- 467 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
İÇİMİZDEKİ YAPRAK DÖKÜMLERİ...
Kimi sürekli konuştu; kiminde yol boyunca dilinde bir tutulma; bir tutulma! Freni patlayıp, uçuruma uçan kamyon havası vardı.
50 kişilik otobüste birbirimize hem bir o kadar yakın hemde çok uzaklardayız. Köy mahalle ve yaşam şekillerimiz ayrıydı.
Kısaca annemin dediği gibi "kaldığın ve gittiğin yerin sahibisin. Oranın geçici kurallarına da uyman gerekli".
Gece yolculuk ettiğimizden dolayı ışıklar içinde dağlar, tepeler, köyler, şehirleri geride bıraktık.
En nihayetin de o uzun yorucu yolculuk bitmiş ve kızım Zerişa ile İstanbul otogardayız.
Bizle beraber gelenler dışında. Onları karışlamaya gelen yakınlarının verdiği anlık telaşla Otobüs’ün etrafı resmen ana baba günüydü.
Otobüs’ün bütün Bagaj kapıları açılmış ve ne yoktu ki! Ufak, tefek torbalar ve koliler için ev yapımı tarhana, pekmez, peynir bidonlar ise birine aitlik bu olsa gerek kalabalığın içinde ki kişiler tarafından oradan oraya çekiştiriliyor du.
Biz aynen Şener Şenin bir filminde ki o kaçak Almanya ya gitme vaadi ile kandırılan oyuncuların rolünü kapmış olduk. Bize verilen rolde. Birde keyfili keyifli oynuyorduk.
Bu evlerin kalabalığın sahibi kim? sorusu ve birde ne güzel memleket baksana ne çok cami var der gibiyiz.
Kızım, Zerişa ile her zamanki gibi iş bölümü yapıp, köyden getirdiğimiz bütün eşyalarımızı bir kenara topladık.
Otogarının içinde o bir yanda; ben bir yandan taksi aramaya başladık. O sabah sanki yer yarılmış bir boş taksi yoktu.
"bu nasıl olur" diye kendi kendime söyleniyorum
Yolculuğun hareketli olduğu birde araç sıkıntısı olur mu? Bir yolcu için.
Otogar evime sadece ve sadece 12, km mesafe de.
En nihayetin de boş bir araçla burun buruna geldik. El ile buraya gel işreti yaptım.
soför araç inerken sıcak bir gülümse ile
"abla hoş geldiniz "dedi
Başımı hafif öne eğerek" hoş bulduk " ne güzel bir karşılaşma bu böyle deyip, şoför beyle eşyaları aracın bagajına doldurmaya başladım.
Hiç huyum değildir. Bir yerden bir yere giderken. Şoföre ya! Kimsin ve nerelisin? Muhabbetlerini
Fakat
Ta! Otogarda taksiye binerken üstümde bir rahatlık vardı. Radyo da yanık yanık ezgilerle neşet emim sesinden türküler çalıyordu.
Biraz daha yol alınca şoför bey ile konuşmaya hal hatır sordum.
Kızım, Zerişa ise kolunun dirseği ayakları ile "anne ne yapıyorsun" diye ha bire dürtüyor beni.
Onun da tabi ki korkularını anlıyorum. Dünya üzerinde yaşanan korkunç olayları daha çok görsel basında okuyoruz. Neler neler var. Vs, vs
Kızıma bir göz teması verip," rahat ol" dedim…
Onca yolun yorgunlu bir tarafa eve gelmek için kısa ek bir yolculuk daha yapmıştık.
Sağ olsun şoför bey eşyaları takside tek tek indirmeme yardımcı oldu. Tam arkasını dönüp araca binerken seslendim
"bi dakika gitmeyin size biraz köy elması vereyim" dedim.
Kızım Zerişa yine şaşırmış olmalı ki hiç kıpırdamadan. Torbanın ağzında ki o koca düğümlemeyi bir o kadar telaşla açmama mı izliyordu. …
Normal ev hayata geçmemiz yine bir haftamızı aldı.
Her zaman ki gibi mutfakta da kızım Zerişaya ve kendime keyifli bir sabah kahvaltısı hazırlıyordum ki! Kapının zilli maharetli maharetli çalmaya başladı.
Birden kızım zerişa ile göz geze geldik
Kimdi? Biz misafir beklemiyorduk
Ama aklıma kim gelir değil de.
Köy dönüşü gelenlerim hep olur ve onlardan biri olabilirdi. Dediğimde doğru çıktı.
Arkadaşım seher ve annesi melek hanım gelmişlerdi. Seherciğim minyon tipli dalgalı siyah saçlarını yalnız bırakmayan simsiyah gözleri olan sevimli evime yakın bir okulda, sınıf öğretmeniydi.
Annesi ise devlet kurumun emekli çok gezen az seven hep kafası karışık sevimli bir kadındı.
Ha birde ailenin diğer üyeleri torunu ümit ve dede kahraman bey vardı. Ümit ile kahraman bey televizyon kavgaları yüzünde hep bir savaştalar. Ümit bir gün anneannesi der ki!
Senin hiç insan seçme kaliten yok,
Anneannesi niye ne oldu ki!
Baksan dedeme her gün aynadaki yüzüne tükürür" lanet olsun bana ben neden bu kadınla yaşıyorum "der.
Hayatımıza buyur ettiklerimiz bizi önemsiyor ki her an kapımızı çalıp günlük hallerimize dâhil oluyorlar.
Bu günümüzü birileri ile paylaşmak adına kapıyı açtık. Onları hoş, beş faslı sonrası az önce keyifle hazırladığım kahvaltı masasına buyur ettim.
Bir yandan kahvaltının genel kuralı olan sohbetteyiz de.
Melek hanım her cümle edişimde heyecanla diğerini bekliyor. Konu otogardaki araç bulmama kadar geldi.
Kızım Zerişa hem çayları tazeliyor. Bir yandan da sohbette dâhil oluyordu
Kalktığı sandalyeyi tekrar masaya doğru çekip, melek hanıma:
Aah! Melek ablam; annem bizi eve getirir.
Ama nasıl getirir.
Bu sefer hiç hayatımda görmediğim bir ilk yaşadım. Bizi getiren taksiciye klasik sorular sormasını mı? Yoksa köy elması ikram etmesini mi? sorarsınız. Görmeniz lazımdı.
Bir ifadeni alma zamanı geldi de geçiyor dönüp, bana sahi annem! Kimdi o adam.
Kimdi o?
Kahvaltı masasındakilerin hepsi yüzüme kilitlemişler bir cevap vermem konusunda ısrarcıydılar da.
Ben ise bir garip oldum. Başka birinin yaşanmışlıklarını ortalığa dökecek zayıf bir karakter de değildim.
Lakin yaşananları yeniden hatırlamak bir an acı verdi.
Yüreğimdeki umut kuşlarının avcısı ben olup, içimden o kuşları tek tek vurmak geldi.
Yani her şeyi es geçip, konuşmamak taksiciyi hiç tanımıyorum öylesine biriydi.
Yok yapamadım.
Bazen bir yaşanmışlık bu acı olur; güzel olur başka bir yaşanmışlığın benzeridir. İyi ki yazılmış denilir.
Öyle ise anlatayım
Bir aferin almam vakti.)
Bizim İstanbul’a geliş hikâyemiz benim evliliğime veda etmemle başladı. Önce kiralık bodrum da benzer bir evde kaldık. Ve evimizi yapma kararından sonra bu oturduğumuz mahalle sık sık geliyordum.
Sokağın tam girişinde dört katlı önünde kocaman bir dut ağacı olan ev vardı. Mutlulukları gülüşleri o kadar farklıydı ki. Doğal olarak mutsuzluğunun verdiği hasarlı biri olarak hoşuma gitmişti onların o gülüşlerinde.
Ev hanımı olan anne, öğretmen emeklisi baba üç erkek evlat iki gelin torunlar.
Kapılarında lüks araçlar ve misafirlerin geliş gidişlerine bilet kesseydik rahat yüzlerce fakir öğrenci okuturduk. Yani o kadar fazlaydı gelen ve gidenleri.
Küçük bir saray ve o sarayın lüks yaşamı dilden dile dolaşıyordu.
Zaten anne Nazif’e Hanım, titizliği ile tanınırdı. Emekli Asım öğretmenimiz ise cimri konu komşuyu ispiyonlayan boş boğazın biriydi.
Gelinler burunun ucundaki hayalleri ile başka bir dünyadaydılar. Birde aralarında. Hiç evlenme şansı olmayan kör gül halayı da unutmayım.
Gel zaman git zaman kazandılar koştular, düştüler ve tekrar kalktılar
Bir film vardı TV de "yaprak dökümü" aynen o film gibi o kahkahalarına hayran olduğumuz insanlar gibi bir gün tek tek kendi iç dünyalarını kendilerine kaptılar. Güzelim geleceğini ve hayallerini küçültüp arka ceplerine koydular.
Ortanca oğlu iflaslar sahte çekler derken. Bir gece eşyalarını alıp çorluya yerleşti ve iki ay gibi bir süre sonra onun da en acı ölümle cenazesi mahalleydi.
Anne Nazif’e hanım oğlunun ölümü sonrası Alzheimer hastası olmasından dolayı ona yabancı uyruklu bir bayan bakıyor. Ve on yıldır sokağa adımın atamadı.
Öğretmen Asım bey, birileri ile konuşmaya muhtaç ve sokağın ortasında hep siperde. Birini bulsam konuşsam diye
Diğer iki oğlu dan dan biri vardı ki asıl onun karmaşık hayatı ne acı ve hatırladıkça yüreğimi sızlatıyor. Bu birlikteliğin adı kolay kaçmak idi. eşi bu olup bitenleri bahane sayarak kızını alıp ailesinin yanına yerleşti.
Bu yuvanın dağılmasının seviciler ise hurdacılar oldu..
Eksisi olana her şey zor evet bir çırpıda evin o güzel eşyaları gözden çıkartıldı. Huzursuzluk kocaman bir çöplük yaratmıştı bu aileden…
Kahvaltı masasında bana bir dikkat kesilen herkes
Şoför kim? dediler…
YORUMLAR
Çok acı hayatlar var
Bir örneğinide sizden okumuş olduk
Şoför kim¿¿
Selamlar sevgiler olsun
Şadiye gürbüz(zaralıcan
Doğal anlatım şekliniz ve konunuzu çok beğendim sonu biraz daha uzun olsaydı keşke ailenin hikayesini daha uzun okumak isterdim akıllarda ise tek soru şoför kim?