- 506 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Adın Ne?
Bir bahçe
Uzun güzel bir bahçe, ağaçların uzun bir geçit oluşturduğu, ve çekirge kuş seslerinin duyulduğu çimenli bir yolda yürüyordum sanırım, yanımdaki güzel kokuyordu. Koluna girmiş vaziyette etrafa baka baka ilerliyorduk bu yolu..
Bana bir şey izletmek istediğini söylemişti, bahsettiği yere gitmek için sabırsızlanıyordum ama mutluydum da sanki. Güneş beni rahatsız etmiyordu bile. İçimde koca bir ’yerini bulmuşluk’ vardı.
Geldiğimiz yere vardığımızı durmasından anlamıştım. Mavi. Parlak mavi bir takım elbise giyiyordu. Kolumda olan kolunu gevşetip elime bir kamera verdi. Bekletmeden aldığımda olayı anlamadığım için kafamı kaldırdım. Karşımdaki çardakta dikilmiş yüzünü rüzgara dönmüş kızı gördüm. Üzerinde mürdüm tonlarında çok güzel bir elbise vardı, kalın askılı ve upuzun..
Bembeyaz teniyle öyle bir uyum içindeydi ki gözlerimi alamıyordum
Başka bir kadın.
Kuş seslerinin sustuğunu, havanın aydınlığın aksine soluk olduğunu görüyordum. Kafa karışıklığı ile etrafıma baktım, sonra üzerime baktım. Neredeyse yırtılmış ve kirli krem rengi bir kumaş vardı, o ise çoktan gitmişti. Bedenim ısınıyordu, kanım sanki kaynarak akıyordu. O kadar rahatsız edici hisler içindeydim ki dikilmiş birbirlerine bakıp pozlar vermelerini izliyordum.
Kıpırdayamadım, daha doğrusu hareket etsem de nereye gideceğimi bilmiyordum. Geri mi dönmeliydim? Başım ağrımaya başlamıştı
Gözlerimi kızın üzerine sabitledim. Daha dikkatli izledim. Çok güzel görünüyordu, içimi ürpertiyordu. Gözlerini bana çevird
Biri yeşil biri mavi bir çift göz.
Korkuyla bir iki adım geriledim. Zihnim cayır cayır yanıyordu sanki. Bir anda arkamı, sağımı ve solumu yüksek duvarlar ile örtülü buldum. Garipti. Sadece ön taraf açık kalmıştı ve sadece önde duvar olmadığı için bahçeyi net bir şekilde televizyon izliyor gibi görebiliyordum. Bir tür koca televizyonu izliyor gibi
Geriye adımladığım an kendimi biraz daha hapsedilmiş hissediyordum. Kulaklarımı ve gözlerimi kapatıp artık ikisini de görmemek, duymamak istiyordum. Ama olayı anlamaya çalışma hevesim galip geliyordu. Kimlerdi, tanıyor muydum? Buraya nereden gelmiştim..?
Üzerimdeki çirkin kumaş bana daha da garip hissettiriyordu.
Sen bu hikayeye de ait değilsin diyordum kendime. Bastırmak için başka yerlere bakmaya çalıştım. Tüm bu korkum, köşede dikilmiş tilkiyi görene kadar tüm şiddeti ile sürdü. Beni izliyordu. Hayatımda ilk defa bir tanesini canlı görmenin heyecanı ile ona dönüp gülümsedim. Görüntüden uzaklaşmanın hayali mutluluğu içinde gibiydim. Elimi uzattım, parmak uçlarımı bana yaklaşması için salladım. Fakat tam o üzerime koştu. Çığlığı basıp geriye doğru düştüm. Tilki göğüs kafesime çıkınca tüm o orman ve evin beşik gibi sallandığını hatırlıyorum. O kadar korktum ki bağırmayı bırakmadım, sanki sesimi yükseltirsem üzerimden inecekmiş gibi
Fakat öyle olmadı, orantısız bir biçimde kocaman açılan ağzını yüzüme doğru hızlıca salladığında son bir bağırış ile yerimden sıçradım.
Hızla nefes alıyordum ve yatağımdaydım. Böyle basit başlayan bir rüyanın dönüşümünün beni bu kadar korkutmasana öfklelenmis biçimde karşımdaki kitaplığa baktım
Ah... hadi ama..
"Hey.." ters yattığım için gördüğüm kitaplığın üstünde bacaklarını kırmış, ve ürkünç sayılacak bir biçimde iki büklüm olmuş bana bakmakta olan gülümser suratını görünce içimden küfretmek gelmişti.
"Sonunda yalnız uyuyabildin... Geri dönmek için fırsat oldu bak.." gözlerimi kısıp öfkemi anlayacak mı acaba diye bekledim.. Fakat siyah boya bulaştırdığı gözleri ve yüzü ilk gördüğümden daha net bir biçimde karşımda gülümser vaziyette duruyordu. Sinirlerin daha da bozulmuştu
"Harika.. hala rüyadayım demek" gülümsemesi daha da büyüdü
"Rüyada olduğunu mu düşünüyorsun?"
"Rüyada olduğumu biliyorum" dedim. Kitaplığın üstü ile tavan arasındaki mesafe, gündelik hayatımda 50ye 70 bir koliyi sığdıramayacağım yükseklikte idi. Birinin, hele bacakları bu denli uzun birinin orada oturabiliyor olması imkansızdı. Gerçek hayatta yani. Gerçek.
Bir şey demedi. Sadece dudağını öne uzatıp kafa sallamıştı.
Tam karşımdaki kitaplığın üstünden doğruca tıpkı benim onu gördüğüm gibi yatağında uzanan beni gördüğünü düşününce rahatsızca yerimde kıpırdadım
"Sen böyle kafana esince tüm mahremiyet kurallarını hiçe mi sayarsın insanın?" kalktım ve yavaşça yatağımda oturdum. "Napıyorsun, uyurken beni mi izliyorsun röntgenci gibi?"
Ayağından birini kitaplıktan aşağı sarkıttı. Aşağı geleceğini sanıp gerilmiştim ama öylece oturmaya devam etti.
"Geçen hafta bana yatma teklif etmiş bir hanımefendi için çok rahibe gibi konuşmuyor musun sence de?" Gözlerimi devirdiğimde devam etti
"Bu kadar hassas olmaya gerek yok, sen beni göremediğin zamanlar da izliyordum zaten.." gözleri fazlaca koyu ve parlaktı. Gerçek gibi değil de korkunç bir müzik klibinden fırlamış maskotlar gibi durduğu gerçeği beni hiç rahatsız etmemişti. Sadece yüzüne baktırıyordu, inceleme hissi uyandırıyordu. Ama şu an sinirliydim
"Olabilir. Geçen hafta geçen haftadır. Kendimde bile değildim. Şimdi de açıkça yaptığının hoş olmadığını söylüyorum-" duraksayıp yüzündeki arsız gülümsemeyi gördüm "Ve tabi ki sen beni dinlemiyor ve bu konuyu umursamıyorsun.. güzel."
Kollarımı bağlayıp saçlarımı arkama attım. "Mahkemeye falan da şikayet edemeyiz seni tabi... daha harika"
"Geçen daha bi sakin görünüyordun, şimdi baya konuşkan gördüm.. Kiminle konuşuyordum şimdi acaba.. Laila falan?"
Laila. Çocuk. Sevgiye aşık. Kısa saçlı. Neşeli. Konuşkan
Gözlerimi kısıp söylediği şeye şaşırdığımı saklamaya çalıştım. "Ne güzel, uydurduğum karakterleri de biliyorsun.."
Bir gözünü hafiften kapatan saçına dokundu ve kitaplığın iki tarafına ellerini koyarak aşağı inerken konuştu
"Uydurduğum deyip geçiştirmeye çalışsan da neye ne kadar inandığını biliyoruz. Dağıtmışsın kafanı. Toplaman baya zor olur" yatağımın tam karşısına oturdu. "Keşke şu uzun saçlı çıtır ile tanışsak çok harika olabilir... Samara mıydı?"
Çok şey biliyor olmasından rahatsız olup kollarımı kavuşturdum. "Yok öyle uzun saç falan"
"Tabii, öyledir" suratına yapışmış gibi duran alaylı gülümsemeye biraz daha uzun baktım. Sonra tekrar gözlerine döndüm. Geçen sefer çok kısaca gördüğümden şimdi görüntünün kaçırdığım ayrıntılarını zihnime kazımaya çalışıyordum
"Eee, ne gördün bakalım rüyanda" kaşlarımı çatıp yerimde kıprandım. "Hiç"
Kıkırdama duyduğumda tekrar ona döndüm
İç çekip arkasına yaslandı. "Gerçek hayatta da bu kadar yalan söylüyor musun acaba.." dedi
Gözlerimi kaçırdım "İstediğine inanmakta özgürsün"
"Seni temin ederim neye inanacağımı biliyorum ben" omuz silktim
Uğraşmak yerine ne zaman buradan çıkacağımı... yani ne zaman uyanacağımı düşünüyordum,
Rüyada olduğunu farketmek benim için yeni bir şey değildi. Kimse için değildi eminim. Belki başka zaman olsa bir şeyler denerdim ama kendimi aşırı hevessiz hissediyordum. Az önce önemli olmadığını söylediğim türdeki rüyalar günümü mahveden türdendi. O rüyadan buna uyanmak da cabasıydı
Karşımdakinin yataktan kalktığını hissettiğimde gözlerim otomatik olarak ona çevrildi ve tahmin ettiğim gibi fazlaca uzun olan bedenini odanın ortasına doğru sürüklediğini gördüm. Sürüklemek diyorum çünkü o kadar yavaş ve uzun adam efsanelerindeki gibi ürkünç yürümüştü ki sürükleniyor gibiydi.. fazlasıyla inceydi. Bedenine göre geniş omuzları olsa da tek başına geniş sayılmazdı. Bedenin geri kalanı hele olağanüstü derecede inceydi..
Kaşlarımı çatarak baktım
Siyah ve dar kıyafetler giymişti, sadece elleri ve yüzü görünüyordu. Yüzünü örten saçları dimdik iniyordu, ucu keskinmiş gibi. Islakmış gibi.Ten rengi de karanlıkta gördüğüm kadarıyla beyazdı. Elleri bir kadının eli gibi ince ve zarif fakat yine fazlası ile uzundu. Tırnakları sivri ve siyahtı, tıpkı gözlerinden yanaklarına dökülen siyah şey gibi. Boyaya benziyordu. Göz çevresini, dudaklarını ve yanaklarını simsiyah gösteren, akmış bi suluboya. Ağzı büyük gibi geliyordu ama bu boyanmış çehreden anlayamıyordum.
"Hey.." Onu inceleme seansını sesiyle böldüğünde masamın önünde durmuş defterlerime dokunuyor olduğunu farkettim
Ona sormak istediğim çok soru vardı ama nedense halsiz hissediyordum. Bitse de gitsek diyordu bir tarafım
"Hiç aşık olunan olmamak nasıl bir duygu söylesene"
Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım. "Anlamadım?"
Yerinden aldığı bir defteri incelemeye başladı, bu karanlıkta görüp görmedigini bile bilmiyordum
"Lisede hiç çıkma teklifi almamıştın değil mi, yanlış bilmiyorsam..." ağzımdan ’hah’ diye bir dalga ifadesi çıktıktan sonra gözlerimi rahatsızca ona diktim
"Ne alaka?" Yavaşça elindeki defteri döndürüyor, zannımca bir tür gerginlik yaratmaya çalışıyordu. Sesi ve kullandığı kelimeler normalden daha ağırdı. Orta tonlardaki ses tonu yine kibar çıkıyordu ama konuşmanın bundan sonraki kısmından huylanacağımı hissetmiştim
Tilkilerimden biri, kuyruğunu zihin duvarıma sürterek bir tur attı
"Hatta dışarıdan bile, bütün anlamda doğru düzgün bir teklifaldığın söylenemez.. seni tanısınlar ya da tanımasınlar.. neden acaba?" Mimiklerini kontrol edip sorunun amacını anlamaya çalıştım fakat bana değil yerine yavaşça geri koyduğu deftere bakarak konuşmuştu.
Bu yüzden saldım ve omuz silkerek "Belki de tanıştığım insanlar için yeterince güzel değilimdir.." cümlemi bitirdiğim an hızlıca yanımda bittiğinde hızına mı yoksa uzun tırnaklı parmakları ile ayakta durup oturan benim yanaklarımı avucunun arasına almasına mı şaşırayım bilememiştim
Elleri sıcaktı. Ama o sıcaklıktan ziyade yüzüme dokunduğu an içimi öyle bir titreme almıştı ki gözlerimin kocaman olduğuna emindim. Eğer ateşin üzerinde tüten dumanı yakalamaya çalışan bir çocuk onu sadece görmek ile kalmayıp dokunduğunda tutabilmiş olsaydı yaşayacağı his karmaşası tam olarak şu an hissettiğim şey olurdu. Sadece gördüğüm bir şeyin teması gerçek hissettirmişti.
Etteen kemikten biriydi işte
Yüzümü yavaşça sağa ve sola yatırıp dikkatle inceledi. Sonrasında bırakarak geri çekildi. "Cıks.. o yüzden olduğunu sanmıyorum.."
Eski haline dönen yanaklarım ile toparlanmak bir kaç saniyemi almıştı, kısık ses ile "Ne bileyim ben o zaman" demiştim
Tekrar masama doğru yaklaşarak hemen üzerindeki pencereye bakmaya başladı
"Ama lisem dışında almıştım sanki ya.."
"Ah lütfen ama... sokakta karşılaştığın gibi akşam medya hesabı bulup sana aşık oldum yazan elemanları saymayalım.."
Her ne kadar sinir bozucu olsa da haklı buldum. Sadece bunu aniden sorması (ve altını çiziyorum Allah için o an rüyadaydım) rahatsız hissettirmişti.
"Demek istediğim, aşık olma ihtimalin olan ya da olduğun kimse sana karşı bir adım atmadı, kimse senin kız arkadaşı olmanı istemedi, tam dört yıl boyunca tanındığın koca bir okulda bile köşeye çekilip gizlice sana iletilen tek bir mektup olmadı.."
Bu uzun cümle karşısında nasıl bir tepki vereceğimi bilemedim. Beni incitmeye mi çalışıyordu? Ya da merak uyandırmaya.. öylece durmuş ağzından çıkan kelimeleri düşünmeye başlamıştım
Tilki adımlarını hızlandırılmıştı
"Hiç kimse sana kadın gibi davranmadı, garip değil mi bir çok sıfat aldın ama aşk.. kimsenin senin sevdalın olmamasın geçerli bir sebebi olmalı.."
Kendimi uyandığım kabus ile bunu bağdaştırmamak için çok zorlamıştım, fakat hayır. Her şey anladığım gibiydi
"Eee?" Dedim mümkün olduğunca düz bir tonda. Bunları ben de düşünmüştüm ama karşımda sesli bir şekilde dile getirilince daha... hoş değildi?
"Aşk ihtiyacı insanı çok farklı hallere sokabilir, özgüvensiz, daha düşünceli hatta ağlamaklı.." gülmemek için birbirine bastırdım dudaklarımı. "Bu mu yani...?"
Pencereden yansıysan ışık yüzünün bir tarafını aydınlatıyordu. Gülümsemesi normal düzeydeydi fakat eskisi kadar geniş değildi. Tepki bekliyor gibi, ve ben kesinlikle avlanmak istemiyordum.
"Aşka ihtiyacım olduğunu falan mı söyleyecektin.. nasıl bir zayıfın bir erkeğe ihtiyacı olu-"
"Asya" adımı söylediği için durdum. Çok garip çıkmıştı
"Düz sevgi sana neden yetmiyor o zaman?"
Tam sevgi ile ilgili bir savunma yapacakken bunu söylemiş ve devam etmişti
"Herkesin, kendisine farklı bir biçimde görme ihtiyacı vardır. Yani gerçek aşk saçmalıklarına girmeden bahsettiğim hissi asla anlamayacağını söylüyorum, ama hep eksikliğini hissedecek bahsi açılınca yutkunacaksın"
"Ne alaka şimdi aşk ihtiyacı fala-"
"Çok yalan söylüyorsun" sabır dilenir bir nefes alıp omuzlarımı düşürdüm
"Peki, madem duymak istediğin bu. Aynen, birinin bana aşık olmasına baya ihtiyacım var... dediğin gibi işte bir erkek arkadaşa falan filan" elimle onu gösterip ses tonumu yükselttim. "O yüzden zçok zavallıcadır ki hayali bir erkek yarattım. Şimdi çok mutluyum, gerçek dünyada bulamadığım şeyi rüyada görmem falan hiç acınası değil. Oldu mu canım?"
Gözlerinin parlar gibi olduğunu gördüm. Yüzündeki gülümseme genişledi. Hızlı konuştuğum için göğüs kafesim inip hızla kalkıyordu. Odanın sessizliğinin içime işlediğini ve beni kara bir deliğe sürüklediği bir kaç uzun saniyeden sonra derin bir nefes aldığını duydum
"Ah o güzel alayların..." yakınıma geldi
"Bana işlemezler üzgünüm ki.." başını eğip daha da yaklaştı. İçimde durmadan atan o yüksek sesli kalbi nasıl sustutabileceğimi düşünüyordum. "Çektigin duvarları, insanlara yedirebilirsin. Ama ikimiz de tam olarak bahsettiğim şeyi biliyoruz" gözlerimin içine içine bakarak tane tane söylemesinden miydi neydi, gerçek olmadığını bildiğim bir şey beni ürpertmişti
"Neden ufak da olsa hoşlandığın kimse senin hoşlandığın gibi senden hoşlanmadı ki.." gülümsemeyi durdurdu.
"Hatırlıyor musun, biri vardı... adımı söylemeyeceğim çünkü kayıtlara geçsin istemiyorum"
Biliyordu..
"Başta hoşlandığın biriydi, hatta hislerinizin aynı olduğunu düşünmüştün.." ah, bu hikayeyi biliyordum. Bunu bana karşı kullanacağını düşünmeliydim
"Sonra.. sana asıl hoşlandığı kişiyi anlatmaya başlayınca araya kırmızı bir çizgi çektin, üzülmemek için, kendini bir hayale bırakmamak için.." geri çekildi
"Kalbin kırılmasın diye" dedi. "Isterdin aslında değil mi, isterdin ama mecburen duvar yükselttin" derin bir nefes aldım
"Keser misin şunu artık" beni hiç duymamış gibi devam etti
"Sonra o duvarı kendin bile aşamadın. Öyle baskın olmuştu ki o arkadaş fikri.."
Iç çekti "Ah asya... çok zalimsin kendine karşı. Yalan söyleyerek yapıyorsun acımasızlığı"
Masamdaki kalemlerin üzerinde elini gezdirdi "O kadar kindarsın ki, bazen suçları olmasa bile seni rahatsız ettikleri için davranışı cezalandırıyorsun. Sana kendini cezalandırmaya mal olsa bile"
Kuruyan dudaklarımı ıslattım. Güçsüz ve halsiz hissediyordum, söylediklerine takılmamaya çalışıyordum ama çoktan bir kalabalık ayaklandırdığını hissedebiliyordum. Belki de tam olarak bunu yapmaya çalışıyordu
"Bu yüzden, bir süre bana tutunabilirsin diyecektim" yüzündeki ’tüm curcuna bunun içindi’ demeye çalışan yapmacık ifadeye zerre inanmayıp kafamı salladım
"Tabi.."
"Belki koca bir ömür boyunca tek başına olursun. Yalnız uyursun, tilkiler yalnız yaşar ya hani.. Ama dilersen buradayım" Yaklaştı tekrar. Ben otururken karşıma dikildi
"Acınacak bir hayali erkek arkadaş olduğumu düşünmüyorum.. ayrıntısı ile dizayn edilmiş bir yansımayım. Hem bak, cildim tüm görünüşüm kendini daha iyi hisset diye tasarlandı.."
Gözlerimi kısıp elimi yüzüne ve saçına uzatma istediğimi dizginledim
"Bu tek sebebi mi burda olmanın?" Dedim
"Onu kim bilir?" Yüksek sesle güldü
Sonra ondan ayırmadığım gözlerime daha derin baktı
"Bir saniye.." dedi "Sen zaten biliyorsun"
Gülme sırası bendeydi
"Kendi zihnimin güçlü bir duygu ile bağlanmamı sağlayacak bir karakter yaratıp sonra aniden ortadan kaldırarak tıpkı yeni biriyle tanışıp ölmüş gibi hissetmeli sağlayıp bana acı çektirmeye çalıştığını mı..." gülüyordu. Hâlâ.
"Evet, ilk görüşümden sonra çözmüştüm ama bilmeseydim bile anlattıkların seni ele verirdi.." geriye yaslandım ve gülümsedim. "Geçici bir buhransın yani"
"Vay.." el çırptı. "Aferin kızıma."
"Siktirtme belanı" dedim sinirle. Sonra bir anlığına duraksayıp devam ettim "Etkilenmiş gibi görünmeyi bırak. Düşüncelerimi okuduğunu da biliyorum" yüzüğündeki gülümseme kahkahaya dönüştü
"Potansiyel hiçbir yönüm seni şaşırtamaz yani, tamamen benim hayal ürünümsün ama beni biliyorsun" kollarımı kavuşturdum
"Evet.." dedi. "Çabuk kapmışsın... Ama bu söylediklerimin yanlış olduğunu göstermez tabi" son değindiği şeyden sonra yanlış demeye cesaret edemiyordum zaten
"Ben görmek istemediğin her şeyi gösterebilirim" orta kısma gelip durdu
"Beni, ve buradaki her şeyi uyandığında yazdığını ve yazacağını biliyorum. Sebebini de.." Saçlarını uzun parmakları ile düzeltti. "Ne kadar seni fazla etkilemesini istemediğin durum varsa bi tür hikaye haline getirmeye çalışıyorsun. Böylece sonları ne olursa olsun bir kitaba ya da kurguya ne kadar üzüleceksen buna da o kadar üzülürsün." Göz kırptı
"Böyle başa çıkıyorsun değil mi..?"
Oda git gide aydınlanıyor gibiydi. Başımda taze bir ağrı belirmişti. Umursamadan devam ettim
"Evet"
"Zekice"
"Acınasıca" dedim. Yatağın kenarına tutundum. Yine deprem mi oluyordu?
"Bir şey sorabilir miyim?"
Kafasını onaylar biçimde salladı. Başım dönüyordu. Konuşması beni yormuş muydu bilmiyorum ama ayağa kalkarsam düşecek gibiydim. "Hey..." Zoraki konuşuyordum
"Adın ne?"
"Adım yok"
Ve uyandım
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.