- 333 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÇILGIN İNSANLIK
ÇILGIN İNSANLIK
İnsanlık bu kadar hiç çılgın olmamıştı. Bu denli egoist, bu denli hodbin, bu denli hedonist hiç olmamıştı insanlık. Hiç bu kadar gasıp, hiç bu denli zalim, hiç bu denli gaddar olmamıştı, olamamıştı insanlık. Yavrularını diri diri gömerken bile bu kadar acımasız değildi.
İnsanlık artık ölçüsünü kaybetti. Kendini kaybetti, kendinden geçti, insanlığını kaybetti insanlık.
Her şeyimizi kaybettik biz. İnsanlığımızla beraber tüm değerlerimizi kaybettik. Erdemlerini kaybetti insanlık. Kabil ’in öz kardeşini bir kız uğruna, öz kardeşi olan kız uğruna katletmesinden sonra insanlık Allah’tan ve onun iradesinden ayrı bir yola koyuldu ve iki yolda ilerledi: birisi hak yol ki adı sırat-ı müstakimdir. Öbürü doğru yola aykırı giden, şeytan igvasına kapılanların yoludur.
İşte şeytan saltanatını kurmuş, tüm dünyada hakimiyetini ilan etmiştir. Bu hakimiyet o kadar büyük boyutlardadır ki Müslüman dünyası ümidini kaybedecek duruma düşmüş, düşmanlarından yardım istemeye ve onlara yataklık yapmaya varmıştır.
Bu insanlıkla beraber Müslümanlığın da tereddiye uğradığı, insanlıkla beraber Müslümanların da alçalmaya başladığı noktadır. İşte bu noktada gelecekten ümitvar olmak zor görünmekte, Müslüman dünyasını karamsarlığa itmektedir.
Bu ortamda insanlığın bu denli kendini kaybettiği bu fecaat ortamında -ki ben buna hakiki cehalet devri diyorum- Müslümanların üzerine düşen çok önemli görevler var. Bunların başlıcası bu zulüm ortamında öncelikle İslam’ın yüce değerlerini öğrenerek yaşamak ve yaymaktır. Hakkın ve hakikatin o en büyük meşalesini yakmak ve bu meşaleyi dünyanın en yüksek yerine dikmek çağdaş Müslümanın gönül borcudur.
Bu gün dünyanın her yerinde süregelen zulüm daha fazla devam edemez, edemeyecektir. Bu zulüm düzeninin sürmemesi için Müslüman vicdanı sızlamalı, kafirlere dost olmaya çabalayan Müslüman tipini dışlamalı ve tavrı reddetmelidir.
Bu gün dünyanın her tarafında zulüm devam etmekte, gerek İslam alemi, gerek dünya halkları bu zulmün sorumluluğunu taşımaktadır.
Doğu Türkistan’da, Filistin’de, Çeçenistan’da Orta Afrika’da, Irak’ta, Afganistan’da, Pakistan’da, Kırım’da, Myanmar’da Suriye’de Müslüman kıyımı ve zulmü sürmektedir. Bu zulüm, kan ve şiddetin sürmesi dünyanın bu yükü taşımaya daha fazla devam edemeyeceğini göstermektedir.
Dünya kana doymuştur. Kan tüccarları her ne kadar doymamışlarsa da zulüm haddini aşmıştır. Silah tüccarları dünyayı yangın yerine çevirmiş, her geçen gün bu yangını artırmaktadır.
Maddeci zihniyetin bu denli azgınlaşması insanlığı git gide geri dönülmez yola sokmuştur. Madde ile mananın çatışması, maddeciliğin ilahi olanı bu denli sıkıştırması tarihin hiçbir döneminde bu denli fazla olmamıştır.
Ancak bu son kerteye varmışlık bizde bir umut ışığı doğurmamakta da değil. Karanlık haddini aşınca gün doğumu başlar. Hiçbir zulüm ilanihaye devam edemez, etmeyecektir.
Gecenin karanlığı fecre en yakın zamandır. İşte biz şimdi o fecri bekliyoruz. Dünya yeni bir doğuş bekliyor. Dünya yeni bir kurtarıcı bekliyor. Mazlumların ahı göğe yükselirken dünya kan ağlarken umutsuzluk umudu kovalarken biz elleri bağlı mı oturacağız.
Allah’tan başkasına gönül bağlamadan, şairin deyişine uyarak ‘ey dipdiri meyyit iki el bir baş içindir/ davransana eller de senin başta senindir". Diyor kendimizi bu derin uykudan uyanmaya çağırıyoruz.
Ahmet Kemal