- 584 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
İlkin
ilkin, ne güzel kelimedir. şöyle bir bakınca, o zerafet gözünün içinden okunuyor denir ya, öyle. onun yerine başlangıç kelimesini tevazu gösterip yazımın en kendini nimetten sayan yerine atasam nasıl derler, pek anlamlı bir iş olmazdı. çünkü benim asla rasyonalist bir çehrem olmadı. bu halimi geçenlerde ikaz aldığım bin dokuz yüz on ikinci kişi, "sizinle ne zamandır rasyonalist bir noktada buluşamıyoruz," dediğinde iyice emin oldum. kendime acıma halim nedeniyle bu haldeymişim, bir de depresyonda olabilirmişim. tespit tespit üstüne, oysa insan doğası gereği her inancı sahiplenebilir. diyelim bundan sonra ben karpuza inanıyorum desem kim ne diyecek? belki toplum içinde zaten pek iç açıcı olmayan saygımlığım adına bir çivi de daha çakmış olurum. o kadar.
yine dağıldı konu, bir kapı kapanma sesi duymasam, bir de cengiz özkan olmasa iyice terkisini almış gelin olacaktı yazım. hem neden saklanacakmışım? yazmak soyunmak işidir, utanacak ne, kim, olay, yer kaldı? buyrun hayatım, heveslerim, acım, bir de aylardır yatağa bağımlı babam, onu da anlattım kaç kere, biri çıkar da birlikte çığlık atarız istedim. geçen ölse miydi acaba dediğimi yazmak için, bunun itiraf yeri tam olarak burasıdır. Allah’ım neden bunca neden?
laf salatası bunlar, ben ne olduğumu bilmiyor olmasam bile, hislerimi canıma ve dişime takıp öyle gezdiriyorum. çünkü bir hüzün var ki içimde ona ilkin, nerede başladın, diye sorsam, bayılacakmış, olmasa bile fenalaşacakmış gibi geliyor.
çıkmaz sokak yürüyüşüme yine başladım. beni birazcık olsun bilenler, anlayacaktır, bir daire çiziyorum şu an ve ne zamandır söyleyeceklerim içimde dur dediğim bir yolcudur. ben onu aç bilaç bıraktım, bir nevi ölüme terk ettim. yoluna engel koydum, dur dedim ona dur, bekleyelim, belki her şey geldiği gibi gider. "karpuza inanır, sana inanmam," dedi. o da beni yazıyormuş meğer.
youtu.be/WtfFw8m2j3w
YORUMLAR
Az evvel okuduğum kitapta bir kelimeye rastladım. Daha önce hiç duymadığım ve okumadığım bir kelime: “ istimdatkârâne”. Mânâsı “yardım istercesine” imiş. Biraz daha araştırınca kelimenin şu şekilde söylenişini de buldum : “fîzar-ı istimdatkârâne: İmdat ve yardım isteyen bir edâ ile inleme”.
Buradan bu kelimeleri paylaşmak istedim; ama bir elim diğerini engelledi. Yazını ekleyince ve ilk cümleden güzel bir kelimeden bahsedince ben de benim için yeni öğrendiğim ve güzel gelen bu kelimeden bahsetmek istedim.
Gelgelelim yazıya...
Hayat, doğduğumuz anda kurulmuş bir saat gibi ‘tik tak’ durmadan çalışırken ve o alarm anına kadar bu zaman akmaya devam ederken elbet pek çok zorluklarla karşılaşılacaktır. Çok büyük badireler atlatmış biri olarak diyebilirim ki; Allâh, her daim yarattığı insanın yanındadır, kalbindedir.
Kalbi, Allâh ile atan hiçbir zaman yalnız olmayacaktır. O zaman çıkmaz sokak yürüyüşleri de yolunu bulacaktır. Çizdiğin daireler de boşa dönüp durmayacaktır.
İnsanın avuç içi çok hem çok güzeldir; ama Yaradana açılınca.
Rabb’imden yüreğine; iyilik, güzellik, ferahlık dilerim. Ailene sağlık ve afiyetler dilerim.
Kavunu, karpuzu bilmem; ama ben, samimiyetine ve Sana inanırım.
Sevgimle,
Parlain m
Çoğumuz isyan, kalanımız mutlu anları bir kareye sığdırmakla meşgul. Herhalde ilahi konuşmalar bir aracı ile gelir ve insan Tanrının enstrümanıdır ki çok duygulandıran yukarıdaki konuşma melodisini kaybetmiş ruhun acaba sorusuna sebeptir. Belki umut vardır, yoksa bile yeri vardır geldiğinde şaşırmayız. Buyur ederiz, inanırız.
Bu durumda iyiliğin, nezaketin iğne ucu kadar mümkün olduğu şu garip gezegende Sana minettarlığımı ifade etmem güç. Var olasın, iyi insan.
Sevgim ve saygımla.