- 464 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
MAVİ NAYLON AYAKKABILAR
İlkokul birinci sınıfı köyde okumuş,okullar yaz tatiline girince o yaz başında şehirdeki üstü kiremitli,tek odalı taş evimize taşınmıştık.Ne elektriği,ne suyu ne telefonu vardı.Gaz lambasıyla aydınlanıyor,suyu da komşulardan alıyorduk.Televizyon,internet nedir,onları zaten bilmiyorduk.
Sekiz yaşımdaydım.Yaz tatilinde üç beş kuruş okul harçlığı kazansın diye babam beni kapalı çarşıda bir çorapçının yanına üç aylığına çırak olarak vermişti.Her gün sabah erkenden kalkar,babamın okula başladığımda aldığı siyah,her tarafı yamalı lastik ayakkabılarımı ve yamalı elbiselerimi giyer;bazen uykulu,isteksiz bazen de ustanın gözüne girmek ve vereceği ücretle çok istediğim mavi naylon ayakkabıları alabilmek hayaliyle hızlı adımlarla dükkâna giderdim.
Bu çorapçı dükkanı küçük bir dükkândı.Her gün erkenden dükkânın önüne tezgâhı açar;çocuk,kadın ve erkek çoraplarını boy boy dizip akşama kadar satış yapar,akşam da tekrar toplar,dükkânın içine yerleştirir, kilitler evimize giderdik.Bizim dükkânın karşısında bir de ayakkabıcı dükkânı vardı.Aramızda üç dört metre genişliğinde dar bir yol vardı.Ayakkabıcı da bizim gibi sabah erkenden gelir,naylon ve lastik ayakkabıları bir ipe dizer,Üzüm salkımı gibi yukarıdan aşağıya sarkacak şekilde dükkânın önündeki çengellere asardı.
Ramazan Bayramı’na iki gün kalmıştı.Çarşıda pazarda yoğun bir hareketlilik vardı.Herkes bayram alışverişine çıkmıştı.Tatlıcı dükkanları,ayakkabıcı dükkanları,giysi dükkanları,çorapçı dükkanları,terzi dükkanları,berber dükkanları…dolup taşıyordu.Özellikle ayakkabıcılar…Ya da bana öyle geliyordu.”O zamanlar bugünün deri kunduraları bulunmazdı.Bulunsa da alınmaz,alınamazdı.Bu deri kunduraları biz, üst düzey devlet memurlarında görür,iç geçirirdik.Çocuklar mokasen denilen kara lastik ayakkabıları ya da çizmeleri giyerlerdi. Bir de yaz günlerinde daha çok çocukların giydiği değişik renklerde yüzeyinde delikleri olan naylon ayakkabılar vardı. Bu ayakkabıların Sağda,soldan sağa doğru,solda, sağdan sola doğru ayağı üstten kavrayan bir kemeri vardı.Bu kemeri, 1-2 santimetre kalınlığında,üzerinde eşit uzaklıklarda küçük delikler açılmış;ucuna ortası iğneli,yaylı metal bir tokanın monta edildiği kulakçık çıkıntısı karşılardı.Üstten gelen kemer,tıpkı pantolon kemerlerinde olduğu gibi tokanın aralığından geçirilip ayağı kavrayacak esnekliğe ayarlanır,toka iğnesi kemer deliklerinden uygun olanına geçirilir,tokanın yaylı aparatı basılarak kilitlenirdi.Böylece ayaktan çıkıp gitmesi önlenmiş olurdu.Kilit sistemi,yay aparatı bozulmadığı sürece oldukça emniyetliydi.Bu sistemin bozulması,ayakkabının ölümü anlamına gelirdi.”
Babam,
-Oğlum haydi kalk,İşe geç kalıyorsun!dedi.
Nazlanarak-Baba biraz daha yatayım,dedim; çünkü henüz ortalık ağarmamıştı.
-Bak oğlum,bayram arası…Yarın arefe…İşleriniz yoğun olabilir,Geç kalırsan ustan kızar sonra.
Aklıma birden mavi naylon ayakkabılar geldi.Hemen yataktan fırladım.Pijamalarımı çıkarıp eski gündelik elbiselerimi giymeme gerek yoktu.Çünkü pijamam yoktu.Gündüzleri hep aynı elbiseleri giyiyor,geceleri de o elbiselerle yatağa giriyordum.Hemen yamalı,siyah lastik ayakkabılarımı giydim.Bu ayakkabılar,ömrümde sahip olduğum ilk ve tek ayakkabılardı.Babam geçen sene yedi yaşımda okula başladığımda almıştı bu siyah,lastik ayakkabıları.O zamana kadar hep yalın ayak dolaşmıştım dağlı taşlı,dikenli patika yollarda,sokaklarda.
Evin önündeki dut ağacının altından geçerken hava ağarmaya yüz tutmuştu.Kuşlar uyanmışlar sabah şarkılarını söylüyorlardı.Evimizin önünden geçen ham,tozlu topraklı yolun iki yüz metre ilerisinde,sağ tarafta ortasından patika bir yol geçen çalılık,taşlık boş bir arazi vardı.Kestirme olduğu için o patika yola saptım.Benden başka kimsecikler yoktu.Giderken hep mavi naylon ayakkabıları düşünüyordum.Bana dağlar,taşlar,ağaçlar;evler,dükkânlar;hatta insanlar bile mavi görünüyordu.Ayağıma giydiğimi hayal ediyor,mutlu oluyordum.Bir keresinde fiyatını sormuştum,sekiz lira demişti Ahmet abi.Acaba alabilecek miydim.Bu gün üç ay dolmuştu.Bugün son gündü.İşe başladığımda ustanın üç aylık kaç para vereceğini konuşmamıştık.O zaman çırak olarak işe girildiğinde pazarlık yapılmazdı.Usta ne verirse oydu.”Ya usta en az sekiz lira vermezse,ya mavi naylon ayakkabıyı alamazsam” diye düşünüyor,ürperiyordum.Çalılı,patika yola girdiğimi hatırlıyor;fakat daha sonra hangi yollardan geçerek dükkâna geldiğimi hatırlamıyorum.Bir anda kendimi dükkanın önünde buldum.Usta benden önce gelmiş,kepengi açmış,tezgâhları dışarı çıkarmaya çalışıyordu.Benim gözüm karşıki ayakkabıcıdaydı.Aakkabıcı da dükkanını açmış,her zaman olduğu gibi naylon ayakkabıları dükkanının önündeki çengellere asmıştı.Gözüm hemen mavi naylon ayakkabıları aradı.Duruyorlardı.”Hele şükür…Bugün seni alacağım”dedim.
Ustam,
-Oraya ne bakıp duruyorsun?Ne var orada?Dikkat ediyorum da uzun zamandan beri hep oraya bakıyorsun!Haydi çıkar şu çorapları!Zaten kırk yılda bir iş yapıyoruz!
-Mavi naylon ayakkabılar…
-N’lmuş onlara?
-Hiç usta!
Ustam,50-55 yaşlarında kısa boylu,şişman,koca göbekli , her zaman üç numaraya vurulmuş gibi kısa,seyreki,kır saçlı bir adamdı.Sağa sola devrilerek badi badi bir yürüyüşü,kalın kalın bir gülmesi vardı.Az konuşur, az gülerdi .Boynu kalın,boğum boğumdu.Sert görümlü olmakla birlikte yumuşak huyluydu.
Bir taraftan çorapları cinsine ve renklerine göre tezgâha dizerken,bir taraftan da göz ucuyla mavi naylon ayakkabılara bakıyordum.Birisi baksa veya dokunsa yüreğim ağzıma geliyordu.”Eyvah!”diyordum,”gitti bizim mavi naylon ayakkabılar!”Asılan ayakkabılar içinde bir tane mavi naylon ayakkabı vardı. Ben,çocuk aklımla gerisi yok zannediyordum.Satışlar arefe olması nedeniyle iyiydi.Belki üç aylık satışımızı bir günde yapıyorduk.Ayakkabıcı da öyleydi.
Ustam,her gün öğleyin beni evine yollar,eşinin hazırlayıp sefer taslarına koyduğu yemekleri getirtirdi.Yemekleri dükkanın önündeki eski,tahta masaya koyar,oturup yerdik.Öğle oldu.İşler çok yoğun olduğu için ustam beni o gün evine göndermedi.Bir kaç simit,birkaç poğaça aldı, benimkini ve kendininkini ayırıp masanın üstüne koydu.Kepenkleri indirdi.O zamanlar saat on iki ile on üç otuz arasında alış veriş yapmamak ve bu zaman dilimi içinde dükkânları kapatmak yasal bir zorunluluktu.Kapatmayanlara zabıta idari para cezası yazyordu.Dükkânların kapalı olduğu öğle vakti,ustalar,çıraklar,kalfalar öğle yemeklerini yerler,camiye cumaya gidecek olanlar giderler,gitmeyenler istirahete çekilirlerdi.Ustam,simitlerini,poğaçalarını,yemiş,alelacele camiye gitmişti.Ben de yieceklerimi yedim.Mavi naylon aakkabıları hayal ederken bir ağırlık bastı,göz kapaklarım bu ağırlığa fazla direnemedi.Başımı usulca eski,tahta masanın üstüne koyuverdim.
Akşam olmuş,dükkânı kapatmıştık.Ayakkabıcı da kapatmaya hazılanıyordu.Buradaki üç aylık çalışma sürem sona eriyordu. O zamanlar çıraklık için ustalarla pazarlık yapılmazdı.Usta isterse bir miktar para,bazen bir hediye verir veya hiçbir şey vermezdi işten ayrılırken. Yalnız öğle yemeklerini verir veya yemek için eve gönderirdi.Heyecanlıydım,”inşallah ustam bana mavi naylon ayakkabıları alacak kadar para verir de hayalim gerçek olur”diye sabırsızlanıyordum.Usta kepenkleri indirdi.Beni yanına çağırdı.Bir iki adımda yanına vardım.Heyecanım doruk noktadaydı.Ustam,elini cebine attı,bir miktar para çıkardı”Oğlum”dedi yumuşacık bir sesle…“Al bu senin üç aylık ücretin…” Ben senden memnunum,bizi unutma,ara sıra uğra,haydi yolun açık olsun!”dedi.Ustamın elini öptüm,parayı saydım,tam 7.5 liraydı.Sevinçle ayakkabıcıya koştum.
Mavi naylon ayakkabılara dokunarak,
-Ahmet abi bunlar kaç para?
-Bunu sen daha önce de sormuştun,sekiz lira demiştim.
-Olsun belki fiyat değişmiştir.
-Hayır,değişmedi aynı.
-Ahmet abi Yedi buçuk lira olmaz mı?
-Başka paran yok mu?
-Yok,usta bu kadar verdi.
-Hadi olsun bakalım,komşuyuz şunun şurasında.
Yedi buçuk lirayı sayıp Ahmet abinin eline verdim,o da mavi naylon ayakkabıları bir küçük naylon torbaya koyup bana verdi.”Güle güle giy”dedi.Büyük bir sevinç içindeydim. Ahmet abiye”İyi akşamlar,hayırlı bayramlar”demeyi bile unutmuşum sevincimden.Ayaklarım beni eve hangi yoldan götürdü anlayamadım,Bir anda kendimi evde buldum.Çok ama çok sevinçliydim.Sevincim yarının bayram oluşundan değil,çok istediğim hayalimdeki mavi naylon ayakkabılara kavuştuğum içindi.Ayakkabılarım,hiç giymediğim,giymeye kıyamadığım için zaten temizdi;ama ben onları yine de temiz bir bezle iyice sildim;öptüm,kokladım,poşetin içine özenle yerleştirip yastığımın altına koydum.O gece hiç uyuyamamıştım sevincimden.Ara sıra yastığımın altından çıkarıyor,öpüp,okşayıp silip yeniden yastığımın altına koyuyordum.
Bu mavi naylon ayakkabıları,yıpranmasın diye bayram boyunca da giymedim.Eski yırtık ayakkabılarla dolaştım bayram boyunca.Bayram bitip okula başlama zamanı geldi.Sabah erkenden beli lastikli,dizimden asağı sarkan kara önlüğümü giydim.Bu,ölen bir kızın önlüğü idi. Bu önlüğü,bana babam önlük alamadığı için geçen sene okula başladığımda komşular vermişti.Beyaz yakamı taktım.İçine kitaplarımı,defterlerimi ve diğer kırtasiye malzemelerini koyduğum bezden siyah çantamı Omzuma astım.Mavi naylon ayakkabıları elime aldım.Evimizin yakınındaki okula ,yalın ayak yürüyerek gittim.Zil çalmış,çocuklar,okulun bahçesinde sıra olmaya çalışıyorlardı.Hemen okulun bahçesindeki çeşmeye koştum,ayaklarımı yıkayıp çorapsız olarak mavi naylon ayakkabılarımı ilk defa giydim.Çok mutluydum.Benim o okula kaydolmamda yardımcı olan komşumuz Mehmer Ali Öğretmen sınıfımı bulmamda bana yardımcı oldu.Sınıfa girdik.Ayakkabılarımı çocuklara gösteriyor,daha çok çocuğun görmesi için sınıfta dolaşarak dikkat çekmeye çalışıyor,hava atıyordum.
Kimi”kaça aldın?” diye soruyor,kimi iç geçiriyor,kimi”babam bana da alacak”diye kendini teselli ediyor,kimi de mahzun mahzun mavi naylon ayakkabılarıma bakıyordu.Böyle bir ayakkabı benden başka kimsede yoktu.Sınıfa kırk yaşlarında,orta boylu,saçları beyazlaşmaya yüz tutmuş güler yüzlü bir öğretmen girdi.Herkes ayağa kalktı.Öğretmen”Günaydın çocuklar!”dedi.
O anda büyük bir gürültü duydum ve uyandım. Ustam,saat tam on üç otuzda kepenkleri kaldırıyordu. Başımı masadan kaldırdım.Gözlerimi ovuşturdum.Ustam,tok bir sesle”Haydi uyuşma,tezgâhların üstündeki örtüleri kaldır”dedi.Örtüleri kaldırırken karşıdaki mavi naylon ayakkabılara baktım,satılmamış,mavi mavi bana bakıyorlardı.Rahatladım.Akşam oldu,dükkânı toparladık;fakat henüz kepenkleri indirip kilitlemedik.Ayakkabıcı da henüz kapatmamış,kapatmaya hazırlanıyordu.Usta, içerden küçük bir paket çıkardı.Üzeri gazete kağıdı ile kaplıydı.İple bağlanarak hediye paketi haline getirilmişti.Beni çağırdı.
-Al oğlum,bu senin…Hakkını helal et,babana selam söyle!..dedi.Para vermedi.
Paketi aldım,ustamın elini öptüm.Ayakkabıcıya baktım.Mavi naylon ayakkabılar hâlâ orada duruyordu.Orada duran ayakkabıların aynısı içeride de var mıydı?Ustam bunlardan bir tanesini alıp bu hediye paketinin içine koymuş olabilir miydi? Bilmiyorum.Eğer paketin içindeki,mavi naylon ayakkabılar değilse artık onları alma şansım yoku.Bu,benim için bir yıkım demekti.Hızla oradan uzaklaştım.Paketi açmadım.evde açacaktım;fakat içindekinin ne olduğunu da düşünmeden edemiyordum.Paketin içindekinin mavi naylon ayakkabılar olabileceğini düşünüp seviniyor,aksi ni de düşünüp üzülüyordum.Sevinçle üzüntü arasında karmakarışık bir duygu içindeydim.Arafe olması dolayısıyla dükkânı geç kapattığımızdan eve biraz geç geldim,Herkes uyumuş;fakat babam uyanıktı.Paketi büyük bir heyecanla açtım ve büyük bir hayal kırıklığına uğradım.Çünkü paketin içinden iki çift gri çorap çıktı.Hayatımda ilk defa çoraplarım olmasına rağmen buna hiç sevinmedim,sevinemedim.Tam aksine çok üzüldüm;çünkü benim çok istediğim,aylarca hayalini kurduğum bu gri çoraplar değil,mavi naylon ayakkabılardı.Kirpiklerim göz pınarlarımdan süzülen yaşlara engel olamadı.
Babam,
-Niye ağlıyorsun oğlum?..dedi
Anlattım.
Onun da gözlerinin yaşardığını gördüm.
-Ağlama oğlum!..Durumum müsait olduğu en kısa zamanda,söz veriyorum alacağım sana çok istediğin o mavi naylon ayakkabıları dedi…
Biraz rahatladım.