ortamında bile kazaya bırakılmaz, kılınır. (Nisa Suresi, 101-102). Kuran’da vaktinde kılınmayan namazların kaza edilmesi ile ilgili olarak açık bir ifade bulunmamaktadır. Kuran’da kaza namazı diye bir kavram yoktur.
Geçmişte kılınmayan namazların hesap edilip kılınması gerektiğini, eğer bu namazlar kılınmazsa ahirete borçlu ve günahkar olarak gidileceğini söylemek doğru değildir. Bir insan mazeretsiz olarak namaz kılmıyorsa elbette ki günah işlemektedir. Çünkü namaz kılmak kişinin kendi isteğine bırakılmamıştır ve yerine getirmekle yükümlü olduğumuz farz bir ibadettir. Geçmişte mazeretsiz olarak kılınmayan namazlar için günah işlenmiştir ancak bu namazların tekrar kılınması gerektiğini söyleyebilmek için bu konuyla ilgili Allah’ın ayet indirmiş olması gerekir.
Eğer kişi namazı bilerek, unutarak veya uyuyarak kılmadıysa yani namaz kılmama nedeni ne olursa olsun vakit geçtiği için o vakitteki namazı sonradan kılmanın bir anlamı yoktur. Namaz sadece vaktinde kılınırsa farz olur. Namazın, müminin hayatıyla o kadar iç içe, o kadar vazgeçilemez, ihmal edilemez olması istenmiştir ki insanoğlunun her türlü faaliyetine ara verdiği korkulu ve tehlikeli hallerinde bile namazın kılınması emredilmiştir. Allah Kuran’da savaş gibi zorlu bir ortamda bile namazı kazaya bırakmayıp insanların namaz kılmasını emretmiştir. Uyumak ve unutmak savaştan daha geçerli bir mazeret olamaz. Kuran’da emredilmeyen namazın kazası, farz olan bir hüküm yapılamaz.
Namazın vakitli farz bir ibadet olmasından şunu anlıyoruz: Namaz sadece vaktinde kılınırsa farzdır. Eğer vaktinin dışında yani sonradan kılınıyorsa farz olmaz. Çünkü vakit geçmiştir. Vakit geçtiği için farz olmaktan çıkmıştır. Abdest almak nasıl namazın şartı ise, namazı vaktinde kılmakta namazın şartıdır. Vakti geçen namazın kazası olmaz. Peki kılınmayan namazlar için kişinin birşey yapması gerekir mi? Namazı kılmayan ve kaçıran Allah’a bunun için samimi tevbe eder, daha sonra titiz bir şekilde namazlarını kılmaya devam eder. Ancak "şimdilik namaz kılmayayım, nasıl olsa sonra tevbe eder namaza başlarım" düşünerek namazı kılmamak çok yanlış olur. Burada kişi kendi aklınca Allah’ı kandırabileceğini düşünmekte ve yaşayacağına garanti vererek sorumlu olduğu ibadeti ertelemektedir.
Allah hastalık ve yolculuk durumunda tutulamayan oruçların sonradan tutulmasını emretmiştir. Orucun kazası Kuran’da açık bir şekilde emredilmiştir. Ancak namazın kazasına dair Kuran’da hüküm yoktur. Hiç mümkün müdür ki Allah kitabında orucun kazasını açıklasın da namazın kazasını eksik bıraksın? Allah’ın Kuran’da orucun kazasını açıklayıp namazın kazasını eksik bırakmış olması düşünülemez. Allah orucun kazasını Kuran’da nasıl bildirdiyse namazın kazası olsaydı bunu da açık bir şekilde bildirirdi. Allah bu konuyu bildirmediğine göre insanlar bundan sorumlu tutulmamalıdır. Kuran’da namazla ilgili birçok ayet olmasına rağmen, binlerce ayetin içinden bir ayette bile kaza namazından bahsedilmediğine göre böyle bir hükmün İslam’da olduğunu söylemek doğru olmaz.
Kuran’da geçmeyen bir hükümden Allah insanı sorumlu tutmaz. Çünkü insanlar sadece Kuran’dan sorumludur. Sorumlu olmadığımız birşeyi sorumluyuz gibi konuşmak dine ilave yapmaktır. Kuran’da bu konunun bildirilmemesi bu konuyu Kuran’ın eksik bırakması değil, böyle birşey olmadığı içindir. Eğer Kuran bu konuyu eksik bıraktı denilirse o zaman ayetlere karşı gelmiş olunur. Çünkü Allah Kuran’ın eksiksiz ve yeterli olduğunu bildirmiştir. Bu yüzden kimse namaza başlayacak kişileri "geçmişteki şu kadar… namazı kaza etmen gerekir veya kılmadığın namazları her namazın ardından kılarak namaz borçlarını öde" diyerek yanlış yönlendirmemelidir.
Bütün farz hükümler Kuran’da yer almaktadır. Kuran’da kaza namazı emredilmediği için kaza namazı farz hüküm olarak görülemez. Nebimiz Muhammed Allah’ın Kuran’da emretmediği bir hükmü emretmez. Kaza namazının kılınması gerektiğine dair hadisler doğru değildir ve bu hadislerin Nebimiz Muhammed tarafından söylendiğini düşünmek hatadır. Nebimiz Muhammed’e uyuyoruz diyerek hadislerden kaynak gösterip namazın kazasını farz hüküm yapmak dine ilave yapmak olur. Kuran’da olmayan bir hüküm farz olamaz. Sonuçta her konuda olduğu gibi namazda da Kuran’da ne yazıyorsa din yalnızca odur. Allah kitabında hiçbir eksiklik bırakmamıştır.
Allah Zuhruf Suresi 44’de ahirette sadece Kuran’dan sorumlu olduğumuzu, Kıyamet Suresi 19’da Kuran’ı Kendisi’nin açıkladığını, En’am Suresi 114’de Kuran’ı açıklayıcı olarak indirdiğini, En’am Suresi 115’te Kuran ile dinin tamamlandığını bildirmiştir. Bu ayetleri göz önüne aldığımızda dini hükümler sadece Kuran’dan bakılmalıdır. Kuran dışı dini hüküm veren hadislerden hüküm çıkarılmamalıdır. Nebimiz Muhammed Kuran dışı dini hüküm bildirmez. Kuran dışı dini hüküm bildiren hadisler sahih kabul edilemez. Bazı müslümanlar, ayetleri gerektiği gibi düşünmeden, sorgulamadan, inceleme ve araştırma yapmadan geleneği taklit ettikleri için gelenek onlara nasıl bir din imajı sunduysa onu kabul etmiştir.
Kaza namazının farz olduğunu, geçmişte kılınmayan namazların kılınması gerektiğini söyleyenler, insanlığa sökülüp atılması zor olan bir hurafe, yanlış ve batıl anlayış bırakmışlardır. Toplumumuzda yerleşmiş olan yanlış ve Kur’an dışı kaza namazının dinimizden, inancımızdan temizlenmesi, Kur’an dışındaki yanlış din anlayışından, Nebimiz Muhammed’e yapılan iftiralardan kurtarılması gerekmektedir. Bu da ancak, Kuran’ı anladığınız dilden okuyarak, gerektiği gibi Allah’ı, Kuran’ı, Nebimiz Muhammed’i tanıyarak, önünüze konulan her bilgiyi Kur’an ile test ederek, birilerine emanet verdiğiniz aklınızı geri alarak, sorgulayarak, kendi aklınızı kullanarak mümkün olabilir. Henüz hayatta iken, kurtuluş ve işlenmiş olan günahlardan bağışlanmak için tevbe kapıları açık iken, sizi yanlış inançlara sevk etmekte olan rivayetleri ve hadisleri hayatınızdan çıkararak, dinimizin yegane kaynağı olan Kuran’a yönelelim ve hayatımızın yegane rehberi ve reçetesi yapalım. Hurafelerden arınıp, Kur’anı hayatının yegane rehberi edinebilmiş olanlar, hem bu dünyada hem de ahiret hayatındaki huzuru ve mutluluğu yakalayabilecektir.
YORUMLAR
Tekrar ediyorum ya bilincli hainsiniz, yada kandirilmis okumus cahil
Bu zihniyet seytani yahudilesme tezahuru dur
Önce Mezhepleri sulandir
Sonra hadisleri yok say
Sonra elciyi postaci olarak göster
E ortada ne kaldi#
Örnek yok
yasanmislik yok
elci yok
Anayasa hükmünde olan Kuran`i mubin,
Peki bu Kuran`i Allah cc hasa sanami yolladi direk olarak, yoksa efendilerinize mi
Bu zihniyeti biz taniriz bu Zihniyet Kuran`i heve ve hevesinize göre emperyalistlerin arzu ve emellerine göre tefsir edip ortaya yeni yenilikci yüzlerce mezhep hizip cikar, bir nevi tahrif edilmis diger dinler gibi dinler mezarligi..
bunu atalariniz basaramadigi gibi, sizinde gücünüz yetmeyecektir
----------------------
Enbiya Suresi, 107. ayet: Biz seni alemler için yalnızca bir rahmet olarak gönderdik.
Ahzab Suresi, 40. ayet: Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, herşeyi bilendir.
Ahzab Suresi, 45. ayet: Ey Peygamber, gerçekten Biz seni bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.
Ahzab Suresi, 46. ayet: Ve Kendi izniyle Allah'a çağıran ve nur saçan bir çerağ olarak (gönderdik).
Rıdvan Kaya
Aslında bu sorunun cevabı basittir. Hadisler dinin kaynağı olamaz çünkü birçok ayetten net bir şekilde görüldüğü gibi dinin tek kaynağı vardır o da Kur’an’dır. Allah dinini Kur’an vahyi ile bildirerek tamamlamıştır. Hadis rivayetleri hem Kur’an ile hem kendi aralarında hem de akıl ve mantık kuralları ile çelişiyor olmasaydı yine de dinin kaynağı olamazlardı. Çünkü dinin kaynağının ne olduğunu insanlar değil dinin sahibi olan Allah belirler. Allah’ın dinine uymak isteyen Allah’ın belirlediği ile yetinmelidir. Allah’ın belirlediğinin dışında kalan şeyler Allah’ın dininden değildir.
Dinin Kur’an’dan öğrenilmesinin olmazsa olmaz bir gereklilik olduğu ifade edildiğinde güvenilir kabul edilen hadis kitapları olmadan dinin anlaşılamayacağı, söz konusu hadislerin ayetleri açıkladığı ve dini tamamlayarak anlaşılır hale getirdiği iddia edilir. Oysa söz konusu kitaplardaki birçok hadis, hem Kur’an ile hem kendi aralarında hem de insan aklı ve yaratılışı ile çelişmekte ve dini tam anlamıyla anlaşılmaz, içinden çıkılmaz ve yaşanılmaz bir hale getirmektedir. Dolayısıyla güvenilir kabul edilen hadis kaynakları, hiç de zannedildiği gibi güvenilir değildir. Yaygın olan kanaat, Kur’an’ın hadislere muhtaç olduğudur. Oysa bu kanaat son derece yersiz ve temelsizdir. Aksine hadis rivayetleri tam anlamıyla Kur’an’a muhtaçtırlar. İçlerindeki sayıları az da olsa gerçek olabilecek ve Nebimiz Muhammed tarafından Kur’an’ın yanına ilave bir kaynak olmak maksadı ile söylenmemiş olan hadislerin belirlenebilmesinin Kur’an dışında bir yolu yoktur.
Nebimiz Muhammed'in Kur’an ayetlerini tebliğ ettiği konusunda inanan insanlar açısından bir şüphe olmadığına göre, Nebimiz Muhammed'in Kur’an’a uygun olmayan yani Kur’an’dan referans alamayan bir sözü söylemeyecek olmasında da bir şüphe bulunmaması gerekir. Ancak güvenilir kabul edilen hadis kaynakları incelendiğinde bu noktada birçok şüphenin açık bir şekilde ortaya çıktığı görülür. Şüpheli olan, güvenilmez olandır. Bu yüzden ayetler her fırsatta Kur’an’ın kuşku, şüphe ve çelişki barındırmayan bir kitap olduğu vurgusunda bulunur. Kur’an’dan tek bir din çıkar. Oysa hadis kaynakları içinden birçok konuda birbirinden farklı uygulamaları olabilecek birden fazla din çıkarılabilir. Örneğin insanlar birçok konuda kendi görüşlerini destekleyecek bir hadis rivayeti bulabilirler. Kur’an ayetleri birbirlerini tamamlarlar. Kendi aralarında çelişmezler. Bu yüzden Kur’an’dan bir hüküm çıkartırken Kur’an’a bütünsel yaklaşmak gerekir. Oysa hadis rivayetleri için aynı şey söz konusu değildir. Hadislere bütünsel yaklaşılamaz. Hadislerden hüküm çıkartılamaz. Çünkü hadisler hem Kur’an ile hem de kendi aralarında çelişirler.
Kur’an, ilahi bir kelam olması sebebiyle kendi içinde tutarlıdır. Oysa Nebimiz Muhammed'den sonra hadis uyduranlar için tutarlılık söz konusu değildir. Daha sonradan bu hadisleri toplayanlar, hadis rivayetlerinin Kur’an’a uygunluğunu gerektiği gibi gözetmedikleri gibi kendi içinde tutarlı olmalarını da gerektiği gibi gözetmemişlerdir. Tek başına bu bile hadis rivayetlerinin büyük kısmının Nebimiz Muhammed'e ait olmadıklarının ve ondan çok sonra uydurulduklarının yeterli delilidir. Bu yüzden hadis rivayetlerine güvenmek mümkün değildir.
Mezheplerden ve hadislerden hareketle yaşanan geleneksel dinin hali ibretlik olmuştur. Allah’ın apaçık ayetlerini hiçe sayan bir Müslümanlık ile karşı karşıya kalınmış, İslam adına çeşitli gruplar tarafından Ortadoğu kana bulanmıştır. Kendilerine biat etmedikleri gerekçesiyle Müslümanlar katledilmiş, sözde Müslüman olanlar haksız yere Müslüman kardeşinin kafasını kesmiş, keserken “Allahuekber” denilmiş, kafasını kestiği Müslüman da şehadet getirmiş, Müslüman olmasına rağmen oruç tutmadığı gerekçesiyle yine sözde Müslümanlar tarafından insanlar kırbaçlanmış, çarmıha gerilerek işkencelere uğramış ve öldürülmüştür. Kadınlar cariye ilan edilip tecavüze uğramış ve pazarlarda satılmıştır. Nasıl olsa Nebimiz Muhammed adına uydurulmuş ve “güvenilir” kabul edilen kitaplarda yer alan hadisler ve onlar üzerine kurulmuş mezheplerde tüm bu yapılanları meşrulaştıracak söylemler var. Bir düşünelim bu nasıl Müslümanlık? Allah insanı ne ile sınar? Görünen o ki önce insanlığıyla. Müslümanım diyen ama bu şerefin hakkını veremeyip altında kalan birçok insan olmuştur. Allah kimseyi din polisi kılmamıştır. Allah Kur’an’da Nebimiz Muhammed'e:
Kovulmuş Şeytandan Rabbime Sığınırım
Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla
...Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; şu halde, Benim kesin tehdidimden korkanlara Kur’an ile öğüt ver. (Kaf Suresi, 45)
Şayet onlar, sırt çevirecek olurlarsa, artık Biz seni onların üzerine bir gözetleyici olarak göndermiş değiliz. Sana düşen, yalnızca tebliğdir... (Şura Suresi, 48)
Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin tümü, topluca iman ederdi. Öyleyse, onlar mü’min oluncaya kadar insanları sen mi zorlayacaksın? (Yunus Suresi, 99)
şeklinde uyarılarda bulunmuş ve kendisine kulluk ve ibadet etmeyenlerin dünyevi olarak cezalandırılmalarını emretmemiştir. Yine Kur’an’da açık bir şekilde:
Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır... (Bakara Suresi, 256) denilmiştir.
Buhari, 600 bin hadis arasından, Müslim 300 bin hadis arasından, Ebu Davud 500 bin hadisten, mezhep kurucusu Malik Muvatta’sını 100 bin hadisten, İbni Hanbel Müsned’i 750 bin hadislerini arasından seçtiği söylenir.
Buhari, Nebimiz Muhammed'in vefatından 178 sene sonra dünyaya geldi ve Nebimiz Muhammed'in vefatından 200 yıl sonra hadisleri kitaplaştırmaya başladı.
Buhari; sahabeyi, sahabeye tâbî olanları, tâbî olanlara tâbî olanları da görmedi. Hadislerin senet/ rivayet zinciri vardır. İçinde yüzlerce isim geçer. İşte, Buhari bu rivayet zincirinin en son halkasındaki kişiyi gördüğünü iddia ediyor. Diğer isimleri gördü mü, tanıyor mu?
Hayır!
Peki, kim olduklarını nereden biliyor?
Rivayet kültürünün son temsilcisi ona, bu kişi böyledir, böyledir, diye anlattı. Rivayet zincirindeki son kişi, yani Buhari’nin hadis dinlediği adam, diğer adamları bizzat görmüş ve tanımış mı? Takvalarına, hayatlarına ve itikatlarına şahitlik etmiş mi?
Hayır!
Ona demişler ki, bu adam iyidir, hoştur sözüne güven vs.
Buhari’den önce ortaya çıkan hadis kaynaklarının sahipleriyle Buhari bizzat görüşmüş mü?
Hayır, görüşmemiş.
Ne yapmış Buhari?
Arabistan’a gitmiş. Güya, 600 bin hadis rivayeti dinlemiş ve bunların içinden 6000 küsurunun doğru olduğuna hükmetmiş.
Bu işte bir saçmalık yok mu?
Buhari’nin hadis tahlil ölçüsü Kur’an mı?
Hayır, değil.
Allah’ın baldırı olur mu? Allah’ı tenzih ederiz.
“Allah ahirette Peygamberlere kimliğini kanıtlamak için bacağını açıp baldırını gösterir.”
(Müslim-İman 302; Buhari 97/24, 10/29; Hanbel 3/1)
Kovulmuş Şeytandan Rabbime Sığınırım
Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla
Kur’an: “Dinde zorlama yoktur.” (Bakara Suresi 256)
Hadis: “Dinini değiştireni öldürün.” (Nesai 7-8/14; Buhari 12/1883)
Ölünün Suçu Ne?
Ku’ran: “Doğrusu hiçbir günahkâr bir başkasının günah yükünü yüklenmez.” (Necm Suresi 38)
Hadis: “Ölü, ailesinin kendisi için ağlamasından dolayı azaba uğratılır.” (Buhari-K. Cemiz 32, 33, 34)
KADIN DÜŞMANLIĞI!
Kur’an: “Ben sizden erkek olsun, kadın olsun hiçbir çalışanın ürettiğini boşa çıkarmayacağım. Hepiniz birbirinizdensiniz.” (Ali İmran Suresi 195)
Hadis: “Kadınlar arasında iyi kadın, yüz tane karga arasında alaca bir karga gibidir.” (Buhari 9/1391)
99 kilo zehri içirmek için zehrin içine 1 kilo bal koydular. Gelenekçiler de bir kilo bal için 99 kilo baldıran zehrini afiyetle içti. Sonra ne din kaldı ne iman!
“Dedi ki: 'Ben onların görmediklerini gördüm, böylece elçinin izinden bir avuç alıp atıverdim; böylelikle bana bunu nefsim hoşa giden (bir şey) gösterdi.'” (Tâ-Hâ Suresi 96. Ayet)
Büyük, kocaman bir put yapıyor, ama münafık Samiri ne yapıyor?
Meslek sırlarını yazalım da bilinsin: Elçinin izinden bir avuç atıyor, fazla değil. Sadece bir avuç. Putun geri kalanı ne? Diğer maddeler.
Gelenekçi müşrik iddia: Efendim siz yoldan çıktınız, Kur’an’a uygun hadisler de var.
Uydurma hadisleri yemeniz ve yutmanız, itikadınızı bozmanız ve Kur'an'ı terk ederek hadislerle amel eder hâle gelmeniz için hadisler uyduruldu. Sonra Buhari geldi ve kendince bazı hadisleri reddetti bazılarınıysa kabul etti. Bunu yaparkense kaynağı Kur'an olmadı. Kendi aklı oldu. Ve sizler de bir kilo bal için 99 kilo zehri güle oynaya içtiniz.
Yani, ne yaptı Buhari?
Elçinin izinden bir avuç attı. Evet, Samiri ne kadar Musa’nın izini takip ettiyse Buhari ve arkadaşları da o kadar Nebimiz Muhammed'in izini takip ettiler.
“Ve resul der ki: 'Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terkedilmiş olarak bıraktılar.'” (Furkân Suresi 30. Ayet)
Resul diyor ki, Kur’an’ı terk ettiniz ve hadis külliyatlarıyla, uydurma hadislerle, rivayet kültürüyle amel ediyorsunuz. Aynı, kulaktan kulağa oyunu gibi. Bir şey söylersin ve o söz on adam sonra başka hâle gelir. Kur’an, insanların Kur’an’ı terk edeceğini apaçık söylüyor.
Bir şeyi terk eden ne yapar?
Yerine başka bir şey koyar ve onunla ilgilenir.
Kur’an’ı terk ettiler ve hadislerle amel ediyorlar. Hadisler onlara göre aslında İslâm’ın birinci kaynağı; çünkü hadis, Kur’an ayetlerinin hükümlerini nesh ediyormuş ve hadisler olmadan Kur’an anlaşılamazmış! Kur’an’ı tenzih ederiz.
Bunu F. Gülen diyor. Kimin hangi itikada sahip olduğu aşikâr değil mi? (Video, Youtube’de var)
“Şeytanın düdüğü insanlar. Dudaklarına götürüyor şeytan, onlara üflüyor. Onlar da etraflarında buldukları üç beş tane safderun usul-ü dini bilmeyen, usul-ü tefsiri bilmeyen, usul-ü hadisi bilmeyen, usul-ü fıkhı bilmeyen, kelamı bilmeyen bir kısım nadanlar. Bir de Kur’an Müslümanlığı diye bir sapıklık çıktı. Kur’an Müslümanlığı diye bir sapıklık çıktı (cahil ayet inkârcısı cümleyi iki kere tekrarlıyor). Usulü-ü din uleması hadisin Kur’an’a ihtiyacından daha fazla, Kur’an’ın ihtiyacı vardır, diyorlar. “
“Kendilerine okunan Kitab'ı sana indirmemiz onlara yetmedi mi? “ (Ankebût Suresi 51. Ayet)
Hadis usul-ü ilmi denilen ilmi kim ortaya çıkardı?
Hadisleri derleyenler ve hadislere iman edenler. Yani ayet inkârcıları.
Rıdvan Kaya
Kovulmuş Şeytandan Rabbime Sığınırım
Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla
Kuran kesin doğruları içeren bir hidayet rehberidir. Her konu hakkında Allah'ın Nebimiz Muhammed'e vahyettiği en doğru bilgileri içerir. Bu nedenle yaşamlarında sadece Kuran'ı ve Nebimiz Muhammed'in sünnetini kendilerine ölçü alan insanlar, Allah'ın rahmetine ve hidayete kavuşturulurlar. Kuran'ın bu özelliği bir ayette şöyle haber verilmektedir:
Şüphesiz, bu Kuran, en doğru yola iletir ve salih amellerde bulunan mü'minlere, onlar için gerçekten büyük bir ecir olduğunu müjde verir. (İsra Suresi, 9)
Bu (Kuran), insanlar için basiret (nuruyla Allah'a yönelten ayet)lerdir, kesin bilgiyle inanan bir kavim için de bir hidayet ve bir rahmettir. (Casiye Suresi, 20)
Kendisine rehber olarak Kuran'ın yolunu seçen bir insanın hayatı, diğer insanlardan çok farklı olur. Örneğin bu insan içinde hiçbir zaman sıkıntı, huzursuzluk, korku, endişe ümitsizlik, karamsarlık hissetmez, ye'se düşmez ya da bir zorluk karşısında paniğe kapılmaz. Çünkü her anında Allah'ın ayetleri kendisi için yol gösterici olur. Allah'ın yarattığı kadere tabi olduğunu unutmadan, O'na teslim olup güvenerek yaşar. Karşılaştığı her olaya mutlaka Allah'ın hükümleri ile karşılık verir. Aldığı her karar, söylediği her söz, yazdığı her satır Kuran ahlakını yaşadığının bir göstergesidir. Bundan dolayıda vicdanı daima temiz olur ve bunun getirdiği manevi huzur ile yaşar. Allah, Kuran için Yunus Suresi'nde şu şekilde buyurur:
Ey insanlar, Rabbinizden size bir öğüt, sinelerde olana bir şifa ve müminler için bir hidayet ve rahmet geldi. (Yunus Suresi, 57)
Allah Kuran'da doğrularla yanlışları çok açık bir şekilde belirtmiştir. Bu nedenle de vicdanlarının sesini dinleyip, nefislerinin bencil arzularından uzak duran, Allah'ın hükümlerini uygulamada kesin kararlı olan hidayet ehli kişiler için doğruyu bulmak çok kolaydır. Kuran her yaştan, her eğitim seviyesinden insanın rahatlıkla anlayabileceği, öğütlerini kavrayabileceği hikmet dolu bir Kitap'tır. Kuran'ın içerdiği hükümler ve ayetlerde tavsiye edilen güzel ahlak son derece açık, anlaşılır ve kolaydır. Allah'ın hidayet verdiği, samimi niyetli her insan Kuran'da ne anlatıldığını rahatlıkla anlayabilir ve anladıklarını tüm tavırlarında ve düşüncelerinde en güzel şekilde uygulayabilir. Allah Kuran'ın bu özelliğini Bakara Suresi'nde şöyle bildirmektedir:
... İnsanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve (hak ile batılı birbirinden) ayıran apaçık belgeleri (kapsayan) Kuran... (Bakara Suresi, 185)
Ancak sadece Allah'tan korkup sakınanlar, O'na gönülden teslim olanlar, ahiret hayatını dünya hayatına tercih edenler Kuran'dan öğüt alıp düşünürler. Allah bir başka ayetinde de şöyle buyurmaktadır:
Biz sana bu Kuran'ı güçlük çekmen için indirmedik, içi titreyerek korku duyanlara ancak öğütle-hatırlatma (olsun diye indirdik). (Taha Suresi, 2-3)
Bu konu aynı zamanda Kuran'ın önemli bir sırrıdır. Kuran'ı anlamak için yüksek bir zekaya ya da yeteneğe sahip olmak değil, samimi bir niyete, derin bir imana ve ihlasa sahip olmak gerekmektedir. Çünkü Allah samimi kullarına doğru yolları gösterir, onların Kuran'dan faydalanmalarını ve kurtuluşa ermelerini sağlar. Kuran bütün insanlara gönderilmiş bir Kitap'tır, ancak yalnızca Allah'tan korkan, ahiret gününe iman eden müminler için bir hidayet vesilesi olur. Bu konuyla ilgili ayetlerden bazıları şöyledir:
Her ümmet içinde kendi nefislerinden onların üzerine bir şahid getirdiğimiz gün, seni de onlar üzerinde bir şahid olarak getireceğiz. Biz Kitabı sana, herşeyin açıklayıcısı, Müslümanlara bir hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik. (Nahl Suresi, 89)
De ki: "İman edenleri sağlamlaştırmak, Müslümanlara bir müjde ve hidayet olmak üzere, onu (Kuran'ı) hak olarak Rabbinden Ruhu'l-Kudüs indirmiştir." (Nahl Suresi, 102)
Bunlar hikmetli Kitabın ayetleridir; muhsin olanlara bir hidayet ve bir rahmettir. (Lokman Suresi, 2-3)
Ey insanlar, Rabbiniz'den size bir öğüt, sinelerde olana bir şifa ve mü'minler için bir hidayet ve rahmet geldi. (Yunus Suresi, 57)
Ayetlerde de bildirildiği gibi Kuran tüm insanlık alemi için bir öğüt, sakınan ve muhsin olan Müslümanlar için de bir hidayet rehberidir. Büyük İslam mütefekkiri Said Nursi hocamda "Kuran-ı Hakim şuurlu insanlara imamdır, cin ve insan topluluğuna mürşiddir, ehl-i kemale rehberdir, ehl-i hakikata öğretmendir..." (Sözler, s. 185) sözleriyle Kuran'ın salih kullar için bir doğruluk rehberi olduğunu ifade eder.
(Bu Kur'an) düzüp uydurulacak bir söz değildir, ancak kendinden öncekilerin doğrulayıcısı, her şeyin 'çeşitli biçimlerde açıklaması' ve iman eden bir topluluk için bir hidayet ve rahmettir. (Yûsuf Suresi 111. Ayet)
Kur’an, İslam’ı yaşamak isteyen müminin bütün ihtiyaçlarını karşılayacak tek kaynaktır. Kur’ân, İslam’ın nasıl yaşanması gerektiğini her yönüyle açıklamıştır. “Her şeyin çeşitli biçimlerde açıklaması” yapılmış ise Kur’an’ın indirilişinden 200 yıl sonra ortaya çıkan hadis kitaplarının dinen bir hükmü yoktur. Çünkü Kur’an (hâşâ ! Kur’an’ı tenzih ederiz ) eksik değildir ki bazı hadis kitapları Kur’an’ın açıklamadıklarını açıklasın. Allah, “Kur’an’da her tür açıklama vardır, “ diye bildiriyorsa, Kur’an’da her tür açıklama vardır. Aksini düşünmek şirke kapı açmak ve Allah’ın hükmüne ortak olmaya çalışmaktır.
“SİZ ALLAH’A DİNİNİZİ Mİ ÖĞRETECEKSİNİZ? “(HUCURAT Suresi 16. Ayeti)
6 mezhebin hepsi farklı namaz kılıyor. Bunu hiç sorgulamıyorlar. Bunda, bir çelişki görmüyorlar ve sonra, Kur’an’da namazın nasıl kılınacağı yok, diyorlar. Peki, bir nebinin 6 değişik şekilde namaz kılması ve 6 değişik şekilde abdest alması mümkün mü? Senin kafandaki dinin, sana öğretilen dinin Kur’an’da olma zorunluluğu yok. Sen her şeyi unutup, İslam’ı Kur’an’dan öğreneceksin. Senin ön yargıların, senin kültürün, senin geleneklerin Kur’an’da yoksa yoktur. Senin doğruların, senin ahlak anlayışın Kur’an’da yoksa yoktur. Allah’ın dinini Kur’an’dan öğren, Allah’a din öğretmeye kalkma! (Allah’ı tenzih ederiz )
“De ki: "Siz Allah'a dininizi mi öğreteceksiniz? Oysa Allah, göklerde ve yerde olanları bilir. Allah, her şeyi bilendir." (HUCURAT Suresi 16. Ayeti)
“Allah'ın ayetlerini oyun (konusu) edinmeyin ve Allah'ın size verdiği nimeti ve size öğüt olarak indirdiği Kitabı ve hikmeti anın. Allah'tan korkup-sakının ve bilin ki, Allah her şeyi bilendir.” (Bakara 231)
“Şu hâlde, siz nereye kaçıp-gidiyorsunuz? O (Kur'an), alemler için yalnızca bir zikirdir; sizden dosdoğru bir yön tutturmak dileyenler için.” (Tekvir 26-27-28)
Kur’an’ı anladığı dilde, düzenli ve yoğun bir program dâhilinde okumayan, sürekli Kur’an dersi yapmayan, doğal olarak, Allah’ın kendisinden istediklerini bilemez. Allah’ın sözünün inceliklerini kavrayamaz, gelenekçilikten kurtularak Kur’an’daki İslâm’a ve Kur’an’ın yeterliliğine iman edemez. Doğruyla yanlışı ayırt edemez, müşriklere hüsnü zan eder, sakınması gereken kötülükleri haramları bilemez, Allah’ın affetmeyeceğini bildirdiği günah olan şirkten arınamaz.
Kur’an bilgisi olmayanlar Kur’an’ın İslâm’ı anlamada ve hükümlerini yaşamada yeterliliğine tam anlamıyla iman edemezler. Kur’an, Müslümanın hayat kitabıdır. Hayat kitabı Kur’an olmayan, Kur’an ile kalkıp Kur’an ile yatmayan bir Kur’an Müslümanı düşünülemez. Müslüman güne Kur’an okuyarak başlar; sabah namazında Kur’an okumak farzdır. Müslüman Kur’an’ı tanır. Müslüman sorularının cevaplarını Kur’an’da bulur. Müslüman Kur’an’a yoğunlaşır. Kur’an ara sıra okunacak bir kitap değildir (Kur’an’ı tenzih ederiz). Bu, Allah’ın sözlerine karşı saygıya uygun olmayan bir tavırdır ve bu yolun sonu delalettir. Müslümanın ömrü Kur’an’ı anlamaya ve hükümlerini yaşamaya çalışmakla geçer. Kur’an’ı hayatının merkezine almayanların şirkten arınması ve Allah’ın rızasına kavuşması mümkün değildir.
“Ve şüphesiz o (Kur'an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız.” (Zuhruf 44)
Ahirette, Allah’a karşı hesap vereceği kitabın hükümlerini bilmeyen birinin kurtuluşa eremeyeceği aşikârdır. Allah’a, hangi konularda nasıl bir hesap vereceğini dahi bilmeyen bir insan Allah’a yaşadığı hayatın hesabını verebilir mi? Bilmediğin şeyi yaşayamazsın ve yaşamadığın İslâm ise seni kurtarmaz ve İslâm; hadislerde, mezheplerde, tarikatta ve tasavvufta değil sadece ve sadece Kur’an’dadır.
"Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir." (Maide 44)
"Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir." (Maide 45)
"Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler fasıkların ta kendileridir." (Maide 47)
Rıdvan Kaya
Kovulmuş Şeytandan Rabbime Sığınırım
Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla
"Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir." (Maide 44)
"Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir." (Maide 45)
"Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler fasıkların ta kendileridir." (Maide 47)
Kur’an’dan; tarihe ve insana bakılır; insandan ve tarihten Kur’an’a değil. Önce peşin olarak âlimlerin ve evliyaların içtihatlarını mutlak doğru kabul ediyorlar ve şahıslarını da sorgulamadan dokunulmaz ilan ediyorlar.
Kur’an’a bakarak mı bu âlim ve evliyaları dokunulmaz ilan ettiler?
Bu âlim ve evliyaların toplum nazarındaki konumlarını, mevkilerini Kur’an mı belirledi yoksa gelenekçilerin hüsnü zanları mı?
Gelenekçiler, Allah’ın indirdikleriyle değil, Allah’ın indirmedikleriyle hüküm verdiler. Allah’ın indirdikleri arasında çelişki olmaz. Yani, Kur’an ayetleri arasında çelişki yoktur. Ama bunların hadis kitaplarındaki hadisler birbiriyle bile uyumlu değil. Bundan şu sonuç çıkar: Hadis ve mezhep kitaplarını Allah indirmedi; buna rağmen gelenekçilerin âlim ve evliyaları Kur’an yerine hadisleri temel alarak hüküm verdiler.
Allah’ın helallerini haram; haramlarını da helal yaptılar mı yapmadılar mı?
Vicdanlı düşün. Kur’an penceresinden o insanlara bak; onları hak kabul edip, Kur’an’ı, onların isteklerine uydurmaya çalışma, oradan Kur’an’a bakma. Size, Allah’ın indirmediklerini, Allah indirmiş gibi göstermeye çalışıyorlar.
“Onlardan öyleleri vardır ki, dillerini kitaba doğru eğip bükerler, siz onu kitaptan sanasınız diye. Oysa o kitaptan değildir. 'Bu Allah katındandır' derler. Oysa o, Allah katından değildir. Kendileri de bildikleri halde Allah'a karşı yalan söylerler.” (Âl-i İmrân Suresi 78. Ayet)
“Ama o kadar âlim ve evliya… “
Kardeşim; senin görevin ve Allah’ın senden istediği, birilerini aklamaya çalışman değil, Allah’ın ayetlerini anlamaya çalışmak! Ayetler üzerinde düşün, putlaştırılmış şahsiyetlerin iddiaları üzerinde değil!
“(Bu Kur'an,) Ayetlerini, iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.” (Sad 29)
Rıdvan Kaya
Kovulmuş Şeytandan Rabbime Sığınırım
Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla
“Ve seni yol bilmez iken, 'doğru yola yöneltip iletmedi mi?” ( Duhâ Suresi 7. Ayet)
“Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun.” ( Şûrâ Suresi 52. Ayet)
Ehlisünnete göre elçiler, elçi olmadan önce çok nâdir küçük hatalar yapmaları mümkün ise de elçi olmalarıyla birlikte halleri Allah tarafından düzeltilir. Elçi olduktan sonra ise kesin olarak günah işlemezler. Ancak, birtakım hikmetlere uygun olarak kendilerinden zelle denilen küçük hatalar meydana gelebilir (Nureddin es-Sabûnî, Mâturidiyye Akaidi).
Kur’an’daki İslâm’a göreyse durum çok farklı. Elçiler, elçi olduktan sonra ve elçi olmadan önce günah işlemişlerdir. Özellikle ehli sünnet beşer elçiye değil, ilahlaştırılmış elçiye inanmaktadır (Allah’ı tenzih ederiz). Nebimiz Muhammed, elçi olmadan önce hata yapan, günah işleyen ve Allah’ın vahiyle bildireceği imanı bilmeyen bir insandı. Elçi oldu ve yine günah işledi. Eğer işlemeseydi, Allah, günahları için bağışlanma dilemesini emretmezdi.
“Hem kendi günahın, hem mü'min erkekler ve mü'min kadınlar için mağfiret dile.” ( MUHAMMED Suresi 19. Ayet)
Gelenekçiler, İslam ile ilgili hiçbir konuyu Kur’an’ı temel alarak değerlendirmezler ve sonuca varmazlar. Önce, hadislere bakarak kâinatın Nebimiz Muhammed için yaratıldığını, Nebimiz Muhammed’in en büyük elçi olduğuna iman ederler. Sonra, böyle bir elçinin günahsız olacağını kabul ederler. Ve bu mantıkları Kur’an ile çeliştiğini gördüklerinde de “ hadis, ayeti nesh etti, hükmünü kaldırdı” diyerek akılsızca, çelişkileri ortadan kaldırdıklarını vehmederler. Beşer ve Allah karşısında mutlak aciz bir elçiyi kabul edemezler ve ayetleri ya görmezden gelirler ya da tevil ederler.
“Onlardan öyleleri vardır ki, dillerini kitaba doğru eğip bükerler, siz onu (bu okur göründüklerini) kitaptan sanasınız diye. Oysa o kitaptan değildir. "Bu Allah katındandır" derler. Oysa o, Allah katından değildir. Kendileri de bildikleri halde Allah'a karşı (böyle) yalan söylerler.” (ALİ İMRAN Suresi 78. Ayeti)
Rıdvan Kaya
Kovulmuş Şeytandan Rabbime Sığınırım
Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla
Her ülkede, her şehirde ve her şehrin her semtinde, her cemaat ve tarikatta farklı bir İslâm anlayışı var. Ülkeye, şehre, semte ve cemaate göre şekillenen İslâm, İslâm mıdır? İslâm; Allah’ın kurallarını belirlediği dinin adı mıdır yoksa İslâm insanların kültürleriyle, sosyal sınıflarıyla ve ırklarıyla sentezledikleri inançlar manzumesine verdikleri isim midir? İslâm mı vardır, İslâmlar mı vardır?
Müşrikler , “Ümetimin ihtilâfı rahmettir.” hadisini uydurarak İslâm’ın sadece Kur’ân’daki İslâm olması gerektiği hakikatini ve “Hepiniz Allah'ın ipine sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın.” (Âl-i İmrân Suresi 103. Ayet) ilâhi düsturunu bilinçli bir şekilde unutturarak, ayetin hükmünü yok sayarak farklı İslâmlar olabileceği yönünde fetva veriyorlar. Hâlbuki Allah’ın ipleri yok; Allah’ın sadece tek bir ipi var, o da Kur’an.
Şehrin gettolarında en katı geleneksel din anlayışını İslâm diye yaşayan tarikatlarla, nüfus cüzdanında Müslüman yazdığı için Müslüman olduğunu vehmedenler arasında her hangi bir fark yok. İki din anlayışının beslendiği kaynağın Kur’ân olmadığı aşikâr.
İyi de, kaynağı Kurân olmayan şey nasıl İslâm olabilir ki?
Türk, Arap, Kürt kültürü İslâm değildir. İslâm’ın başka bir ırkın/kavmin kültürüyle sentezlenmeye de ihtiyacı yok. Dolayısıyla, tek kaynak olarak Kur’ân’ı kabul etmeyen bütün din anlayışları Allah’ın dinine paralel olarak ortaya çıkmış şirk dinidir.
Müşriklerden yüz çevirmek ancak kültürün, hadislerin dayattığı dini tamamıyla terk etmek ve Kur’ân’daki İslâm’a iman etmekle olur. Hem müşriklere ve inançlarına hüsnü zan edip hem de Müslüman olmak diye bir şey yok. Zira, müşriklerden yüz çevirmeyenlerin , çeviremeyenlerin kendisi bizzat müşrik olduğundan çeviremiyordur.
“Rabbinden sana vahyedilene uy. O'ndan başka ilah yoktur. Ve müşriklerden yüz çevir.” (Enam 106)
Türkiye’de yaşadığı halde hayatını Kur’an’ın Arapça okunmasına adamış ve bunun için binlerce kurs açmış insanların Kur’an’ın anlamı üzerinde hiç düşünmediği, Kur’an’daki İslam diye bir derdi olmadığı aşikârdır. Bir dilin alfabesini kutsallaştıracak kadar Kur’an’daki hikmetten uzaklar. Zihinleri Kur’an ile beslenmediği için de, yıllarca Batı’ya gönüllü köle olmayı tek çıkar yol olarak gören , aslında neyi muhafaza ettiği belli olmayan sağ muhafazakâr partilerin oy deposu oldular. Hatta Kur’an’daki İslam’dan o kadar habersizdiler ki, İslam Birliği yerine Avrupa Birliğini dahi savundular. Kur’an’ı anladığın dilde okumazsan, hikmeti anlamazsın. Hayatında Kur’an’ın anlamı yoksa hayatının anlamı ve fikirlerinin de değeri yoktur; küfürle birlik olmayı savunur, namaz kılarsın ve iblis ’in değirmenine abdestli bir şekilde su taşırsın.
Kovulmuş Şeytandan Rabbime Sığınırım
Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla
“İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur.” (Enfal Suresi, 73)
Rıdvan Kaya
Kendi kafamızı bırakıp, Kur’an’ı, senin yol göstericin müşrik âlimler gibi mi yorumlayalım, onlar gibi mi anlayalım Kur’an’ı, onlara mı tabi olalım? Kur’an’ı anlamaya çalışırken hatalı tevil yapsak bile Allah’a sığınırız, Allah bize doğrusunu öğretir. Biz, aklımızı kullanırken tevil hatası yaparız. Aklımızı kullanmayı öğreniyoruz. Hata insanı şirke düşürmez. Kur’an ayetleri üzerinde düşünmek, çıkarımda bulunmak haram değil. Ama sen, Kur’an’ı yeterli görmüyorsun ve Kur’an’ı yeterli görmeyen müşriklere âlim ve evliya diyorsun. Bu hâl üzere ölürsen senin kurtuluşun yok; Kur’an’ı yeterli görenlere Allah rahmet eder ve ayeti yanlış anlasalar bile Allah doğrusunu kalbine ilham eder. Bize Allah, size müşrikler yol gösteriyor. Allah, Kendi sözlerine tabi olanları sapıklığa sevk etmez. Biz, bize her şeyi Allah’ın öğreteceğine, öğrettiğine iman ettik. Sen neye iman ettin ? Müşrik içtihatlarına mı ?
İslâm’la ilgili bildiği ve inandığı şeyler var. Yaşadığı kültürün, geleneklerin ve toplumun şekillendirdiği ahlak ölçüleri var. Bu inançlarını Kur’an’a bakarak belirlemiş değil. Ve bildiklerini ona öğretilenleri Kur’an’da bulamayınca, ona öğretilenleri sorgulayacağı yerde, bunu yapmıyor ve bilmeyerek Kur’an’ın yeterliliğini sorguluyor. Bildikleri Kur’an’da yok ama bildikleri ona göre hâlâ doğru! Bu inanma yöntemi bütünüyle yanlış. İslâm Kur’an’dan öğrenilir ve diğer inançlar Kur’an’a göre değerlendirilir. Bu zamana kadar bu hataya düşülmüş olabilir. Bildiklerimizi unutur her şeyi yeniden öğrenmeye başlarız. İnsana Allah’ın yol göstericiliği, Allah’ın öğreteceği din ve ahlak yeter. Her şey Kur’an’da var.
Kovulmuş Şeytandan Rabbime Sığınırım
Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla
“Biz Kitap'ta hiç bir şeyi noksan bırakmadık” ( Enam 38. Ayet)
Bir müminin İslâm’ı yaşamak için gerekli olan her şeyi, Kur’an’da bulabileceğini çok açık ve net ifade eden bir ayet. Hiçbir şey eksik değil. Hükümler anlaşılır şekilde anlatılmış. İslâm’ı yaşamak isteyen için Kur’an’daki hükümler yeterli. Kur’an’da hacda şeytan taşlamayla ilgili ayet nerede? Kadınların âdet gördükleri zaman namaz kılamayacaklarıyla ilgili ayet nerede? Zina edenin taşlanarak öldürüleceğiyle ilgili ayet nerede? Başörtüsü kelimesi geçmemesine, örtü kelimesi geçmesine karşın, tesettür hükmüyle ilgili Kur’an ayeti nerede? Abdestin sünnetleriyle ilgili ayet nerede? Bayram namazlarıyla ilgili ayet nerede? Kandil geceleriyle ilgili ayet nerede? Malınızın 40’ta 1’ini zekât vereceğinizle ilgili ayet nerede? Erkeğin ipek giyemeyeceği ve dövme yaptırmanın haram olduğuna dair ayet nerede?
Allah’ın “noksan bırakmadım” dediğini, aklınca uydurma hadis ve mezhep hükümleriyle tamamlamaya kalkarsan ne olur biliyor musun? Zillet içinde yaşarsın. İslâm ülkeleri dediğin, fakat İslâm’la alakası olmayan ülkelerin hâline şöyle bir bak. Sefalet ve cehaletten başka bir şey göremezsin. Bu, Kur’an’ı terk etmelerinin Dünya'daki cezasıdır.
“Ve elçi dedi ki: "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terk edilmiş (bir kitap) olarak bıraktılar." (Furkan Suresi 30. Ayet)
“Şüphesiz, bu Kur'an, en doğru yola iletir “ (İsrâ Suresi 9. Ayet)
“...Biz Kitap’ta hiç bir şeyi noksan bırakmadık...” (Enam 38)
“Dediler ki: 'Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.'” (Bakara Suresi 32. Ayet)
Kovulmuş Şeytandan Rabbime Sığınırım
Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla
“Sonra onların: 'Rabbimiz olan Allah'a andolsun ki, biz müşriklerden değildik' demelerinden başka bir fitneleri olmadı (kalmadı.)” (En’âm ,23)
Kendisine Kur’an’daki İslâm’ın tebliğ edilmediği ruh sahibi gelenekçi müşrike İslâm’ı tebliğ ettiğiniz zaman çok kısa sürede Kur’an’ın yeterliliği kavramını, rivayet kültürünü ve evliya ve kahraman zannedilen önderlerinin hakikatini kavrar. Ruhsuz gelenekçi müşrik ise, Kur’an’ın yeterliliği kavramını sadece taklidî olarak, anlamadan ve iman etmeden savunur. Tebliğ edilenlerden hiçbir şey anlamadığını gelenekçilere olan hüsnü zannı bırakmamasından, yaşadığı gelenekçi kültür anlayışını terk etmemesinden de anlayabilirsiniz. Ruhsuz gelenekçi müşrik, müşrik kanaat önderlerini teşhis edemez, zira kendisi de bir gelenekçi müşriktir. Ve kendisini Kur’an Müslümanı zannetmektedir.
“Ve elçi der ki: "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terk edilmiş (bir kitap) olarak bıraktılar." (Furkan Suresi 30. Ayet)
Rıdvan Kaya
Kovulmuş Şeytandan Rabbime Sığınırım
Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla
“Demişlerdi ki: 'Putlara tapıyoruz, bunun için sürekli onların önünde bel büküp eğiliyoruz.'Dedi ki: 'Peki, dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı?''Ya da size bir yararları veya zararları dokunuyor mu?''Hayır' dediler. 'Biz atalarımızı böyle yaparlarken bulduk.'” (Şu’arâ Suresi 71,74)
Atalarımızı Kur’an’ı anadilinde okumazken bulduk. Atalarımızı aybaşı, miras hükümleri, cihad ayetlerini mezarlıkta ölmüşlerine okurken bulduk. Atalarımızı türbede yatan kullara dua ederken bulduk. Atalarımızı mezheplere, tarikatlara, cemaatlere bölünmüş bulduk. Atalarımızı hurafelere boğulmuş bulduk. Atalarımızı, Allah’a dua eder gibi şeyhlere, evliyalara dua eder, himmet isterken bulduk. Atalarımızı inkârcılara karşı fikri mücadele vermek yerine kandil kutlarken, mevlit dinleyip ağlaşırken bulduk. Atalarımızı, din adamlarını İlahlaştırmış tapar hâlde bulduk. Atalarımızı düzen adamı olmuş hâlde bulduk. Atalarımızı, atalarını kutsallaştırmış ve dokunulmaz, eleştirilmez ilan etmiş hâlde bulduk. Atalarımızı vicdanlarını rahatlatmak için 5 şart İslam’ına uyarken bulduk. Atalarımızı, küfre ve emperyalizme boyun eğmiş, teslim olmuş bulduk. Bak ne güzel camiler açık, hadis okuyoruz “ derken bulduk. Atalarımızı Kur’an’ı terk etmiş yerine hadislere iman etmiş halde bulduk.
“Ve elçi der ki: "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terk edilmiş (bir Kitap) olarak bıraktılar." (Furkan 30)
Ne yapalım; atalarımıza uyalım mı? Ne yapalım; atalarımızın din algısının dışına çıkmayıp onlar gibi mi yaşayalım? Ne yapalım; sırf soy bağımız var diye atalarımızı eleştirmeyelim mi? Nebimiz İbrahim, putlar hakkında kavmine sorular soruyor. Elçiler, atalarının yolundan gidenleri bu yoldan dönmeleri konusunda uyarır. Atalarının yolundan çıkmayan Allah’ın yolu olan İslam yoluna giremez. Bu nedenle : Bulduklarınızı boş verin.
Rıdvan Kaya
Kovulmuş Şeytandan Rabbime Sığınırım
Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla
“De ki: "Ben, buna karşı sizden bir ücret istemiyorum ve (kendiliğinden) bir yükümlülük getirenlerden de değilim." (Sad 86)
Ayete göre, Nebimiz Muhammed, İslâm adına farz hüküm koyamıyor ve haram-helal belirleyemiyor. Buhari ve diğer hadis kitaplarına göre ise; Nebimiz Muhammed kendiliğinden, kendi içtihatçına göre haram-helal belirleyebiliyor. Allah, Kur’an’da (Sad 86) böyle söylemesini emrediyor ve başka ayetlerde bildirildiği gibi müşrikler Kur’an hükümlerinden rahatsızlar ve Nebimiz Muhammed'ten Kur’an’dan başka dinî hükümler getirmesini talep ediyorlar. Kur’an’ın yeterliğine iman etmemek ve yeni hükümler talep etmek müşrikâne bir anlayıştır.
“Onlara ayetlerimiz apaçık belgeler olarak okunduğunda, bizimle karşılaşmayı ummayanlar, derler ki: "Bundan başka bir Kur'an getir veya onu değiştir." De ki: "Benim onu kendi nefsimin bir öngörmesi olarak değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben, yalnızca bana vahyolunana uyarım. Eğer Rabbime isyan edersem, gerçekten ben, büyük günün azabından korkarım” (YUNUS Suresi 15. Ayet)
Buhari ve hadis kitaplarındaki din başkadır, Kur’an’daki din yani İslâm başkadır. Bu iki dinin haram ve helalleri farklıdır. Bu iki dinin ibadetleri farklıdır. Bu iki dinin ibadetlerinin ismi benzer ama uygulanışı farklıdır. Nebimiz Muhammed, ayette de görüldüğü gibi sadece Kur’an’a uyduğunu söylüyor ve Allah’ın emri gereğince Kur’an’da yazmayan, kendi içtihadı neticesinde hüküm getirmediğini bildiriyor.
Buhari ve hadis kitaplarındaki dinle Kur’an’daki İslâm arasındaki farklı hükümlere birkaç örnek:
Kur’an, abdestsiz okunabilir. Buhari ve hadis kitaplarına göre okunamaz.
Kur’an’a göre kadınlar adetliyken her ibadeti yerine getirebilir. Buhari ve hadis kitaplarına göre birçok ibadeti yapamaz.
Kur’an’da, ihtiyaçtan arta kalan mal Allah yolunda harcanır. Buhari ve hadis kitaplarına göre zekât 40’ta 1’dir.
Kur’an’da, zina eden taşlanarak öldürülmez. Buhari ve hadis kitaplarına göre öldürülür.
Kur’an’da, domuz eti hariç etinin yenmesi yasaklanan hayvan yoktur. Buhari ve hadis kitaplarına göre vardır.
Kur’an’da kandil geceleri yoktur. Buhari ve hadis kitaplarına göre vardır.
Kur’an’a göre bilerek oruç bozmanın cezası yoktur. Buhari ve hadis kitaplarına göre vardır.
Kur’an’da abdestin sünnetleri yoktur. Buhari ve hadis kitaplarına göre vardır.
Kur’an’a göre teravih namazı yoktur. Buhari ve hadis kitaplarına göre vardır.
Kur’an’a göre hırsızın eli kesilmez. Buhari ve hadis kitaplarına göre kesilir.
Kur’an’a göre denizden çıkan bütün deniz ürünleri yenebilir. Buhari ve hadis kitaplarına göre bazıları yenmez, haramdır.
Kur’an’a göre dinden dönene dünyevi ceza yoktur. Buhari ve hadis kitaplarına göre dinden dönen öldürülür.
Kur’an’a göre kadın ve erkek şahitliği eşittir ve kadınların da boşanma hakkı vardır. Buhari ve hadis kitaplarına göre ise kadın boşanamaz ve 2 kadının şahitliği 1 erkeğe eşittir.
Daha binlerce örnek var.
Buhari ve hadis kitaplarındaki din ile Kur’an’daki İslâm iki farklı dindir.
Rıdvan Kaya
Çelişkinin olduğu yerde Hakikât, hakikatin olduğu yerde de çelişki olmaz. İki doğru yol olmaz. Yollardan biri mutlaka yanlıştır. Ve insanı sadece Kur’an doğruya ulaştırır.
Kovulmuş Şeytandan Rabbime Sığınırım
Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla
“Şüphesiz, bu Kur'an, en doğru yola iletir.” (İSRÂ,9)
Allah birdir. Allah, bir Resul göndermiştir. Allah, sadece bir kitap indirmiştir ve bu kitap, Kur’an’dır. Kur’an, hiçbir tutarsızlığın olmadığı Allah’ın sözüdür. Çelişki, hadislerde ve mezhep hükümlerinde vardır. Çünkü Allah katından değildirler.
“Onlar hâlâ Kur'an'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.” (NİSA-82 ayeti)
“Deniz avı ve onu yemek size ve (yeryüzünde) dolaşanlara bir yarar olarak helal kılındı.” (Maide, 96)
Mâlikî mezhebi hiçbir deniz hayvanını istisna kılmaz. Hanbelî mezhebi yılan balığını haram, Şâfiî mezhebi de kurbağa, yengeç ve timsah gibi hem denizde hem de karada yaşayabilen hayvanların etinin yenilmesini haram kabul eder. Hanefî mezhebine göre ise, balık sûretinde olmayan deniz hayvanlarının etlerini yemek haramdır. Buna göre, daima suda yaşayan, suda barınan hayvanlardan her çeşit balıketi yenebilir. Kalkan balığı, sazan balığı, yunus balığı, yılan balığı bu kabildendir. Fakat diğer su hayvanları caiz değildir. Midye, istiridye, istakoz ve yengeç gibi hayvanların yenilmesi helâl olarak kabul edilmemektedir, haram sayılmaktadır. Bu esaslara göre, midye, istiridye, kalamar gibi deniz hayvanları Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre yenebilirken, Hanefî mezhebine göre yenilmemektedir. Hanefî mezhebinin haram saymasının sebebi, bu çeşit hayvanları gerek görünüş gerekse yenen kısımları itibariyle hoş olmaması, çirkin ve pis sayılmasıdır. (El-Mezâhibu'l-Erbaa)
Yazdığım ayete göre bütün deniz ürünleri eğer yenmek isteniyorsa Kur’an’daki İslâm bunu yasaklamıyor. Ayet, açık ve net. Mezhepler ise hadisleri temel alarak hüküm veriyorlar ve küfre giriyorlar.
“Ey iman edenler, Allah'ın sizin için helal kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın. Şüphesiz Allah, haddi aşanları sevmez.” (Maide 87)
Mezhepler, Allah’ın helal kıldıklarını, Allah’ın ayetlerini yok sayarak (Allah’ın ayetlerini tenzih ederiz) haram kılıyorlar mı kılmıyorlar mı? Birtakım insanları aklamak için gerçeklerin üstünü örtmeye çalışmayın. Kâfirin anlamı; hakkın üstünü örten demektir. Âlim, evliya, müçtehit, gavs, müceddid bildiğiniz insanların itikadı sizin bildiğiniz, zannettiğiniz ve hüsnü zan ettiğiniz gibi değil. Kur’an’daki helalleri haram yaparsanız Allah’a, hükmünde ortak olmaya çalışmış olursunuz ki, bu apaçık küfürdür. İnsanlara Kur’an perspektifinden bakın. Bunu yapmayı öğrenmeyecek olursanız Kur’an müslümanı olamazsınız.
Nebimiz Muhammed, mezheplerin iddia ettiği gibi 6 ( Şii, Ehli Sünnet ’in 4 ekolü ve Vehhabilik ) değişik şekilde namaz kılmamıştır. Nebimiz Muhammed, mezheplerin iddia ettiği gibi 6 değişik şekilde abdest almamıştır. Nebimiz Muhammed, mezheplerin iddia ettiği gibi (Kur’an’da böyle bir namaz yoktur ) teravih namazı kılmamıştır. Zina edenleri taşlayarak öldürtmemiştir. Orucu bilerek bozana 61 gün oruç cezası vermemiştir. Kadınlara adet gördüklerinde ibadet yasağı getirmemiştir. Kur’an, “abdestsiz okunmaz” dememiştir. Kurban ve Ramazan bayramı kutlamamış ve Kandil geceleri ibadet etmemiştir. Dinden döneni öldürmemiştir… Çünkü mezheplerin uydurduğu binlerce hükmün hiçbiri Kur’an’da yoktur.
Bir nebinin, din adına 6 değişik uygulamada bulunduğunu iddia etmek çok açık ve net bir çelişki ve akılsızlık ve mantıksızlık örneğidir. Ciddiye alınacak tarafı olmayan bir hezeyandır ve insanların şuursuzca, 1350 yıl boyunca böylesine büyük bir tutarsızlığa inanması ve bu tutarsızlığı sorgulamaması mucizedir. Bir hatayı 1350 yıl savununca o hata 1350 yıl sonra hakikate dönüşmez.
Peki, Nebimiz Muhammed İslam adına nasıl hüküm verdi ve Allah, nasıl hüküm vermesini emretti?
“Ben, bana vahyedilenden başkasına uymam” (Enam Suresi 50)
Nebimiz Muhammed sadece Kur’an’a uymakla sorumluysa, biz neden, hepsi birden Kur’an’a muhalefet ederek, Kur’an’da olmayan haramlar uyduran mezheplere tabi olacağız; ahiretimizi yıkmak için mi?
Nebimiz Muhammed'in kendi içtihatları neticesinde haram ve helal belirleme yetkisi/izni yoktur. Allah, hiçbir elçisine böyle bir ayrıcalık tanımadı.
“De ki: "Ben, buna karşı sizden bir ücret istemiyorum ve (kendiliğinden) bir yükümlülük getirenlerden de değilim." (Sad 86)
Allah’tan başka hiçbir varlığın İslam adına haram ve helal belirleme yetkisi yoktur.
“Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz." (Kehf 26)
Allah, kullarına yol gösterirken eksiksiz ve kusursuz yol gösterir ve nasıl yaşamaları gerektiğini kemale erdirdiği Kur’an aracılığıyla kullarına bildirir.
“...Biz Kitap’ta hiç bir şeyi noksan bırakmadık...” (Enam 38)
Mezhepler, Kur’an’da yazmayan hükümleri din adına insanlara dayatmaktadırlar ve bu ayeti inkâr etmektedirler.
“Kur’an eksik, biz de içtihatta bulunarak bu eksiliği kapatıyoruz,” diyorlar. (Kur’an’ı tenzih ederiz) Ve bu iddialarıyla ortaya çıkarken hepsi farklı bir hadisi temel alıyor ve sonra; haram ve helalleri farklı olan, Kur’an ile alakası olmayan dinler, yani mezhepler ortaya çıkıyor.
Eğer, ahirette mezhep hükümlerinden hesap vereceksek bu hangi mezhep ve neden o mezhep?
Kur’an’a göre abdestli namaz kılmak farzdır. Farzın ihlali ve terki haram yani günahtır. Mezhepler arasındaki farklardan dolayı bazı mezheplere göre diğer mezhepler abdestsiz namaz kılmaktadır. Ahirette, abdesti kabul edilecek mezhep hangisidir?
Ahirette sadece Kur’an hükümlerini yaşamaktan hesap vereceğimize iman edersek bu çelişkilerin hepsi ortadan kalkar ve mezheplerin batıl olduğu ortaya çıkar!
“Ve şüphesiz o (Kur'an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız.” (Zuhruf 44)
Ahirette, Kur’an’a muhalefet eden; Hanefi, Şafi, Hanbelî, Maliki, Şii ve Vehhabi âlimlerinin içtihatlarından sorumlu tutulmayacağız.
Allah, tek bir din ve Resulüne de bu dinin tek hüküm kaynağı olarak Kur’an’ı göndermiştir. Bu nedenle; hiçbir mezhebin, hiçbir içtihadının, Müslümanlar için dinen bir bağlayıcılığı yoktur. Çünkü mezheplerin hepsi farklı bir dindir. Müminler ise; yalnız Kur’an’daki İslam’a iman ederler ve başka hiçbir dini kabul etmezler ve İslam’ı yaşamak için Kur’an’ın yeterli olduğunu bilirler. Kur’an, mezhep kurucularına yetmemiş olabilir ve Allah’ın sorduğu bu soruya “hayır” cevabı vermiş olabilirler. Biz ise, canı gönülden “Evet, Yeter” Allahım diyoruz.
“Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu?” ( Ankebut 51)
Şimdide mezhep çelişkileriyle ilgili birkaç soru soralım.
Ahirette hangi mezhebin içtihatlarından hesaba çekileceksin?
Neden o mezhep de diğer mezhepler değil?
Bu, hesaba çekileceğin mezhebin bilgisi Kur’an’ın hangi ayetinde yazıyor?
Allah’ın, seni hesaba çekeceği hükümler mezhep hükümleriyse, mezheplerin birbirinden farklı haram ve helallerinin olması ve birbirlerini küfür ehli görmeleri çelişki değil midir?
Hak mezhep olmanın ölçüsü ne?
Allah, seni imtihan edecek, ama imtihan edeceği konuları, haramları sana kitabında bildirmeyecek ve kitabının inişi tamamlandıktan elli yıl sonra ortaya çıkan mezhep imamları mı senin imtihan edileceğin konuların neler olduğunu birbirlerinden farklı şekilde belirleyecek, bu konuda içtihat yapacak?
Babanın mezhebine mensup olduğunu ve mensubu olduğun mezhebinin içtihatlarını bilmediğini ve mezhebinin diğer mezheplerden farkını da bilmediğini, biliyor musun?
Mezhep içtihatlarının, Kur’an’ın muhkem ayetleriyle çeliştiğini biliyor musun?
Mezhepler hakkında aslında hiçbir şey bilmediğini biliyor musun?
Tahran’da doğsaydın Şii ve Caferi, Mekke’de doğsaydın Vehhabi, Türkiye’de doğduğun içinde Sünnî olduğunu biliyor musun?
Mezhep, içtihatlar bütünüdür. Bazı insanlar vahyi, uydurma hadisleri temel alarak yorumlamışlar ve hüküm çıkarmışlar. Yani, ortada doğru veya yanlış “fikir “denen bir şey var, ama sen mezhepleri babadan oğula geçen miras zannediyorsun. Ne alâka?
Hak tektir. Hak sadece bir tane olur. Bütün içtihatları birbirinden farklı olan 6 tane hak olur mu?
Allah Bir’dir. Kur’an tek / bir vahiy kaynağıdır. Allah’ın resulü de bir tanedir. Peki, hiç düşündün mü 6 tane hak nasıl olabilir, diye!
Sonuç:
Kur’an yeter, der ve ahirette, sadece Kur’an hükümlerinden hesaba çekileceğini kabul edersen, bütün bu çelişkiler bir anda ortadan kalkar!
Kovulmuş Şeytandan Rabbime Sığınırım
Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla
“Ve şüphesiz o (Kur'an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız.” (Zuhruf 44)
Rıdvan Kaya
Kur’an ayetleri, önceden kafada oluşturulmuş dini bilgiler olmadan dikkatli bir şekilde ve bütünsel olarak okunduğunda, din adına gerekli olan her şeyin Kuran’da olduğunu ve gerektiği kadarıyla apaçık bir şekilde ifade edildiğini görmek mümkündür. Aynı şekilde ayetler incelendiğinde, Nebimiz Muhammed'inde Allah’ın vahyine göre hareket ettiği yani dini anlamda vahye uygun olmayan bir söz söylemediği ve vahiy dışında dini bir eylemde bulunmadığı görülür. Bu gerçek ifade edildiğinde maalesef kimi çevreler, Nebimiz Muhammed'e Allah’ın ona vermiş olduğu yetkiler dışında yetkiler yükledikleri için “Siz Nebimiz Muhammed'i postacı yapıyorsunuz” demektedirler.
Oysa “Nebimiz Muhammed'i postacı konumuna indiriyorsunuz” diyenler, farkında olmadan Nebimiz Muhammed'i Allah’ın konumuna yükseltip adeta dinin sahibi yapıyorlar. Yalnız Allah’a ait olan kimi özellik ve yetkileri Nebimiz Muhammed'e veriyorlar. Bu dinin merkezinde Allah mı vardır yoksa nebi mi? İndirilen dinin merkezinde Allah vardır. Uydurulan dinin merkezinde ise Nebimiz Muhammed üzerinden uydurulan rivayetler, mezhep imamları ve şeyhler vardır. Bu nebi algısı, Kur’an tarafından bize bildirilen değil, insanlar tarafından uydurulan bir algıdır.
Bilindiği gibi resul yani elçi, Allah’tan aldığı mesajı ileten kişidir. Ancak Allah’ın insanlar arasından elçi olarak seçmiş olduğu kişiler sadece mesajı iletmek için gelmezler. En başta kendileri en doğru şekilde öğrenmek, uygulamak, tebliğ etmek ve en güzel şekilde örnek olmak için gelirler. Siz hiç getirdiği mektup ya da mesajın içeriği ile ilgilenen, o içerikten haberdar olan ya da o içerikten sorumlu olan bir postacı duydunuz mu? Ya mektubu getirdiği kişi ya da kişileri mektupta yazan şeyler konusunda ikna etmeye, onları bu mesaja inandırmaya çalışan, bu uğurda maddi manevi her türlü imkânını seferber ederek türlü zorluklara göğüs geren, ömrünü o mesaja adayan ve insanlar arasında mesajda yazan şeyler ile hükmeden bir postacı duydunuz mu? Şüphesiz herkes bilir ki postacılar mesajı iletir ancak mesajın ne olduğu ile ilgilenmezler. “Allah’ın Resulü’nü postacı konumuna sokuyorsunuz” diyenler ne söylediklerinin farkında değillerdir. Bizzat Allah tarafından yetkilendirilmiş bir postacı yoktur ama Allah’ın vahyini tebliğ etmek ve yaşayarak örnek olmak için bizzat Allah tarafından görevlendirilmiş resuller vardır.
Resuller, Allah’tan aldıkları mesajı en ufak bir eksiltme, artırma ya da değişiklik yapmadan muhataplarına iletirler. Onlar bu güvenilirlik ve adanmışlıkları ile Allah’ın kendilerine vermiş olduğu elçilik vazifesini yerine getirirler. Oysa bazı kimseler, Nebimiz Muhammed'in kendisine gelen vahiy üzerinde tasarrufu olduğunu, vahyin emanetçisi değil de sahibi olduğunu veya Kuran'ın kendisini yeterince açıklamadığını, Nebimiz Muhammed Kuran'ı açıklarsa ancak o zaman nebi olmasının bir anlamı olacağını zannederler. Yani Kuran açıklayıcı bir kitap olarak indirildiyse o zaman nebiye ne gerek var? gibi bir mantıkla konuya yaklaşılmıştır. Nebimiz Muhammed açıklanmamış olan Kuran'ı açıklamak için değil, Kendisine indirilen açıklayıcı olan Kuran'ı insanlara tebliğ etmek için gönderilmiştir. Allah'ın Nebimiz Muhammed'i sadece Kuran'ı tebliğ etmek için görevlendirmesi bile Nebimiz Muhammed için yeterince şerefli bir görevdir.
Ayrı şehirlerde yaşadığı ailesinden gelecek bir mektubun, o mektubu getiren postacı başta olmak üzere herhangi biri tarafından değiştirilmesini ya da ona müdahale edilmesini kabul etmeyecek olanlar, kendilerini yoktan yaratan Allah’tan gelen mesaja, mesajı getireni nasıl karıştırırlar? Aileden gelen mesaj, Allah’tan gelen mesajdan daha mı değerli, daha mı dokunulmaz, daha mı kutsal? Bu kişiler Allah’ı mı yoksa elçisini mi tanımıyorlar? Belli ki ikisini de gerektiği gibi tanımıyorlar. Şayet doğru bir şekilde tanısalar, bunu iddia etmenin, Allah’a da elçisine de iftira olduğunu anlarlar.
Kovulmuş Şeytandan Rabbime Sığınırım
Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla
"(Benim görevim,) Yalnızca Allah’tan olanı ve O’nun gönderdiklerini tebliğ etmektir... (Cin Suresi, 23)
Kuran dışı rivayetleri eleştirdiğinizde kimi zaman “Kur’an da rivayettir” şeklinde itiraz edilmekte ve Kur’an, rivayetler ile aynı değere indirilmektedir.Bu söylem son derece çirkin ve rivayet kültürü ile gelen uydurmaları kurtarmak uğruna Kuran’a yapılmış bir saygısızlıktır. Kuran’ı baştan sona samimiyetle okuyan biri, rivayet olarak gelen şeyler ile farkını açık bir şekilde görebileceği gibi bizzat Kuran’ın kendi içinde Allah’tan geldiği ve korunmuş olduğu ile ilgili pek çok delil olduğunu görebilir. Oysa rivayetler böyle değildir. Nebimiz Muhammed'e isnat edilen şeylere uymakla Elçi Muhammed'e uyulmuş olunmaz. Resulün yolu, Kur’an yoludur. Ahlakı, erdemi ve sahip olduğu tüm güzide örneklikleri tamamen Kuran’dandır. Nebimiz Muhammed bir anlamda Kuran’ın hayat bulmuş halidir.
Şayet Kur’an insan sözü olsaydı nasıl olacağının en güzel göstergesi, Nebimiz Muhammed üzerinden uydurulmuş hadislerdir. Çünkü sahih kabul edilen pek çok hadis, hem Kur’an ile hem yine sahih kabul edilen aksi yöndeki hadisler ile hem de insan aklı ve yaratılışı ile çelişmektedir. Şayet hadisler kaynak olarak alınacaksa aynı kaynaklarda dinin tek kaynağının Kur’an olduğu, Nebimiz Muhammed'in sadece Kuran’a uyduğu ve ümmetine miras olarak sadece Kuran’ı bıraktığı ile ilgili hadisler de vardır. Tabi her zamanki gibi dini, Allah’ın ayetlerinden değil de rivayet kültüründen öğrenen kişiler, sadece işlerine gelen hadisleri dikkate almaktadırlar.
Rıdvan Kaya
“Benden Kuran dışında hiçbir şey yazmayın. Kim benden Kuran dışında bir şey yazmışsa imha etsin.” (Müslim, Sahihi Müslim, Kitab-ı Zühd; Hanbel, Müsned, 3/12, 21, 33)
“Sahabe Allah’ın elçisinden sözlerini yazmak için izin istediler. Ancak onlara izin verilmedi.” (Darimi, es-Sünen)
“Biz hadis yazarken Hz. Peygamber yanımıza geldi ve ‘Yazdığınız şey nedir?’ dedi. ‘Senden işittiğimiz hadisler’ (sözler) dedik. Hz. Peygamber; ‘Allah’ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allah’ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar.’ dedi” (El Hatib, Takyid)
“Allah elçisinden sözlerini yazmak için izin istedik, bize izin vermedi.” (Tirmizi, es-Sünen, K. İlm)
Şimdi, basit ve anlaşılır iki soru soralım:
Hadisler sahihse neden hadis kitabı yazdınız?
Hadisler sahih değilse derlediğiniz hadis kitaplarında ne işi var; sizler sahih hadisleri derlemiyor muydunuz?
Hadislere göre Nebimiz Muhammed 23 yıl boyunca Kur’an ayetlerini muhafaza etmek için, ayetleri hem yazdırdı hem de hafızlara ezberletti. Peki, neden kendi hadislerini yazdırmadı ve hadislerini ezberleme emri vermedi?
Kur’an Nebimiz Muhammed döneminde kitap hâline getirildi ve Dört Halife döneminde Kur’an çoğaltıldı. Peki, Dört Halife neden hadisleri yazılı olarak kayda geçirmediler?
“Ebu Bekir, Peygamberimiz’in vefatından sonra halkı toplamış ve onlara şöyle demiştir: Sizler Allah’ın elçisinden farklı hadisler naklediyorsunuz. Bu durumda sizden sonrakiler daha büyük anlaşmazlıklara düşecektir. Allah’ın elçisinden hiçbir hadis nakletmeyin. Sizden hadis nakletmenizi isteyenlere deyiniz ki: İşte Allah’ın Kitabı aramızda, onun helalini helal kılın, haramını haram görün.” (Zehebi, TezkiratulHuffaz 1/3; Buhari l.cilt)
“ Ömer diğer şehirlerdeki sahabelere de mektuplar yazarak ellerinde yazılı bulunan hadis mecmualarını yok etmelerini istedi.” (İbni Abdül Berr, Camiul Beyanil İlm)
“Hadisler, Ömer döneminde çoğalmıştı. Ömer halktan beraberlerinde bulunan hadis sayfalarını getirmelerini istedi. Sonra bunların yakılmasını emrederek şunu söyledi: “Kitap Ehli’nin Mişnası gibi Müslümanların Mişnasıdır bunlar.” (İbni Sad, Tabakat, 5/140)
Kur’an’daki İslâm’a iman etmeyen gelenekçi müşrikler Kur’an Müslümanlarına ne diyorlar?
1400 yılda bu kadar âlim ve evliya gelmiş, onlar bilmiyor da doğruyu siz mi biliyorsunuz!
Şimdi, biz Kur’an Müslümanları onlara bir soru yöneltiyoruz?
Hâşâ! Nebimiz Muhammed ve sahabe hadisleri derlemeyi, yazmayı akıl edemediler de sizin âlim ve evliyalarınız mı akıl etti? (Allah’ın resulünü ve arkadaşlarını tenzih ederiz)
Bu ne cüret! Allah’ın resulü, kendi sözlerinin yazılmasına müsaade etmiyor ve vefatından yıllar sonra ortaya çıkan münafık ve müşrikler sağdan soldan duydukları, kimin söylediği belli olmayan ve Kur’an ayetleri ve hükümleri ile çelişen sözleri Nebimiz Muhammed'in sözleridir, diyerek insanları hadis külliyatlarına itaate çağırıyorlar. Hadis ve mezhep imamları Allah’ın resulünün önüne geçmişler ve Allah’ın tertemiz resulüne cahillikten iftira atmışlardır.
Kovulmuş Şeytandan Rabbime Sığınırım
Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla
“Ey iman edenler, Allah'ın Resûlü'nün huzurunda öne geçmeyin ve Allah'tan sakının. Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir. Ey iman edenler, seslerinizi nebinin sesi üstünde yükseltmeyin ve birbirinize bağırdığınız gibi, ona bağırıp-söylemeyin; yoksa şuurunda değilken, amelleriniz boşa gider.” (Hucurât Suresi 1 ve 2. Ayetler)
Nebimiz Muhammed hadisleri derlemeyin diyor, hadisini kendi kitaplarına alıyorlar ve sonra hadis külliyatları yazıp İslâm’ın ikinci kaynağı gibi göstermeye cüret ediyorlar ve yazdıkları kitaplara da vahiy muamelesi yapıp kutsallık atfediyorlar; bu hurafeyi reddedenleri de küfürle itham ediyorlar.
“Onlardan öyleleri vardır ki, dillerini kitaba doğru eğip bükerler, siz onu kitaptan sanasınız diye. Oysa o kitaptan değildir. 'Bu Allah katındandır' derler. Oysa o, Allah katından değildir. Kendileri de bildikleri halde Allah'a karşı yalan söylerler.”(Âl-i İmrân Suresi 78. Ayet)
Hadis külliyatlarının, İslâm’ın ikinci kaynağı olabilmesi için, Allah katından gönderilmesi gerekir. Allah katından gelmeyen bilgi nasıl olur da İslâm’ın ikinci kaynağı olur? Allah’ın indirdiği tek kitap Kur’an’dır ve Kur’an, İslâm’ın tek kaynağıdır. Aksini inkâr eden küfre girer. Hadis ve mezhep imamı ve şeyh olması bir şeyi değiştirmez. Bildiğiniz ve bilmediğiniz ve sevdiğiniz bütün şeyhler, hocalar hadislerle amel ediyorlar biliyor musunuz?
"Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir." (Maide 44)
"Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir." (Maide 45)
"Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler fasıkların ta kendileridir." (Maide 47)
“Ve dediler ki: 'Rabbimiz, gerçekten biz, efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik, böylece onlar bizi yoldan saptırmış oldular.'” (Ahzâb Suresi 67. Ayet)
(İman edenler Allah yolunda savaşır, inanmayanlarsa tağut [şeytan] yolunda savaşırlar. O hâlde şeytanın evliyasına [dostlarına] karşı savaşın!) [Nisa 76]
Hadisler hem diğer hadis külliyatlarındaki hadislerle hem Kur’an ayetleriyle hem de aklî ve ilmî ve mantıkî delillerle çelişir. Çelişkinin olduğu yerde hak, hakkın olduğu yerde de çelişki olmaz. Allah’ın sözleri haktır ve hakta çelişki yoktur. Sadece, Kur’an rehberiniz olsun ve Allah’ın sözlerinin haricinde, Allah’ın resulü adına uydurulan sözlere inanmayın ve ahiret hayatınızın selameti için rivayet kültürünü ve rivayet kültürüne iman eden şeyhleri, hocaları ve gelenekçi kanaat önderlerini ve gelenekçi politikacıları terk edin. Rivayet kültürü şirktir ve Allah şirki affetmez.
“Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu : "Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan olacaksın.” (Zümer 65)
“Gerçekten, Allah, Kendisi'ne şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur.” (Nisa 48)
Allah’ın sözlerinden başka hangi hadislere iman ediyorsunuz?
“İşte bunlar, Allah'ın ayetleridir; sana bunları hak olmak üzere okuyoruz. Öyleyse onlar, Allah'tan ve O'nun ayetlerinden sonra hangi söze / hadise iman edecekler?” (Câsiye Suresi 6. Ayet)
“Onlar, göklerin ve yerin 'bağımlı olduğu egemenliğe ve sünnete' (melekût) Allah'ın yarattığı şeylere ve ihtimal (verip) ecellerinin pek yaklaştığına bakmıyorlar mı? Bundan sonra onlar artık hangi söze inanacaklar?” (A’râf Suresi 185. Ayet)
Rıdvan Kaya
Sorularima kacamak degil doyurucu cevap bekliyorum , Allah`in tamamladim buyurdugu cihan sumul zaman sumul dinini ihtiraslariniza göre sulandirmaya kalkmayin
Rıdvan Kaya
Rıdvan Kaya
Nebi kelimesi nebe/haber kelimesinden türemiş olup "muhbir/haberci" anlamına gelmektedir. Peki nebi neyin haberini vermektedir? Allah'ın varlığının ve birliğinin, ahiretin, cennetin, cehennemin, zekât, salât... Bu haberlerin hepsi aslında Allah'ın vahiyle bildirdiği haberler olup Nebi bunları vahiyle bildirmese hiç kimse bu haberlerin varlığından haberdar olmazdı. Yani nebiler haberlerin toplamından oluşan kitap alıyorlar . İncil, Tevrat ve Kur'an.
Kovulmuş Şeytandan Rabbime Sığınırım
Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla
"De ki: 'Bu(Kur'an) büyük bir haberdir."(Sad Sûresi 67. ayet)
Resul kelimesinin kökü olan risl, yumuşaklık ve kolaylık üzere göndermek , kolaylıkla ve yumuşaklıkla yürümek, yol almaktır. Arapça bu kökün kelimelerinden biri olan irsâl, yöneltme ve gönderme, salıverme gibi anlamlara gelmektedir. Kur'an'da, göndermek için "irsâl" kalıbı kullanılmıştır. Kısaca, Resul elçi ve elçilik anlamında kullanılmaktadır. Yine Resul yani elçinin kelime anlamı mesajı olduğu gibi ekleme ve çıkarma olmadan bir başkasına aktaran kişi demektir. Bir kimseyi önemli bir görev için gönderdiğinizde, o kimse sizin "resulunuz" olmuş oluyor.
Nebiler aynı zamanda resuldürler, çünkü haberi iletmektedirler fakat resuller nebi değillerdir. Yani resuller kitap almaz. Haberlerin anlatıldığı, fıkhın olduğu kitapları almazlar. Resuller, nebilerin getirdiği kitapları tebliğ ederler. Yani bir nevi haberin elçiliğini yapmaktadırlar. Örneğin; Musa Nebi kendisine verilen kitabı aldı. Ondan sonra gelen elçiler o kitapla amel ettiler. Musa hem Nebi hemde resuldü. Kur'an'da meleklere veya cinlere nebi sıfatı kullanılmamaktadır. Melek elçi olur ama nebi melek olmaz. Melek , vahyin mesajını iletebilir.
"Allah meleklerden elçiler seçer ve insanlardan da. Şüphesiz Allah işiten, görendir."(Hac Sûresi 75. ayet)
Yani, resul kitap sahibi olmadığı hâlde Allah'ın elçilik görevini yerine getiren kuludur. Nebimiz Muhammed son nebidir, son resul değildir. Bazılarıda madem hadislere uymaya gerek yok Allah resul göndermeden kitap gönderemez miydi? diye soruyorlar. Siz melek misiniz? Değilsiniz demeki bir melek gelemezdi. İnsan değilde hâşâ size Allah mı gelsin yüz yüze mi sizinle konuşsun?
Kendilerine meleklerin gelmesini mi, yoksa Rabbinin, yahut Rabbinin bazı işaretlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin bazı işaretleri geldiği gün, daha önce inanmamış veya imanında bir hayır kazanmamış kişiye bir yarar sağlamaz. De ki: "Bekleyin, biz de beklemekteyiz.(En'am Sûresi 158. ayet)
"Ona bir hazine, yahut onunla birlikte bir melek inmeli değil miydi," dedikleri için belki göğsün daralacak ve sana vahyedilenin bir kısmını terk edeceksin. Sen yalnız bir uyarıcısın. Allah her şeyi kontrol edendir."(Hud Sûresi 12. ayet)
De ki: Yeryüzünde yerleşip dolaşan melekler olsaydı onlara gökten bir meleği elçi gönderirdik.(İsra Sûresi 95. ayet)
Yine son resul Nebimiz Muhammed değildir. Furkan Sûresi 30. ayetinde geçen konuşmayı da Nebimiz Muhammed yapmamaktadır.
"Ve Resul der ki: "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terkedilmiş olarak bıraktılar."(Furkan Sûresi 30. ayet)
Bu sözler resullere ait olup Nebimiz Muhammed'e ait değildir. Bu sözleri Nebimiz Muhammed'den sonra gelen resuller söylüyorlar çünkü Nebimiz Muhammed döneminde kavmi Kur'an'ı terk etmemişti. Nebimiz Muhammed döneminde Kur'an daha yeni tebliğ edilmekteydi. Bir şeyi terk edebilmek için, önce sahiplenmek gerekir. Fakat Nebimiz Muhammed'in kavmi Kur'an'ı kabul etmemişti. Kabul etmedikleri kitabı terk edemezler. Gelenekçiler bu sözleri mahşerde Nebimiz Muhammed'in söyleyeceğini iddia etmektedirler hâlbuki bu iddia da Kur'an'a göre geçersizdir. Zira resuller, kavimlerinin kendilerinden sonraki hâllerini bilmezler. Ayete bakalım.
"Allah, elçileri toplayacağı gün, şöyle diyecek: "Size verilen cevap nedir? Onlar da: "Bizim bilgimiz yoktur, şüphesiz görünmeyenleri bilen Sen'sin Sen."(Maide Sûresi 109. ayet)
Nebimiz Muhammed'de bu resul topluluğunun içinde olup "ben bana verilen cevabı bilmiyorum" demektedir. Mahşerde benim kavmim Kur'an'ı terk etti demiyor. Gelenekçiler de Allah'a şirk koşarak hayır biliyordu demektedirler. Kur'an'a göre, Kur'an'ın terk edildiğini söyleyen resuller hayattayken bunu söylemektedirler ve insanlığa Kur'an'ın terk edildiğini tebliğ etmektedirler.
Bazıları resul kitap verilendir nebi verilmeyen diyorlar bu iddianın yanlışlığını anlattığımız zaman Nuh Nebi'ye Kur'an'da nebi deniliyor. Bu durumda kendisine verilen kitap hangisidir? diye soruyorlar peki siz söyleyin Nebimiz Nuh'a Kur'an'da hem resul hemde nebi deniliyor bu durumda kendisine verilen kitap hangisidir? Yine Salih'e de Kur'an'da resul deniliyor. Fakat resul kendisine kitap verilendir diyenler Elçi Salih'e kitap verilmemiştir deyip kendileriyle çelismektedirler ilgili ayetlere bakalım.
Nuh'u halkına gönderdik: "Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım."(Hud Sûresi 25. ayet)
Nebilerden misak almıştık. Senden , Nuh'dan, İbrahim'den, Musa'dan ve Meryem oğlu İsa'dan. Onlardan sapasağlam bir söz almıştık.(Ahzab Sûresi 7. ayet)
Deveyi işkence ederek kestiler ve Rab'lerinin emrine baş kaldırdılar: "Salih, gerçekten elçilerden biri isen, bizi tehdit ettiğin azabı başımıza getir" dediler.(Araf Sûresi 77. ayet)
Dikkat edilirse Nebimiz Nuh'tan Hud Sûresi 25. ayetinde resul, Ahzab Sûresi 7. ayetinde nebi diye bahsedilmektedir. Biz Nebimiz Nuh'a hangi kitabın verildiğini bilmiyoruz. Ama resul kitap verilendir diyenler Elçi Salih ve Nebimiz Nuh'a kitap verilmemiştir dedikleri hâlde resul kitap verilendir deyip kendileri ile çelişmektedirler bunun sebebi hiç Kur'an meali okumamaları, sorgulamamaları, kendilerine söyletilip ezberletilen şeylere inanmaları ve Kur'an'daki kelimelerin anlamlarına bakmamalarıdır.
Hâlâ Resul ile nebinin farklı olduğuna aklı yatmayanlar Yasin Suresi'nde geçen şu ayetlere ne diyecekler;
Ve örnek ver: Onlar için karye halkında örnek vardır. Gönderilmiş olan elçiler ona gelmişti. Biz onlara ikisini göndermiştik o zaman ikisini yalanladılar o zaman üçüncüsüyle destekledik. Böylece hiç şüphesiz biz size elçileriz dediler. Siz bizim gibi bir beşerden başkası değilsiniz ve Rahmân'da bir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz dediler. (Yasin Suresi 13, 14 ve 15. ayetler)
Bu durumda bu üç resule aynı anda bir kitap mı indirildi veya her üçüne aynı anda üç ayrı kitap mı indirildi?
Rıdvan Kaya
Kuran’da anlatılan İslam’a karşı delil getirme çabasında olan mezhepçi olanlar “Allah’a ve Resulüne itaat edin” şeklindeki ayetleri gösterip, “Kuran’da, Allah’a ve Resulüne uymamız söyleniyor, Kuran’a uymak Allah’a uymaktır, hadislere uymak Nebimiz Muhammed'e uymaktır” demektedirler. Ayetlerdeki Allah’a ve elçiye itaat ifadeleri rivayet dinini savunanlar tarafından saptırılmakta ve sanki elçiye itaat edilmesinin sebebi Allah’tan almış olduğu vahiy değil de, vahiy dışında koyduğu hükümlermiş gibi Allah ile elçisinin arası ayrılmaktadır. Adeta dinimizin iki tane kurucusu varmış gibi, Nebimiz Muhammed'i Allah’ın gönderdiği dinin bir ileticisi olarak görmek yerine dindeki hükümleri oluşturan biri olarak göstermeye çalışmaktadırlar. Üstelikte bu durumu Nebimiz Muhammed'e saygı, aksi durumu Nebimiz Muhammed'e karşı gelmek olarak göstermeye çalışmaktadırlar. Söz konusu ayetlerden bazıları şöyledir:
Kovulmuş Şeytandan Rabbime Sığınırım
Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla
Kim Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederse ve Allah’tan korkup O’ndan sakınırsa, işte ’kurtuluşa ve mutluluğa’ erenler bunlardır. (Nur Suresi, 52)
De ki: "Allah’a itaat edin, Resûl’e itaat edin. Eğer yine yüz çevirirseniz, artık Onun sorumluluğu kendisine yüklenen, sizin sorumluluğunuz da size yüklenendir. Eğer Ona itaat ederseniz, hidayet bulmuş olursunuz... (Nur Suresi, 54)
Allah’a ve elçisine itaat edin, ki merhamet olunasınız. (Ali İmran Suresi, 132)
Onlar ki, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar... (Araf suresi, 157)
ALLAH’A İTAAT = KURAN’A İTAAT = ELÇİYE İTAAT
İtaat ve boyun eğmenin yöneleceği tek otorite Allah’tır. Resule uymak, onun yaymaya çalıştığı mesaja, yani Kuran’a uymaktır. Bu yüzden Allah, Nisa suresinde şöyle demektedir:
Elçiye itaat eden Allah’a itaat etmiş olur... (Nisa Suresi, 80)
Konu ile ilgili ayetler gösteriyor ki elçiye itaat etmek onun kişisel görüşlerine itaat etmek değildir. Elçiye itaat, ona elçiliğinin gereği olarak indirilen ilahi mesaja itaat etmektir. Bu yüzden Allah ve elçisi iki ayrı kaynak değildir. Allah’a ve elçisine itaat, tek bir kaynağa, yani Allah’ın indirdiği Kitap’a uymakla mümkün olur.
Biz Nebimiz Muhammed’e niye uyarız? Çünkü o, Allah’ın elçisidir. Yani Allah’ın mesajını alıp da getiren kişidir. Elçi mesajının sahibi değil, ileticisidir. O Allah’ın gönderdiği mesajdır. O mesaja uyulunca hem Allah’a, hem de o mesajı getiren elçiye uyulmuş olur. Aynı zamanda mesajın kendisine yani Kuran’a uyulduğunu söylersek, bu da doğru olur. Nebimiz Muhammed’e “elçi” denmesi, kendisinin olmayan mesajı taşıması sebebiyledir. Yani Allah, “resul” kelimesiyle; Nebimiz Muhammed’in, kendisinin olmayan mesajı taşıyan kişi olduğunu vurgulamaktadır. İnsanlara, elçiyi devreden çıkartıp Allah’a varmanız mümkün değildir, dersini vermektedir. “Ben elçiyi dikkate almam, bir tek Allah’a inanırım” diyen samimiyetsiz yaklaşımlar reddedilmektedir. İtaat edilmesi emredilen kişi olan elçi, kendisi namına değil, göndericisi yani Allah namına konuşmaktadır. Böylece “Elçiye itaat, Allah’a itaattir” mantığı, Kuran’ın ayetleriyle verilmektedir. Allah’ın elçi yollaması, bizimle irtibat kurmak için seçtiği yoldur. Elçi, mesajı insanlara ileteceği, Allah’a davet edeceği ve Allah’ın dininin tohumunun ilk ekildiği dönemdeki organizasyonları gerçekleştireceği için elçiye itaat onu gönderen Allah’a itaat olacaktır.
İnsanlar, Allah’ın mesajı Kuran’ı, Nebimiz Muhammed’in ağzından duydular. Kuran her insana ayrı ayrı vahiy edilmemiştir. Nebimiz Muhammed'in getirdiği mesaja uymayan birçok insan “Bu insan sözüdür” veya “Biz bir insana mı uyacağız” şeklinde Nebimiz Muhammed'e karşı çıkmışlardır. Oysa Allah “Allah’a ve elçisine itaat edin” ayetleriyle; Nebimiz Muhammed’e, elçiliği yüzünden, o mesajın gerçek sahibi Allah olması yüzünden uyulacağını ifade etmektedir. Yani Allah, “Allah ve elçisine itaat edin” ayetleriyle, gerçek anlamda uyulanın bir tek Allah olduğunu göstermektedir. Yoksa, “Allah Kuran ile hükümler koydu, Nebimiz Muhammed hadislerle ilave hükümler getirdi, Allah ve elçiye itaatten kasıt iki tane din oluşturucunun oluşturduklarına uymaktır” şeklinde ayetleri açıklamak, dinimizi, Allah ve Nebimiz Muhammed ortak yapımına çevirmek olur. Mezhepçi bir din anlayışını benimseyenlerin bu hatasını, birçok eserde görebiliriz. Oysa Kuran’da Allah dışında hüküm koyucu aranmaması söylenir:
Allah’tan başka bir hakem mi arayayım? Oysa O, size kitabı açıklanmış olarak indirmiştir... (En'am Suresi, 114)
Kuran’ı tek kaynak kabul edip diğer tüm kaynakların dindeki otoritesini reddetmek, din adına tek otoriteyi Kuran’a (Allah’ın mesajına) vermek; hem mesajın sahibi Allah’a, hem mesajı getiren elçiye itaat etmek demektir. Allah’a itaati, Kuran’a itaati ve elçiye itaati ayırıp adeta din adına ayrı ayrı otoriteler varmış gibi gösterenlerin mesajın sahibini, mesajın kendisini ve mesajı getirip duyuran elçiyi birbirlerinden ayırmaları büyük hatadır. Mesajın sahibi Allah’la görüşemeyeceğimiz ve mesajı getiren elçi vefat ettiği için bize kalan mesajın kendisi olan Kuran’dır. Mesajı uygulamamız, mesajla yetinmemiz ve mesaja güvenmemiz sorunların çözümündeki tek reçetedir.
Rıdvan Kaya
Kovulmuş Şeytandan Rabbime Sığınırım
Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla
"Allah'ın o şehir halkından Elçisi'ne verdiği fey( savaşsız elde edilen mal mülk) Allah'a, Elçisi'ne, akrabalığı olanlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. Öyle ki (bu mallar ve servet) sizden zengin olanlar arasında dönüp dolaşan bir devlet olmasın. Elçi size (ondan) ne kadar verirse (gönülden) kabul edin ve size vermediği şeyden kaçının ve Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah cezasi pek şiddetli olandır."( Haşr Sûresi 7. ayet)
Görüldüğü gibi ayetin başı yazıldığı zaman ayetin gerçekte mal paylaşımından bahsettiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla ayette elde edilmiş ve dağıtılan mal-mülk konusunda itiraz eden müminlere Allah öğüt vermekte, onları Elçinin kendileri için ne öngörüyorsa onu almaları ve onunla iktifa etmeleri gerektiğini, hangi mal-mülkü onlara vermiyorsa ondan kaçınmaları gerektiği kendilerine söylenmektedir. Bu yazıyı okuyupta hâlâ ısrarla ayetin hadislerle alakalı olduğunu iddia edenler bilmelidir ki ayeti inkâr etmekteler ve Allah'ın söylemediği bir şeyi söylediğini söyleyerek Allah'a iftira atmaktalar.
Sana bu sefer istediğinden fazla açıklama yaptım geresi sana kalmış
". Orucun kazası Kuran’da açık bir şekilde emredilmiştir. Ancak namazın kazasına dair Kuran’da hüküm yoktur. Hiç mümkün müdür ki Allah kitabında orucun kazasını açıklasın da namazın kazasını eksik bıraksın? Allah’ın Kuran’da orucun kazasını açıklayıp namazın kazasını eksik bırakmış olması düşünülemez."
.........................
Neden düşünülmez mis?
mantığınıza uydurmaya çalısyorsunuz alemlerin Rabbının buyruklarını
Senin tezine, gore
mantık yürütüle, ayakların altı mes edilmesi gerekmezmiydi ? yada ayakların yıkanmasını nasıl emr etmezde mes edin diyebilir ki, hiç başlan ayaklar aynı olur mu ki .... yine senin tezine göre Allah cc şarabi yasak ederken, şarabın öz maddesi olan üzümü arpayı vs meyveleri nasıl yasak etmez ki diyenlerde olabilir...Veya Orgazm olana gusul gerekirken idrar edene nasıl gusul gerekmez ki, diyenler olabilir,. İslamın bazı nahiyeleri mantiğe uysada bazı konularda mantık üstüdür,bugünün mantığının almadığını belkim bin yıl sonraki insanların mantığı alacaktır.Aynı 14 asır önce "demiri indirdik" ayeti kerimesini insanların mantığı almıyordu demir yerden çıkıyor nasıl gökten inebilir gibi laflar edilirken, bugün demirin göklerden indiği bilimsel olarak işbat edildiği için kimse mantığıme uymuyor diyemiyor
Sen şimdi Hz.Muhammed`in (sav) "gökteki yıldazlar gibidirler hangısıne uyarsanız doğru yoldan şaşmazsiniz" dediği sahabeleri yalancılıklamı itham ediyorsun
Bunca Sahih hadisi şerifi yok mu sayıyorsun.Halbuki onlar senin ananın babanın adını bilmenden daha doğru ve sağlamdırlar
Yine Hz. Muhammed`i (sav) yok sayacak kadar ahmakça cahilce, yada bilinçli haince yazılmış zırvalar okuduk...Bir kaç doğru ayeti kerimenin yanında birkaç yanlış yerleştirip yutturma taktiği..O doğrularıda Cenab-ı Rabbil alemin sizin zihniyetinize yani çirkin yüzünüze çarpar
15 Asırdır Milyarlarca İnsan demek hurafelerle yaşadida sen ve senin gibi ne idüğü belirsizler Milleti hurafelerden kurtaracakmışsınız.:-)) Daha Peygamber diyemiyen Resulullah diyemiyen zavalılar..utanmasanız postacı diyeceksiniz Allah`ın elcisine
Kuran teferuatlar kitabı değil Kuran anayasa hükmündedir.İbadet şekillerini hayata dair binlerce meseleyi açıklamış olsaydı binlerce saife olması gerekirdi
Onu tefsir eden uygulamasını yapan, Allah (cc) izniyle yaşayan ilk insan Resulullah Peygamber Hz Muhammed tır
Ona değilda sizin zırvalarınızamı inanacağız
Sana kuran`dan namazın nasıl kılınması gerektiğini söyle desem yalpalarsın..yada çıplak kılmaya kalkarsın
Aşağıdaki ayetleri Kuran`da görmedin mi? hiçmi imanın sızlamadı Peygamberin hadislerini icraatını yok sayarken..Milleti alenen isyana çağırıyorsun.Namazı kaçırdım kaza etmene gerek yok. demek en basit deyimle borcunu zamanında ödeyemedinse hiç ödemene gerek yok diyecek kadar abestir.Peki bu benim borcumu senmi ödeyeceksin..Belkim uykuya daldım belkim başıma bir hal geldi, kılma geç demiş rıdvan ona uy ...gülermisin ağlarmışın..
Şayet hain deyilsan
Dost acı söyler babında aşağıdaki doğruları hazm ederek okuyup kendine gelmeni tavsiye ederim ! saygi Hakka tabi olanlara
Kur’an’da vaktinde kılınamayan namazların kaza edilmesi ile ilgili olarak açık bir ifade bulunmamakla birlikte, Hz. Peygamber (s.a.ş.) vaktinde kılamadığı namazları kaza etmiş ve ashabına da bunu tavsiye etmiştir.
Resûl-i Ekrem (s.a.s.), “Kim namazı unutursa veya uyuyup kalırsa hatırlayınca onu kilsin. Onun keffâreti ancak budur.” (Buhârî, Mevâkîtu’s-Salât, 37; Müslim, Mesâcid, 315) buyurmuştur. Yine Hz. Peygamber (s.a.ş.), Hendek savaşı sırasında harbin şiddetlenmesi nedeniyle ikindi namazını kılamamışlar; bunun üzerine “Bizi ikindi namazından alıkoydular. Allah da onların evlerini ve kabirlerini ateşle doldursun.” diye beddua etmiş ve ikindi namazını akşam ile yatsı arasında kaza etmiştir (Müslim, Mesâcid, 205). Ayrıca Hayber Fethinden dönerken, bir yerde konakladıklarında uyuyakalmışlar ve vaktinde kılamadıkları sabah namazını güneş doğduktan sonra kaza etmişlerdir (Müslim, Mesâcid, 309).
“…Resûl size ne verdiyse onu alın! Size neyi yasakladıysa ondan da kaçının ve Allâh’tan korkun! Çünkü Allâh’ın azâbı şiddetlidir.” (el-Haşr, 7)
“Ey îmân edenler! Allâh’a itâat edin ve Peygamber’e itâat edin ki amellerinizi boşa çıkarmayın!” (Muhammed, 33)
“Kim Allâh’a ve Resûl’e itâat ederse, işte onlar, Allâh’ın kendilerine nîmet verdiği peygamberler, sıddîklar, şehîdler ve sâlihlerle berâberdir. Onlar ne güzel dost(lar)dır.” (en-Nisâ, 69)
“(Ey Resûlüm!) De ki: Eğer Allâh’a muhabbet ediyorsanız (O’nu seviyorsanız), bana tâbî olunuz ki Allâh da sizi sevsin ve günahlarınızı mağfiret buyursun. Allâh, Gafûr (ve) Rahîm’dir. (Yine ey Resûlüm!) De ki: Allâh’a ve Resûl’e itaat ediniz! Eğer yüz çevirirlerse, muhakkak ki Allâh kafirleri sevmez!” (Âl-i İmrân, 31-32)
“Kim ki Allâh’a ve Resûlü’ne itâat eder ve Allâh’tan korkup O(nun azâbı)ndan korunursa, işte onlar, kurtuluşa erenlerdir.” (en-Nûr, 52)
“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, birbirlerinin velîsidirler; iyiliği emreder, kötülükten meneder, namazı kılar, zekâtı verir ve Allâh ve Resûlü’ne itaat ederler. Allâh, işte onlara rahmet ve merhamet edecektir. Şüphesiz Allâh, Azîz (ve) Hakîm’dir.” (et-Tevbe, 71)
“Kim Resûl’e itaat ederse, Allâh’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, (Ey Resûlüm, bil ki) Biz Sen’i onlar üzerine bekçi göndermedik!” (en-Nisâ, 80)
“Bilmediler mi ki, kim Allâh’a ve Resûlü’ne karşı koymaya kalkarsa, ona içinde sürekli kalacağı Cehennem ateşi vardır. İşte büyük rezillik budur.” (et-Tevbe, 63)
“Allâh’a ve Resûl’e itaat edin! Birbirinizle çekişmeyin! Yoksa korkuya (vehme) kapılırsınız da (güç, kuvvet, devlet ve sâhip olduğunuz nîmetler elinizden) gider. Sabredin; çünkü Allâh sabredenlerle berâberdir.” (el-Enfâl, 46)
Mustafaoğlu İlyas tarafından 3.9.2021 11:07:45 zamanında düzenlenmiştir.
Rıdvan Kaya
Mustafaoğlu İlyas
Ona degilda sizin gibi zavalillarami uyacagiz
Siz Halen Hz Muhammed i postaci olarak görüyorsaniz sizlan konusacak tartisacak birsey yok.Önce Resullere (Peygamberlere) iman edinde öyle tartisalim.Yoksa sizi bir müslüman olarak muhatap alip yüce islam`in kurallarini sizin gibi bir tahrifatci zihniyetle tartismam.
Yukardaki ayetleri hazm ederek oku dedim, halen odunumun parasi diyorsun..
Siz gercekten iyimisiniz? Kuran`in isinize gelen yerlerinden baska birsey okumadiniz mi?
Islam sadece Kuran`dan ibarettir diyorsaniz,Bunca Ayetlerde Allah cc neden kuran`a itaat edin bana itaat edin buyurmadi da, "Allah`a itaat edin Resule itaat edin buyurdu?
Neden Resulu defalarca tekrar etti?
Cünkü Kuran`i ilk yasayan ilk hayata geciren ilk tefsir eden odur
Hz Muhammed` Kuran`i yasayarak Islam`in nasil yasanacagini icraatiyle göstemedimi siz ce
Yani Yaptigi onca icraatlari savaslari, Medinede kurup yönettigi devleti illegal mi görüyorsunuz?
Sizler ü cbes kelime ögrenerek Kuran`dan hükümler cikaracaksinizda , HZ Muhammed Kuran`dan hükümler cikaramayacak öylem i? Hadi ordan..
Onu Allah cc bu isle memur kilmis ve tüm Müslümanlari uyarmis.O kafasindan birsey yapmaz, ne yaptiysa ona uyun hem bana uyun hem resule uyun buyurdugu halde,
Ya Adam gibi Müslüman olun yada cekin pis zihniyetinizi Islam`in yakasindan
Bunun vebalindan kurtulamazsiniz, Bu Sözlerim yarin mahserde yüzüne vurulur unutma!!
uzun uzadıya üşenmeden ortaya koyduğunuz yazı için sizi tebrik ederim,
kendimce de gördüğüm bir kaç mesele daha var.
oda şu an kılınan namaz ki biz okuduğumuzun anlamlarını bilmeyen bir toplumumuz ne kadar emredilen bu ibadeti yerine getirebiliyoruz.
şu soruların cevaplarının da ortaya konulması da gerekmiyor mu ?
neden namaz ?
nasıl namaz ?
sanırım bu soruların cevaplarını bulan ki açıkça arayan vahiyde bulacaktır,namazın insanın Rab'bi ile bir buluşma olduğunu,kulluğun acizliğinin itirafı,Af dilemenin merkezi, olduğunu anlayacaktır.Namaz herhangi bir Müslümana okudum eğildim secde ettim görev bitti rahatladım dedirtiyorsa geçmiş olsun beden sıhhat bulsun .Dostum daha bu ümmet Rab'bimizin bizden istediği Namazın kılınmasını bilmiyor iken hangi hezeyanlarını düzelecek ki,saf duru bir aklı gerekiyor yeniden akıla abdest aldırarak insanlığın Vahiyle Rab'biyle buluşması yoksa kaza namaz kılmak isteyen kılsın ALLAH'I EN GÜZEL İSİMLER İLE ANARAK ANLAYARAK ONU YÜCELTEREK ANSIN KULA BU NE GÜZEL BİR NİMET NE GÜZEL BİR LUTUF.KUL VAHİYE TESLİM OLSUN ONUNLA YAŞASIN VE ONUNLA YAŞATSIN...
VESSELAM....