- 501 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Radyoda Çalan Bir Mazi...
Hayatın eski bir radyo olduğunu anlıyoruz ve çoğu zaman frekanslarımız tutmuyor aslında onunla. Tam hayatın kanalını en güzel şekilde mutluluğa ayarladım diyorsun cızırdamaya başlıyor eski taş plaklar gibi. Tam en sevdiğin şarkı çalmaya başlıyor arabandaki radyoda pat diye bir tünele giriveriyorsun ve kesiliveriyor yayın en mutlu olduğunu hissettiğin anlarda. Bir zaman sonra şöyle bir geriye dönüp baktığında bir de görüyorsun ki ne yurttan sesler kalmış ne de arkası yarınlar mazinde. Bazen hayat, müzik listelerindeki çok dinlenilen ama sizi çok yoran şarkılar gibidir. Direk atlatma isteği gelir.Sen de onlara inat bir bardak çay, kahve al eline kanepenin bir köşesine otur. Yakın olsun cam kenarına. Gök yüzünü görebilecek kadar. Bir ’’gönül dağı’’ tuttur. Yer gök çınlasın. ’’Mihribanım’’ de, saklı gizli sevdalar dile gelsin. İnsan her gün bir parça müzik dinlemeli, iyi bir şiir okumalı, güzel bir tablo görmeli. Ve mümkünse birkaç mantıklı cümle söylemelidir" demişler... En sevdiğim şeydir şarkılar, türküler. Hele yürüyüş yaparken... Hele tam yerine denk gelen şarkılar... Bazen kafan bir yerlerdeyken bir şarkı duyarsın, sanki sana yazmışlar sanırsın. Savurursun, gelmişine, geçmişine. Gidene kalana Bazen sokakta yürürken, arabada bir yerlere giderken radyodan çalan şarkının tek kelimesi takılıverir diline. Söyler söyler durursun... En çok da tesadüfen duyduğum eskiyen yaşlarımın şarkıları hoşuma gider benim. Birden gidiveririm o yıllara, yürekte aynı heyecan ve çoşkuyla, Düşündüm de, şarkılar ve türküler insanlardan daha anlayışlı çoğu zaman! Dinlediğimiz bir türkü alır götürür bazen bütün dertlerimizi hüzünlerimizi. İyi olacak hastanın ayağına gelen notaların büyüsü sarar bir anda yüreğimizi. Kimi zaman özel günlerimizde sevincimize, mutluluğumuza ortak olur erik dalı ve fidayda. Bazen yalnızlığımızı unutturup sevdiklerimizi yanımıza getirir, özlemimizi, hasretimizi giderir Neşet Baba. Aşk acısına merhem olur kimi zaman Müslüm, Orhan, Neşet ve Ferdi Babalar. Bazen de bizi eskilere taa çocukluğunuza götürür Sezen Aksu, Bülent Ersoy, Ferdi Özbeğen, Kayahan, Tanju Okan, Ahmet Kaya, Zeki Müren, Erol Evgin, Barış Manço(yaşım büyük olamasada olanlarımız için Hamiyet Yüceses, Safiye Ayla, Müzeyyen Senar) Bir çoğu öldü maalesef çocukluğumuza, gençliğimize, yetişkinliğimize şarkı ve türküleriyle eşlik edenlerin. Peki kime tutunacağız ki bundan sonra, söylesenize tutunacak dalımız mı kaldı?
Müzeyyen Senar gittiği günden bu yana bir daha; “Aşık gibi sevmezsen, kardeş gibi sev beni” diye sevebilecek çıkar mı? “Benzemez kim sana” derken içimizi kim cız ettirecek ki?
Ya Zeki Müren gibisi gelir mi bundan sonra? Kim, “Gözümden öpme ayrılıktır derdin. Öpmedim, ayrılmadık mı” diye soracak? Peki ya kim gitme sana muhtacım diyecek? Kim sevdiğini gözlerin doğuyor gecelerime deyip özleyecek? Akşam olup gizli gizli kim ağlayacak? Kim dertli gönüllere girecek?
Ya simsiyah gecelerin koynunda Barış Manço’ nun “Uzaklarda bir yerde güneşler doğuyor” sözleri ve bizi o çok uzak yerlere savuruşu? Ne sözler yetiyor, düğümlenen kelimelere, ne de susuşlar. Ferdi Özbeğen’ siz zamanlardayız hem, kim soracak şimdi; gülmek için yaratılmış gözlerdeki yaşın hesabını? Kayahan gibi; “Bizimkisi bir aşk hikayesi, siyah beyaz filim gibi biraz” diye bizi geçmişimize savuracak var mı bu devirde? Usta; “Sen iskambil kağıtlarından fal bakardın, istediğin çıkmadığında kağıtları bir daha karardın” derken nasıl da vurmuş dibine anlamların! Peki ya kim kıyıda köşede kaybolan gülüşleri hatırlayacak? Tanju Okan da yok artık, Kadınım yorumundan sonra geriye ayrılığa dair söylenecek pek bir şarkı kalmamıştı zaten.
“Ya bir menekşe kokusunda seni aramak var ya” derken ciğerimizi Ahmet Kaya’dan başka kim böyle derinden sızlatacak ki?
“Acı çekmek özgürlükse, özgürüz ikimiz de.” derken kim fırtınalar estirecek ruhumuzda. “Dün gece gördüm düşümde, seni özledim anne diye anaya vuslatı kim böyle içten söyleyecek. Kim son pişmanlığı "Seninle bir bütün olabilirdik.” diyerek itiraf edecek?
Hem son pişmanlık neye yarar? Zaten “Kaç kadeh kırıldı sarhoş gönlümüzde!” Müslüm Baba bile öldü be, şimdi kim, “Hangimiz düşmedik kara sevdaya, hangimiz sevmedik çılgınlar gibi” diye haykırarak içimizi titretecek? Söylesenize kim? Bu kadar işte... Koskoca ömür dediğimiz şey de mutluluk bu kadar. Bir hüznün ömrü ne kadar deriz ya. Bir hüznün ömrü de, bir mutluluğun ömrü de; bir türkü, bir şarkı ve bardağındaki çayın buğusu, kahvenin kokusu kadar...Ne güzel değil mi? Şarkıların bazen bize sunduğu dünya. Bazen buruk , bazen mutlu. Hala bir şarkıyla , melodiyle huzur bulabilecek , etkilenebilecek bir ruh taşıyabilmek , dünyanın bütün telaşına rağmen . Demek ki hala yaşama dair bir umut ve yarınlara taşıyabileceğimiz hislerimiz var demektir. Müzik yaralanan zedelenen, seven, sevilen, coşan kırılan tüm kalplerin pansumanı ve gıdasıdır. Müzik ile akraba olur bütün hüzünler ve artık kestirmedir gidilecek bütün adresler. Kanalınız hep mutluluğa ayarlı olsun ve hiç cızırdamasın hiç kesilmesin İnşallah...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.