Yazmak Ne güzel Bir Nimet
Acıyı yaşamayan insan,
Kaygı duymayan lisan
Öykünün, denemenin hademesi olabilir mi
Yahut amelesi…
İlham ancak olgunlaştığında meyve yenir gibi yere dökülür
Salla yeter ki nazikçe dallarını…
Bir terapidir aynı zamanda…
Diyemediğini, içine attığını, olması gerektiği dediğin
Kalemle kayar gider tavında!
Ben yazıda kurgu ya da plan yapmam. Yazmaya başlarım ve artık dur dediğinde de kalem dururum. Zaten bir bina gibi yükselmiş ve iş bitmiş olur. Hissetmek bu yüzden çok özeldir. Kim bilir ruhuma hakim olan ilahi güç, git gidebildiğin kadar, yorulduğun kadar yaz diyor. Su içmek ya da yemek gibi değil duygusu, bu yüzden kalıcı ya…
Dışarıda sel olacak kadar bir yağmur yağıyor, ileride orman yangınları ile dumanlar yükseliyor, sallıyor deprem yahut bir futbol maçından sonra yenen fanatik taraftarların seslerini duymuyorum, olanları görmüyorum. Hani belki de bir kaç dakika sonra ölecekmişte yazdığım yarım kalacakmış gibi telaş kaplıyor. Belki de saunada gibi boncuk boncuk terliyorum. İnanın yazarken dert etmiyorum bu akışı. Hani yazmasam, bu terler aksa, ağzımdan nasıl küfürler çıkıyor yahut sinirleniyorum da. Yazmak, bir başka dünyanın esintisi. Belki de benim beşinci boyutum. Karakterlerim ve figüranlarım şekli şemalı belli benim için yazdığım filmi oynuyorlar ve yazdığım gerçeğine uygun ve akıcı oluyor.
Hani ne yazsam karşılığında para almıyorum, yahut günün yazısı olacakmış gibi de beklentim yok. Çok kişi okumuşsa, benim hissetiklerimi anlamışsa, kendisi söyleyipte kimseyle paylaşmadığı olayları okurken hayal etmişse, eh vazifemi yapmışım demek ki diyorum. Öğrenmek ve öğretmek… Öğretmen değilim ama kim bilir okuyanlar bu hissi alıp, öğrencim oluyorlar. Hem de gönülden. Hani birine oku desem, karşılığında para versem bunu cürüm sayar, aklını mı kaçırdın der, özgürlüğüne parmak bastım diye kavga da eder benimle. Ama yüzlercesi bir araya geliyor ve okuyor. İnsanları birbirine yaklaştırıyorum… Bu nasıl bir güzellik değil mi?
Yine yazdım ve oldukça uzun bir yazı olmuş çoktan. Lütfen sizde yazın ve içinizde ki sizi gösterin herkese, utanmadan, sıkılmadan… Ağlayın ya da mutluluğunuzu paylaşın. Kalemi elinize alırsanız o size dost olur, yön olur… Süsler sizi makyajıyla. Bu güzellik zoraki teni değiştirmek için aynanın karşısına geçip yapılan makyaja benzemez. Pürüzsüz bir nehirde siz bir damla olursunuz ve akarsınız nice diyarlara. Siz adına seyahat deyin, akmak deyin… Ne derseniz deyin. Irmak doğaldır, akacağı yönü kendi bulur, yazan gibi…
Kim bilir kimimiz hastanede, kimimiz sevdiğini yitirmiş karalar bağlayıp ağlıyoruz, kimimiz ne şerre şahit olmuş ve varımızı yoğumuzu kaybetmişiz…Kimimiz çocuklarımızın düğününü yapmış, mesut yuvalarına yerleştirmişiz. Hayat bir taraftan acısını gösterirken diğer taraftan da mutluluğunu sergiliyor. İnsan için ikiside olmazsa olmaz. Hiç bir şey bizde uzun kalarak misafir olmuyor. Ne geçmez denilen geçiyor, ne mutluluk uzun sürüyor. Her işin bir zamanı var, bugün bana yarın da sana gibi… Çocuk sünnet olmuş, anası baş ucunda, bir yerimi ağrıyor diye kaygı içinde… Uykuya daldığında bir oh geçiriyor derinden. O da başını koyuyor yatağın bir ucuna… Uyuyup gidiyor, benim yazdığım gibi. Hangi rüyayı görüyor ki, belkide oğlunun düğününü, asker oluşunu, torunlarını…
Benim kalemin ucu bitmek üzere… Galiba durmanın zamanı. Yazsam sabaha kadar bir roman konusu olacak, sayfalar dolusu yazılanlar… Beni okuduğunuz ve dinlediğiniz için çok teşekkür ederim. Sağlıklı, huzurlu bir güne merhaba diyelim hep birlikte, ağzımızın tadı bozulmadan inşallah… Selam ve saygılarımla.
Saffet Kuramaz