- 1701 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
Böyle olmak zorunda mı? -l-
Aleni esaretten çalınmış birkaç saatlik özgürlüğe geçiş sırasındaki kaçak olma durumuna terfi ederken duyulan heyecan gibisi yoktur. Evden habersiz çıkarken ki yakalanma korkunuzun yanı sıra, ’ya yolda tanıdık birine rastlarsamla’ devam eder, gecenin erken saatlerinde tanındığınız kaldırımlarda ki hızlı tempo yürüyüşünüz. Yeni yağmış, lakin sadece ıslatıp geçmiş olan yağmur sonrası yolların o ışıklı güzelliğine bile bakamazsınız koşturmaktan, içinizdeki acabalarla.
Şubat ayı... Kış dersiniz değil mi? Nerde? Sanki Nisan ayındayız. Öylesi duru ve güzel bir akşam. Erik ağaçları çiçeğe bürünmüşler komple, belediye yol arası yeşilliklerin içine sarı sarı menekşeleri ekmiş, insanlar el ele dolaşıyorlar sokaklarda. Sadece hava değil tüm yaşam bahar yaşıyor büyük bir umursamazlık içinde.Benimse içimi ayrı bir korku daha kaplıyor. Ne olacak bu halimiz? Ne olacak bu küresel ısınma diyorum. Geçen haberlerde dinlediğime göre otuz yıl içinde dünya buzulların erimesi sonucu sular altında kalabilirmiş. İşte bir çift daha önümde yürüyor, yine el ele, işte şurada da biri daha. Milletin damarlarında kan yürümüş gidiyor.. Havadan sanırım. Ya bu şekerci dükkanı ne böyle? Kocaman camdan ışıl ışıl camekanını bölmelere ayırmış kırmızı beyaz spiralli o çubuk şekerlerle süslemiş, kavanozların içinde renk renk şekerler. Ne kadar da taze gözüküyorlar. Şeker sevmeyen bana bile görüntü o kadar taze ve çekici geliyorki. Hani yemek zorunda olmasam kucağımı her biri ile doldurup çocuklaşacağım. Gerçi kimse ne yapıyorsun diyemez bana istediğimi yaparım, parası ile değil mi? Onlara mı soracağım? Ama sonra ne yapacağım onları? Kendi sevmediğim bir şeyi kime nasıl ikram edebilirim ki? İçim bulana bulana buyurun size bunu mu aldım diyeceğim? Çok zor... Yinede camekanlı vitrinden gözümü alamıyorum. Şu kavanozun camının kalitesine güzelliğine baksanıza. Işıkta öyle güzel çarpmış ki ona, insan ayrılamıyor. Çocukluğumda olsa çoktan dalmıştım bu dünyaya. Şimdi ise sadece estetik güzelliği, renkleri çekiyor beni. Hadi kızım yürü, arkadaşlar bekliyor seni.
Maç var bu gece. Yollar kalabalık ana baba günü. Büyük şehirde yaşamanın zorlukları diyorlar buna ama ben keyifliyim. Böylelikle inceleyeceğim bir sürü olay ve insanla muhatap olmak mutlu ediyor beni. Şoförün sinirli hareketlerine baksanıza, camdan kafasını uzatıp bağırması, sigara yakışı, küfreder gibi dumanını çekip üflemesi, radyoda çaldığı karadeniz türkülerine eşlik ederken beni bir hayli oyalıyor, unutuyorum trafiği, geç kalmışlığı, kırmızı ışıkları, yola fırlayan hadi ezsene beni ezsene nidaları atan yayaları, sinyalsiz önünüze atlamaya çalışan arabaları, çalan kornaları. Az daha bakarsam amcam ne bakıyorsun kardeş moduna geçecek biliyorum. İstemeden elime cep telefonumu alıp mesajları okuyorum ilgim dağılsın diye ama nerde? Göz ucumla, tüyü kımıldasa adamı izliyorum. Azrail gibi ensesindeyim. Bir yandan da bazen yavaş lütfen diye ayağımı olmayan fren pedalına basıyorum zor zaptettiğim elimle olmayan vitesi küçültmeye uğraşırken... Direksiyon simidi ise o kadar canlı ki elimde.
Akşamın bu saatlerini seviyorum. Herkes şikayette. Kimsenin yüzünde gerçek samimi bir gülümseme, aydınlık ve yürüyüşlerinde rahatlık yok. Herkes öylesi bir koşturmada ki. Sanki zamanla yarışmadalar. Zamansa sadece nanik yapıp ‘’ne diyorsun’’ diyor onlara. Aralarında var olduğunu sandıkları diyaloğ komik geliyor gözüme. Zaman mı duruyor da onlar kovalıyor, onlar mı hareketsiz kalıyor da zaman onları kovalıyor bilemiyorum. Bir terslik var ortada ama, benden mi kaynaklanıyor onu bile bilemiyorum. Yüzümdeki bu kocaman gülümsemeye bakılırsa arabanın camından yansıyan bir şey var mutlaka diyorum içimden hayırlara vesile olsun diye ilave ederekten.
Akşam olup da ışıklar yandığında şehir sanki yaşamaya başlıyor. Boş olan damarlara kan verilmişte yaşam başlatılmış gibi. Hele bu geceki gibi ıslatıp geçen bir yağmur sonrası böylesi duru ve ılık bir havada. Camı indirmeye başlıyorum hissedebilmek için havadaki o tazeliği. Sigara dumanı rahatsız etmez beni egsoz dumanı gibi. Ben düşüncemde yaşarım çünkü, geçici gerçekliklerde daima düşlerimin güzellikleri baskın çıkar. Ben taze hissettim ise o hava tazedir, ben öyle duyumsarım. İşte yanılmamışım yüzüme çarpan havaya bakar mısınız saçlarımda nasılda oynaşıyor. Trafik olmasına da seviniyorum böylelikle duruyoruz ve içeriye hava olanca rahatlığı ve keyfi içinde giriyor. Şoför ise hala sinirli. Radyo kanalını değiştirmesini istesem daha çok sinirlendirmiş olur muyum acaba onu? Ama yazık adama bana karşı sinirli değil ki onu hılt edeyim. Bırakayım kendi tesellisinde kendini bulsun. Benim bir sürü oyalanacak , beni mutlu kılacak nedenlerim var. Bak hava ile oyunumuza. Nasıl da özlemiş beni sarılıyor yüzüme.
Arabaların arka stop lambalarının ne kadar cezbedici güzellikte dizayn edildiğine ve kırmızı renginin nasıl insanı kendisine çektiğine dikkat ettiniz mi hiç? Hayır mı? Eminim siz hiç arabaların plakalarını da okumuyorsunuzdur. Yazık. Egzost borularıda mı ilgilendirmiyor sizi? Peki trafikte takılı kaldığınızda ne yapıyorsunuz siz? Ona buna sataşmak dışında? Tabii siz de haklısınız bedavaya deşarj olup sinirinizi karşınızda muhatabınız bile olmayan muhatap saydığınız şahsa kusuyorsunuz. Tabii o an gözünüzden kimlerin yüzü geçiyor ancak Tanrım bilir.
Telefon çalıyor durun iki dakika hele.
- Alo, merhaba. Geliyorum canım yirmi dakika kadar oldu çıkalı, sen neredesin? Hı hı, hani o kumaşcının orada? Hı hı, ha.... Tamam tamam, yok ben henüz Kızıltoprak’tayım, Migros var ya. Az önce nerden geçtim biliyorsun demiiii... (kıkırdayan bir gülümseme ki daha telefon çalarken açmadan yüzümde kocamanı yansır. Bu sadece sese dönüşmüş halidir. Replik edemediğimden paranteze düşürdüm) Evet gri hala duruyordu. Bir gün benim olacak eminim. Amin hayatım. Ben sanırım on dakikaya kadar kadıköye girmiş olurum. ( Ben mi? Ne salakca bir cümle başlangıcı. Utandım kendimden. Acaba duyuyor mudur bu öz eleştiri mi? Kızım telefona konsantre ol ) Moda yolu çok kalabalık ise arabadan iner yürürüm. Canım zaten yürümek istiyor bu havada. ... Hı hı.. Tamam biliyorum. Geçen buluştuğumuz yer değil mi? Çok güzeldi. Neydi o şarabın adı? Ha.. İşte o.. Tamam erken gelirsen soğuttur tamam mı? Bakalım önce hangimiz yetişecek? Ya saçmalama. Bende sen gibi motor olsa çoktan varmıştım bile oraya( damağıma kış armudu tadı düştü.. Allah allah nerden çıktı bu şimdi?) ya bebeğim canım armut istedi benim. Var mıdır orada? .. ne bileyim istedi işte. Olmazsa gelirken alsam mı? Tamam. Hadi görüşürüz yeter!. Byes. Öptüm.
Kırk saattir adamı olmadık saçmalıklarını dinlemesi için en şirin ses tonunu kullanan ben değilim sanki, aradaki o kıkırdamayı duyanda ki şoför hepsini duydu sevgilimle konuşuyorum sanır. Zavallım benim. Bilse en tatlı arkadaşımla sırf sevgililer günü sevgilisizim tripleriyle girmiş olduğu depresyona karşı deplasmanda maç yapacağımızı beyaz şarap kadehlerinde. Tabii yanında bol sohbet ve iki can arkadaşta olacak. Yoksa ne depresyon umurumda ne sevgililer günü. Beni aradığında akşam üzeri elmamı henüz yeni ısırmış çiğniyordum. Telefonun ekranında ismini gördüğümde ve telefonu açtığımda da bu çiğneme işim devam ediyordu. Alışkın olduğundan bir süre haşırdatarak ha hu dememi bekledi sabırla ve hazır benim konuşamıyor olmamın verdiği fırsattan yaralanıp
- Umarım bu gece programın yoktur güzel surat. dedi. Yuttum o koca parça elmamı tam çiğneyemeden cevap verme telaşı içinde
- Naber ya, yok yok merak etme, ne oldu ki’’
- İyi o halde Hasan ve Gözde ile sevgilisizler gününü kutlayacaz. Koş gel hadi.
- Peki . saat kaçta ve nerde?
- Geçen yemek yediğimiz kitapçı olan kafe de. Ben çıkıyorum hadi.
.......
- Mümkünse sağda inebilir miyim? Teşekkürler. Buyrun paranızı.
Ne kadar güzel bir hava. İnsanları seviyorum. O gereksiz gibi görünen kaçar gibi koşturmalarını değil evlerine varabilmek için çırpınmalarını seviyorum. Işıkları seviyorum.
YORUMLAR
"Öylesi duru ve güzel bir akşam. Erik ağaçları çiçeğe bürünmüşler komple, "cümlesindeki son kelimeyi çalışmanız içinde hiç beğenmediğimi söylemeliyim.bunun dışında yazdıklarınızı çok beğendim.hayata karşı gözlemci bir insanın duyguları düşünceleri anlatılıyor ve daha pek çok manazara...kolay gelsin...sizi takip etmeli....sağlıcakla kalın.
sinameke54 tarafından 2/25/2007 11:31:46 AM zamanında düzenlenmiştir.
Hayatın içinden akıcı bir yazı keşke daha uzun olsa roman gibi mesela . Dingin , hiç bir ayrıntıyı kaçırmadan yapılan gözlemlerin ürünü . İki nokta Başlangıç ve bitiş ;sonuçta dopdolu bir yazı . Bazı yerlerde abartılar olsada yazının içinde kaybolup gitmiş .
Günlük yaşamlarında çok insan farkında olmadan ,mekanik bir hareketi sürdürüyormuş gibi yaşar . Halbuki her gün ayrı bir gündür . Yüzümüzü okşayıp geçen hava belki bize bir daha rastlamaz . ve kimbilir nerelerden gelmiştir . Minibüslerde genelde arabesk dinlenir .gıcık olurum . Şarap güzeldir beyaz yada kırmızı . Ayrıca şarap ömrü uzatır . Üzümlerin sap kısmındaki bazı mineraller , vitaminler üzümsuyuna geçer bunlar vücuttaki toksinlerin atılmasını sağlar .
Tebrik ettim .