- 250 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İNSANIN YARATILIŞI VE KABURGADAN YARATILMA MASALI
Kadının erkeğin kaburga kemiğinden yaratılması gibi bir durum söz konusu değildir. Kur’an’da kadın ve erkeğin tek nefisten yaratıldığı çok açık bir şekilde şu şekilde geçmektedir.
Kovulmuş Şeytandan Rabbime Sığınırım
Rahman ve Rahim Allah’ın Adıyla
Ey insanlar sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinizden korkup-sakının… (Nisa Suresi, 1)
1. yâ eyyuhâ : ey
2. en nâsu : insanlar
3. ittekû : takva sahibi olun
4. rabbe-kum(u) : Rabbinize karşı
5. ellezî : o ki
6. halaka-kum : sizi yarattı
7. min : … den, …dan
8. nefsin : bir nefs
9. vâhidetin : bir tek
10. ve halaka : yarattı
11. min-hâ : ondan
12. zevce-hâ : onun eşini, hanımını
13. ve besse : yaydı, türetti
14. min-humâ : onlardan
15. ricâlen : erkekler
16. kesîran : birçok, çok sayıda
17. ve nisâen : kadınlar
Burada ele alacağımız iki kelime var.
Bir tanesi – minhâ : ondan
Diğeri- minhumâ : onlardan
İşaret edilen bu (ondan ve onlardan) kelimeleri, ilk yaratılıştaki NEFSE vurgu yapmaktadır.
Peki ilk yaratılıştaki bu Nefs nedir?
Allah Kuran’da insanı sudan, topraktan ve çamurdan yarattığını bildiriyor. İlk yaratılıştaki NEFS, su ve topraktaki minerallerin bir araya gelince aldığı durumdur. Bu, NEFSi oluşturur.
Mesela çamurdan 90 kiloluk bir insan yapacağımızı düşünelim. 70 Kiloya yakın su koyup sonra da insan bedenindeki mineralleri topraktan alıp aynı kaba ekleyelim. Kapta bulunan su ve topraktaki minerallerden oluşan karışım (Nefs) balçık haline dönüşecektir.
Şimdi bu NEFS’i oluşturduk ve Ademi oluşturuyoruz ve (minhâ : ondan ) da yani aynı NEFS’tende onun eşini oluşturuyoruz. Peki sonra ne yapıyoruz ? ( minhumâ : onlardan) yani aynı NEFS karışımlarından bir çok erkek ve kadını türettik. Yani ilk erkek ve kadın aynı karışımdan yaratıldı. Ve diğer erkek ve kadınlar da aynı karışımdan yaratıldı.
min : … den, …dan
nefsin : bir nefs
vâhidetin : bir tek
Ayette geçen kelime ”Nefsi Vahide: İlk can, ilk canlı, ilk cevher” manasındadır. Burada bir cinsiyetten bahsedilmiyor. Ancak geleneksel algıda Nefsi Vahide tamlaması ”Adem” olarak çevriliyor. Eğer öyle olsaydı Allah açıkça ”Adem’i ve ondan eşini yarattı” diyebilirdi. Oysa burada her hangi bir isim kullanılmamış. Ve böyle bir algı oluşmasına mani olunmuş. Adem nasıl yaratıldıysa eşi de aynı şekilde yaratılmıştır. İkisinin de yaratıldığı kaynak aynıdır.
Peki bu durumda Tevrat’ta niye kaburga diye yer alıyor diyebilirsiniz. Aslında durum çok basit kaburga olarak çevrilen sözcük İbranice tsela kökünden gelmekte ve yan taraf gibi bir anlamı bulunmaktadır. Nitekim Tevrat’ın eski kısımlarında da defalarca geçen bu sözcük tselo eril çoğul anlamında tsalim , her iki taraf anlamında ulutsela veya çoğul tselot gibi her seferinde bu anlamda çevrilmiştir. Bu şekilde değerlendirildiğinde Tevrat’ın Yaratılış bölümünde geçen Adem Havva’da birinin her yarısı , diğer tarafı karşıtı gibi anlamlara gelmektedir. Burada bahsedilen kaburga olmayıp eşit iki yarıdır. Ayrıca yine Tevrat’ta Havva’nın yaratılışı için geçen bu sözcük huy tabiat anlamına gelmektedir. Kadını erkeğin huyundan yarattık denmesi onunla aynı ölçüde değerlere sahip olduğu anlamına gelmektedir. Dil bilimcilere göre zamanında ” kaburga kemiğinin ” anlam karmaşası dolayısıyla değişip ortaya çıktığı söylenmektedir.
Kadın, erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldı diye neden anlatılır?
Erkek yaratılmış ve sonra kendi başına kalması sakıncalı görülmüş. Meşgale olsun, cinsel ihtiyaçları karşılansın diye erkek için, erkeğin bir parçasından kadın yaratılmış.
Var oluşun ana unsuru müşrik kafaya göre ne?
Erkek.
Kadın ne?
Parça.
Ana unsur, temel olmasa varlık anlamsızlaşır; ama detayların yokluğu, asıl anlamı anlamsız kılmaz. Çünkü, var oluşta birçok detay var. Cehennemi neden kadınlar dolduruyor? Detaylar önemsizdir ve hak ettikleri yerde cehennemdir.
Yahudi ve Hıristiyan müşriklerin, tahrif ettikleri kutsal kitaplarında anlatılan kadının, erkeğin kemiğinden yaratılması masalı ve erkeğin cennetten kovulmasının nedeninin kadın olması hurafesi hiçbir değişikliğe uğramadan Mekkeli müşriklerce gelenek dinine eklenmiştir. Bu, müşrikâne anlatım ise Kur’an’daki İslâm’da yoktur. (Allah’ı, ayetlerini ve kadınları tenzih ederiz )
İnsanın yaratılışına gelirsek;
Kur’an’da tüm insanların dünyaya gönderilmeden önce zer aleminde var olduğu şu ayetle bildirilmiştir.
Hani Rabbin, Adem oğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) onlar: "Evet (Rabbimizsin), şahid olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir. (Araf Suresi, 172)
Görüldüğü gibi ayette, kainat henüz var edilmeden önce insanların yaratıldığı, kusursuz ve tam olarak var oldukları ve Allah’a söz verdikleri bildirilmiştir. Ayetteki bilgiye göre, kainat henüz yoktur ama konuşan, duyan, söz veren, tüm uzuvları ve fiziksel özellikleriyle tam insanlar vardır.
Araf Suresi 172. ayetin Arapçası ise şöyledir:
Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu birabbikum, kâlû belâ, şehidnâ, en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn(gâfilîne).
ve iz ehaze : ve çıkardığı, aldığı zaman
(İz: Hani, hatırla, o halde, öyleyse, o vakit, zaman, …dığında, …..dığı vakit, çünkü, zira, ….dığı için, sebebiyle)
rabbu-ke: senin Rabbin
min benî âdeme: Âdemoğullarından
min zuhûri-him: onların sırtlarından
zurriyyete-hum: onların zürriyetlerini, onların soyları, onların nesilleri
ve eşhede-hum: ve onları şahit tuttu
alâ enfusi-him: nefslerinin (kendilerinin) üzerine
e lestu: ben değil miyim?
bi rabbi-kum: sizin Rabbiniz
kâlû: dediler
belâ: evet
şehid-nâ: biz şahit olduk
en tekûlû: demeniz, demenize karşı (dememeniz için)
yevme el kıyâmeti: kıyâmet günü
innâ: muhakkak ki biz, gerçekten biz
kun-nâ: biz olduk, ... idik
an hâzâ: bundan
gâfilîne: gâfiller, habersiz olanlar
Ayette geçmekte olan "zürriyet" kelimesi bu ayetin dışında Kur’an’da 18 yerde daha geçmektedir. Bu kelimenin geçtiği tüm ayetlerde ise anlamı, İslam alimlerinin ittifakıyla, "insan nesli"dir. Bu ayette de, Adem’in zürriyetinden yani Adem’in soyundan, yani dünyada yaşamış ve yaşayacak tüm insanlardan bahsedilmektedir. Zira, sadece Adem’in kendisinden alınan bir ahid söz konusu olsaydı, "hani Rabbin Adem’den ahid almıştı" ifadesi kullanılırdı. Ayette geçen "hani Rabbin Adem oğullarından ahid almıştı" ifadesiyle, Adem’in zürriyeti, yani tüm insanlar kast edilmektedir.
Ayetin başında bulunmakta olan "iz/hatırla o zamanı hani" tabiri ise Adem’in zürriyetine yani tüm insanlığa yöneltilen bu hitabın olduğu zamanı göstermektedir. "İz" kelimesi Arapça’da geçmişte olan bir olay hakkında kullanılan zaman edatıdır. Anlamı da "geçmişte olan bu olayı hatırla"dır. Ayette söz konusu olansa tüm insanların geçmişte, henüz kainat yaratılmadan önce vermiş oldukları sözdür. Yani daha dünya yaratılmadan önce insanlar vardır. Hepside duyan konuşan söz veren yani tüm uzuvları ve fonksiyonları tam birer insandır. İnsan dünyadan önce zer aleminde vardır ve dünyaya da insan olarak gelmiştir. Kur’an’ın bir başka ayetindeyse insanların iki defa ölüp dirildikleri şöyle haber verilmektedir;
Dediler ki: "Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün ve iki kere dirilttin; biz de günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi çıkış için bir yol var mı?" (Mümin Suresi, 11)
İşte bu ayette bildirilen iki ölüm ve iki dirilme zer aleminde insanların söz verdikten sonra bir nevi ölmeleri ve sonrasında Allah’ın anne ve babayı vesile kılıp can vermesi ve sonra dünyaya gelmeleri yani dirilmeleridir. İkinci ölüm ise dünyadaki bildiğimiz fiziksel vefat olacak ve ahiretteyse ikinci kez dirilme gerçekleşecektir.
Adem tüm insanlar gibi zer aleminde vardır, sonra cennette yaratılmış, sonra da dünyaya gönderilmiştir.
İnsanın sudan yaratılmasına gelecek olursak ayette şöyle geçmektedir;
Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, Biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alaktan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkça göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiçbir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir. (Hac Suresi, 5)
Ayete dikkatlice bakılacak olursa bir insanın yaratılış aşamalarının tarif edildiği fark edilir.
Birinci aşama olan toprak, insandaki temel mineralleri ve elementleri içeren hammaddedir.
İkinci aşama ise bu elementlerin, anne karnındaki yumurtayı döllemek için gerekli genetik bilgiye sahip olan spermleri içeren ve Kuran’da karmaşık bir su tabiriyle tarif edilen menide bir araya gelmesidir. Kısacası insanın temel hammaddesi topraktır. Toprağın özü, bir damla menide o insanı meydana getirecek bir şekilde toplanmıştır. Ayette bu "su" aşamasının hemen ardından insanın anne karnındaki gelişim aşamaları belirtilmiştir. Ayetteki sıralamada insanın bir damla su halinden sonra alak haline geldiği bildirilmektedir.
Dolayısıyla, çok açıktır ki ayette, tek bir insanın anne karnından önceki, anne karnındaki ve doğduktan sonra yaşlılığına kadar devam eden yaratılış aşamaları tarif edilmektedir.
Ayetlerde canlıların sudan yaratıldığı bildirilerek, canlıların temel malzemesinin su olduğu haber verilmektedir. Nitekim modern biyoloji ortaya koymuştur ki su, dünyadaki her canlının vücudunun en temel unsurudur. İnsan vücudunun yaklaşık %70’i sudur. Her canlı, vücudundaki su sayesinde hücre içi, hücreler arası ve dokular arası ulaşımı sağlar. Su olmadan canlılık olamaz.
Aşağıdaki ayetlerde ise "bir damla suyun meni olduğu" açıkça ifade edilmektedir:
Doğrusu, çiftleri; erkek ve dişiyi, yaratan O’dur. Bir damla sudan (döl yatağına) meni döküldüğü (min nutfetin iza tumna) zaman. Gerçek şu ki, diğer diriltme (yeniden neş’et) de O’na aittir. (Necm Suresi, 45-47)
Min: den, dan
Nutfetin: Nutfe, bir damla
iza: -dığı zaman
tumna: meniyi akıtmak
Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi? (nutfeten min meniyyin yumna)(Kıyamet Suresi, 37)
nutfeten: nutfe, bir damla su
min: den, dan
meniyyin: meni
yumna: atılıp dökülen
İnsan bir baksın, hangi şeyden yaratıldı? Dökülüp atılan bir sudan yaratıldı. (Hulika min main dafikın) (Bu su,) Bel kemiği ile kaburgalar arasında (ki organlar)dan çıkar. (Tarık Suresi, 5-7)
Hulika: yaratıldı
min: den, dan
main: su
dafikın: Birden boşalan, dökülen, def’aten akıtan, akıtılan
Topraktan yaratılmaya gelince ayette şöyle geçmektedir;
..Seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, sonra da seni düzgün (eli ayağı tutan, gücü kuvveti yerinde) bir adam kılan (Allah)ı inkar mı ettin? (Kehf Suresi, 37)
Ayette geçen "topraktan yaratılma" Adem’in yaratılışını, sudan yaratılıp düzgün bir adam haline gelme ise spermden başlayan gelişmeyi anlatmaktadır. Aşağıdaki ayette de Allah’ın balçıktan doğrudan bir beşer yarattığına işaret edilmektedir.
Hani Rabbin meleklere demişti: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım. Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın." (Hicr Suresi, 28-29)
Yine bazıları Adem ilk insan değildir demektedir. Bu iddia mantıksızdır. Bu iddiayı savunan çevreler ayette geçen "halife var edeceğim" şeklindeki ifadede geçen Arapça "ceale" fiilini, "tayin etmek" kelimesi ile açıklamaktadırlar. Yani Adem’in ilk insan olmadığı, birçok insan arasından halife olarak "tayin edildiği" yanılgısını öne sürmektedirler. Oysa "ceale" kelimesinin Kuran’da kullanılan anlamları şu şekildedir:
Ceale: Yaratmak, icat etmek, çevirmek, yapmak, koymak, kılmak
Kuran’da "ceale" filinin geçtiği diğer ayetlerden birkaç örnek şöyledir:
Sizi tek bir nefisten yarattı, sonra ondan kendi eşini var etti (ceale) ve sizin için davarlardan sekiz çift indirdi... (Zümer Suresi, 6)
De ki: "Sizi inşa eden (yaratan), size kulak, gözler ve gönüller veren (ceale) O’dur. Ne az şükrediyorsunuz?" (Mülk Suresi, 23)
Yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü gibi "ceale" kelimesi yaratılma anlamında kullanılmıştır. Ayrıca pek çok ayette de Adem’in topraktan yaratıldığı belirtilmektedir. Adem’in, özel ve farklı bir yaratılışa sahip "ilk insan" olduğu bu ayetlerden de anlaşılmaktadır.
Yine bazı Müslümanlar, ayetlerde geçen "cennet" kelimesinin, ahiretteki cenneti değil, dünyadaki güzel mekanları ifade ettiği gibi hatalı bir yorum ileri sürmektedirler.
Öncelikle ayete bakalım.
Ve dedik ki: "Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz. Fakat şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı. Biz de: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır" dedik. (Bakara Suresi, 35-36)
Ayetlerdeki ifadeler çok açıktır. Allah Adem’i topraktan yaratmıştır. Adem, özel bir yaratılışa sahiptir ve bu özel yaratılış onun önce cennette bulunmasından, daha sonra da cennetten çıkarılmasından bir kez daha anlaşılmaktadır.
Adem’in yaratıldığı cennetin pek çok özelliği Kuran’da belirtilmektedir. Burada melekler ve şeytan vardır. Melekler Allah ile konuşmaktadır.
Yüce Rabbimiz, zer alemini tarif ederken de, her insanın Adem’in soyundan geldiğinin bir delili olarak "Ademoğulları" ifadesini kullanmıştır. Araf Suresi’nin 172 ve 173. ayetleri şöyledir:
Hani Rabbin, Ademoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı: "Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) onlar: "Evet şahit olduk" demişlerdi. (Bu) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir. Ya da: "Bizden önce ancak atalarımız şirk koşmuştu, biz ise onlardan sonra gelme bir kuşağız; işleri batıl olanların yaptıklarından dolayı bizi helak mi edeceksin?" dememeniz için. (Araf Suresi, 172-173)
Diyebilirsiniz peki o zaman melekler zalim insanların çıkacağını nasıl tahmin edebildiler? Onunda cevabı basit şöyleki;
“Hani Rabbin, Meleklere: ’Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim’ demişti. Onlar da: ’Biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kan dökecek birini mi var edeceksin?’ dediler. (Allah:) ’Şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim’ dedi.” (Bakara Suresi 30. Ayet)
Birincisi;
Cinler, insanlardan önce yaratıldılar ve imtihan için dünyaya gönderildiler. Orada bozgunculuk çıkardılar ve birbirilerini katlettiler. Allah, insanı yarattığı zaman, meleklerin aklına hemen cinlerin yaptığı ifsat geldi. İnsan da, dünyaya gönderilecek ve orada imtihan olacaktı. Melekler, cinlerin hâline şahit oldukları için insanın da böyle bir varlık olabileceği yönünde çıkarımda bulundular, düşündüler… Çünkü, insan ve cinler kâinat dediğimiz bu âlemde imtihan oluyorlar ve yaratıldıkları maddeler bu âlemin özünde var: dumansız ateş ( bir tür elektrik enerjisi ) ve toprak. Melekler kıyas yaptılar ve eğer kâinatın bir unsuru olan ateş, kâinatta böyle zulüm yaptı ise, topraktan yaratılan insan da cinler gibi zalimlik yapabilir, dediler. Neticede, insan denen varlık da, bu âlemin bir unsuru, diye tefekkür ettiler.
İkincisi;
“Allah, meleklerden elçiler / resuller seçer ve insanlardan da. Şüphesiz Allah işitendir, görendir.” (Hac Suresi 75. Ayet)
Mümin insanlar derece derece oldukları gibi, meleklerin de dereceleri vardır. Melekler içinde de resuller var. Allah, bu resul meleklere, diğer başka meleklerden farklı bilgiler de veriyor. Örneğin, gayb bilgisi.
“O, gaybı bilendir. Kendi gaybını (görülmez bilgi hazinesini) kimseye açık tutmaz (ona muttali kılmaz.) Ancak elçileri içinde razı olduğu (seçtikleri kimseler) başka. Çünkü O, bunun önüne ve arkasına izleyici (gözetleyici)ler dizer.” (Cin Suresi 27. Ayet)
Resul melekler levh-i Mahfuza baktılar, nazar ettiler, ilham aldılar ve insanoğlundan birçok zalimin ortaya çıkacağını gördüler. Fakat, gaybı hiçbir beşer mutlak anlamda doğru ve eksiksiz kuşatamaz. Bu nedenle melekler insanoğlundan salih kulların çıkacağını tahmin edemediler. Zira, Levh-i Mahfuzdan verilen bilgi her zaman için sınırlıdır. Bu yüzden eldeki verilerle öngörüde bulunulduğu zaman isabet kaydedilemeyebilir. Gayb, bilinmezin çoğudur. Zaten her şey bütün detayıyla bilinse gayb, gayb olmaktan çıkar.
Yinede ilk insanın Âdem olduğuna ikna olmayanlara şu dört soruyu sorayım.
1) İlk insan Âdem değilse niçin bizlere Âdem oğulları denilmektedir?
2) Niçin melekler Allah’ın isimlerini sorduğu şeylerin isimlerini bilmiyorlar halbuki ilk insan Âdem olmayıp ondan önce yaratılan insanlar olsaydı meleklerin isimlerini bilmeleri gerekmez miydi?
3) Şeytan niçin büyüklük taslayıp Âdem’in topraktan yaratıldığını kendisinin ateşten yaratıldığını söylüyor ilk insan Âdem değilse niçin Âdem topraktan yaratılıyor ilk insan Âdem değilse ve halife yaratılmıyor tayin ediliyorsa diğer insanlar içinden tayin edilmesi gerekmez mi niçin topraktan yaratılıpta tayin ediliyor?
4) Kan akıtacak birisi sorusu İlk insanın Âdem olmadığının delili olur mu? İblis cinlerdendir. Cinler kan akıtmış ve melekler bunu görüp böyle bir şey söylemiş olamaz mı? Veya Resul melekler var. Resul melekler levhi mahfuza bakıp insanlar arasından kan akıtacak birilerinin çıkacağını görüp böyle bir kanıya varmış olamazlar mı?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.