En Doğruyu Kaynağından Okuyan Toplum Olmalıyız
Rabbinin adıyla oku
Anlat Haticeler yaşasın
Birlikte yaşayın…
İllaki okumak mı gerekir, öğrenmek için. Anlatır birileri öğrenirde insan. Ancak ne yazılan, ne anlatılan ne kadar güvenlidir ki? En doğrusunu okumak ve öğrenmek insanı acıdan ve dehşetten kurtarır. Şimdi düşünelim. Kaç kişi bir plan yaptığında, uygulamaya koyacağı işi okuyor, hakkında yeterli ve doğru bilgiye sahip oluyor ki? Binayı yapanlar, okumadıkları için dışarıdan mükemmel gibi görünen görüntünün bir deprem olduğunda yerle bir olduğuna şahit olunacağının hesabını yapmıyorlar. O binadan ev alanlar, araba alır gibi araştırmıyorlar. Zemin nasıldır, nasıl malzeme kullanılmıştır, depreme dayanıklı mıdır diye bir araştırma yapmazlar. Alacakları evin içine girerler, kaliteli malzeme kullanılmış mı, paraları burayı almaya yeter mi, manzarası nasıldır, okul, metro, şehir merkezine ulaşımı nasıldır gibi detaylara bakarlar. Bir bilir kişiye danışıp, evi almazlar. Ancak deprem olduğunda bu gibi detaylar gündeme gelir. Ölenler ölür ve binayı yapan müteahhit tutuklanarak cezalandırılır. Bunun sanki ölene bir faydası varmış gibi… Ölen geri gelir mi?
Her on yılda bir darbe yapılan ülkemizde, hala okunmuyor veriler. Geçmiş okunmadığı içinde, her an darbeye hazır sinsi düşmanlar vazifesini yapmaya devam ediyor. Darbeyi tetikleyen unsurları hemen unutuyoruz. Arkamızdan gelen nesiller okumuyor, anlatsak ve öğüt versek bizi dinlemiyor. Geçmişten ders almak, okumaktır. Geçmişini öğrenmeyenlerin geleceği olur mu? Bize karşı düşmanca davranan ülkeleri ve onların üzerimize sürdükleri kişilerin hamlelerini iyi okumamız lazım. Onların yalan beyanlarına karşı açıkgöz olmalıyız da…
Bizde acı yaşandığında okumaya başlarız. Mesela son orman yangınları ve Kastamonu, Bartın ve Sinop’taki yağmurlar… O kadar sıkıntı yaşadıktan ve acı verici ölümleri gördükten sonra çözümler konuşulmaya başlandı. Bunlar keşke, bu olaylar olmadan önce okunsaydı. Olay başlamadan önce dere yataklarına evler yapılmasaydı. Ev yapılan zeminin durumu incelenseydi. Bu şehirlerimizdeki bilim insanları şehir planlamasını bilimisel çerçevede raporlasaydı. Heyelan olacak yerlere ev yapılmasın denseydi. Buraya aşırı yağmurlar yağıyor denip ona göre okunma yapılsaydı keşke… Bu olay unutulacak şüphesiz, ne tür önlemler alınırsa umarım okunarak alınır. Yoksa yıllar sonra aynı yağışla aynı acıları yaşarız, Allah korusun. Keza orman yangınları her sene başımızın belası. Her ülkede bu olurken bu yangınlar okunsaydı. Ne tür önlemler alınır, ne tür araçlara gerek var denip önlem alınsaydı keşke… Kişilerin yakınları ölmüş, araçları ve hayvanları yanmış devlet onlara yardım ediyor. Bu çok güzel de, peki o yanan ormana kaç yıl sonra kavuşacağız, ya ölenler geri geliyor mu?
Sel, yangını deprem bu ülkenin temel sorunu… Buna karşı ne yapmalıyız bilinçlenmeliyiz ve bu afetlere karşı okunması gereken ne varsa okumalıyız ve buna önlem almalıyız. Yüzlerce insan ölmesin, ağıtlar sel olmasın artık. Okumadığımız süreçte bu hep olacaktır. Devlet elbette koruyucudur ama bizimde okuyarak kendimizce önlemler almamız, bu tür felaketlere karşı hazırlıklı olmamız gerekir. Peygamber efendimizin bir hadisinde, “İlim Çinde bile olsa gidiniz!” buyurmuştur. Müslüman olan ülkemizde dinimizin ilime verdiği önem aşikardır. Peygamberimize inen ilk ayet, “Rabbimin adıyla oku!” dur. Bu boşuna denmemiştir. Her işin başı okumak olmalıdır. En doğruyu okumak ve bunlara göre yaşamak…
Bugün ihtiyar dediğimiz kişiler, kahvehane köşelerinde, bomboş oyunlar oynayarak ömürlerin son demini yaşamaktadırlar. Aslında, bu kişilerin deneyimlerini anlattığı, geçmişte yaşanan acı olaylarını dillendirdiği bir okul yuvası olmalı bu tür yerler ve yaşlılar yaşama bağlanmalıdır. Haydi oradan sen bilirsin ki moruk diyen bir çocuk yerine, haydi anlat dede, sizlere ne oldu, ne yaşadınız, ne umdunuzda sonunda ne gördünüz diyen meraklı nesiller olmalıdır. Gönlüm bunu istiyor ve temenni ediyor. Yaşlılar bunları anlatmayınca, itilip kalkılınca, istenmeyince … Gelenekleri unutulan, başka ülke kültürüne ilgi duyan, özünden uzaklaşan bir halk kitlesi haline geliyoruz. Bize düşmanlık eden, hala da sinsi sinsi kuyumuzu kazmaya çalışan ve geçmişini asla unutmayan düşmanlarımızın savaşla alamadıkları vatanımızı kültürel bozumla ele geçirmelerine seyirci kalıyoruz.
Osmanlı geçmişin Amerikasıydı… Amerika gibi asla halkları sömürmedi. Anadoluya yatırım yapmadı bu azınlıklara yaptığı yatırım kadar. Amerika oysa, kendi ülkesine yatırım yapıyor, dünyanın tüm varlıkları sömürüp yiyor, kendisi lüks içinde yaşıyor, yarın korkusu çektirmiyor halkına… Bilim üreten kişilere çok para vererek teknolojiyi elinde tutuyor ve büyük paralar karşılığında da bunu satıyor. İstediği ülkeye giriyor, savaşıyor ve oranın halkını öldürüyor, mülteci konumuna sokuyor. Oradan çıkarken de kendi ülkesi misyonuna uygun lider bırakarak, bu ülkeyi en az yatırımla uzaktan yönetiyor. Üstelik oranın genç halkına Amerika aşkı serpiyor da. Yani zalim seviliyor, maalesef… Gençlik bunları doğru okumalı. Osmalıyı sevmeli. Osmanlıyı doğru okumalı. Biz değerlerimizi doğru okursak, işte o zaman güçlü bir ülke oluruz, kardeş oluruz, ülkemizi ve insanımızı severiz, hakkıyla kardeş oluruz.
Ülkemiz insanı okumalı. Okumaya başlarken Müslüman olarak Kur’anı ve sünnetleri okumakla, en doğru bilgiyi kaynağından bizzat kendimiz öğrenerek okumaya başlamalıyız. Onun tavsiye ettiği ilim yolunu araştırarak bir nevi ibadet etmeliyiz. Ahlakını öğrenerek en doğru işi yapmalıyız. İşte o zaman bu ülke acıları konuşmaz, darbeleri anlatmaz, kardeşliği yaşar ve paylaşır.
Saffet Kuramaz
YORUMLAR
Yüreğinize selam olsun öncelikle.
Okumak illa ki okumak ve kaynağından.
Ne yazık ki; günümüzde halen çok okuyana başka alaycı gözlerle bakanlar mevcut.
Ki Rabbimizin ilk emri.
Okumak ve aydınlanmak ve de aydınlatmak adına.
Yürek sesinizi saygıyla selamlıyorum.
Çok etkin bir yazıydı kaleme aldığınız.
Yeniden geleceğim.
Selam ve dua ile ağabeyim