Kim Kimin Nesi
Bu bir "var olmanın başdöndüren kederi mi"?
Keder mi, kader mi; o da göreceli ya...
Varlığı sağa-sola yelpaze gibi savrulan yaprak misali. Belki!
Varlık ki, kendi benliğinden, dinamiğinden; kendine aitliğinden şüphe duyma noktasında.
Kendi içinde evrilen duyguların anlaşılırlığını yitirmesi ihtimalini yaşaması gibi. Tıpkı, zifri karanlıkta, nereye basacağını bilemeden, adım atmak gibi.
Anlaşılıyor ki, gerektiğinde, hiç bir değer kaydetmeyen “evet", "hayır”ın - istemsiz de olsa o diyaloğlar- yoksunluğunu yaşıyorsun...
Bana kalırsa, sen bir "yoksunluk"u değil, "lüksü" yaşıyorsun. De, konumuz bu değil şimdi...
Değişkenliğine: zamansız, mekansız evrilen düşünce ve ruh haline, tınısıyla eşlik eden birilerine olan eksikliğini hissetmendedir sorun.
Tıpkı, tırnak altına kıymık battığında, sızını teselli edecek; hatta merhem gibi gelecek bir parmak dokunuşunun varlığını özlemek gibi.
Yok! Yok!
Kabullen artık bunu!
Ve üstelik ki, çok gariptir; bu realiteyi değiştiremeyeceğini her kanıksadığında, tünediğin köşende kalakalıyorsun. Tıpkı havası boşalmış bir balon gibi.
Evet evet. Buruş buruş olmuş boş bir balonu andırıyorsun. Bundan hoşnut olamazsın; aldatma kendini...
Bana kalırsa, hoşnut olmadığın aşikar! İşte paradoksal olan da bu zaten: Yani, dönüp dolaşıp, yıpratıcı olan yanılsamalarına çakılmandır, anlaşılırlığı yokuşa süren. Kendine haksızlık etme! Bu vurdumduymazlığı, sana hiç yakıştıramıyorum doğrusu...
Tatlım, bu yük senin: ağır da olsa kendin taşıyacaksın. Taşıyacaksın, o kadar!
Yani yükün var ve ağır diye, sitem etmeye, yakınmaya hakkın olamaz!
Demek istediğim; kendi seçimin olan hayatı, yazgıyı kabul etmektir sana düşen hak!
Kaç zik-zakdan geçtiğinin ve daha nicesinden geçeceğinin hiç bir önemi yok. Bu gerçeklik, birilerinin senin için, kolunu oynatması gerektiği anlamına gelmiyor. Hem üstelik kime ne!
Kim kimin nesi ki? Kimdir, o “en yakın” olarak algılanan? Kimdir o başvurulan?
Şu söyleyeceklerimi unutmamanı tavsiye ederim:
Belki fiziksel değil; ama kişi ruhen hep yalnızdır.
Herkes bihaberdir en yakının “iç dünyasından”.
Bu nedenle, o en yakınlar bile, olabildiğince “bir başkası”dırlar.
Kendi gizlerine terkedilmiş olarak yaşarlar. Hesaplaşmaları kendileriyle. Suallerine yanıtları da, yine kendileri tarafından verilir...
Ve çoğu kez, o en yakınların, aynı zulayı paylaşıyor olmalarıdır tek fark. Tek "yalnız" olmayan budur. İnan.
Sen şimdi, “Moody Blues”u dinle! Vaktidir! Çok iyi gelecektir...
Heidi Korkmaz, 18/5-21 Sthlm
YORUMLAR
Kimin sözüydü, 'yalnızlık paylaşılmaz'...
Ama salt yalnızlık var...
Hayatı devamlı temize çeker birileri, ama kielenmişlik değil nedeni, doğa parçası...
Bununla beraber her diyalektik sorgulama da YALNIZ dır...
Kader, keder ikilemi bu yorumu aşar...
Yani düşünün ki, ünlü bir eğitimci 'insan eğitilemez' düş/ün/cesin/de...
Çok saygımla.
Tüya
Yürekten teşekkürler hem varlığınıza, hem de katkınıza, değerli Üstadım.
Baki selamlar, sevgiler, saygılar.
...
Yalnızlık, yaşamda bir an,
Hep yeniden başlayan..
Dışından anlaşılmaz.
Ya da kocaman bir yalan,
Kovdukça kovalayan..
Paylaşılmaz.
Bir düşün'de beni sana ayıran
Yalnızlık paylaşılmaz
Paylaşılsa yalnızlık olmaz.
Özdemir Asaf, şiir "Yalnızlık Paylaşılmaz"