- 574 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YİNE OLMADI
Öğretmen olduğumdan mı nedir, ülkemizde yaşanan her türlü olumlu ya da olumsuz olayların oluş şekillerine göre, olumlu ya da olumsuz tepki veriyorum. İktidar olan, yönetim erkini elinde bulunduranlar her türlü görevlendirmede kariyer ve liyakate önem vereceğini ve görevlendirmelerin de bu paradokslar dikkate alınarak yapılacağını söylerler.
Milli Eğitim Bakanlığı teşkilatına 1990 yılında öğretmen olarak adımımı atmıştım. O zamandan bu zamana kadar sürekli yenileşme, değişim ve dönüşümden bahsedilir, her yeni gelen bakan yeni müjdeler vereceğini söyleyerek insanları umutlandırır.
Milli Eğitim Bakanlığının eğitim teşkilatlarında görevli eğitim personelinin özelliği diğer bakanlıklardan farklı özelliklere sahip bir yapıdadır. Bu yapıyı yönetmek, aynı amaçlara yönlendirmek çok kolay bir iş olmadığını söylemek istiyorum. Öğretmenlerin hepsi üniversite mezunu ve bütün öğretmenler potansiyel yönetici, potansiyel denetici ve toplumu aydınlatma konusunda potansiyel birer elçidirler. Öğretmenler arasında bir astlık üstlük ilişkisi yoktur sadece makam farkı vardır. Bu makam farkı da her iktidar döneminde olduğu gibi bu iktidar döneminde de kim iktidara yakın söylemler ya da faaliyetler içinde olursa o makamın koltuğunu kapmaktadır. Makam koltuğunu kapmalar sadece söylem ve eylem ile de olmamakta, karar vericilerin içinde tanıdık ya da akrabanızın olması da gerekmektedir. Her ne kadar yazacaklarımı bazı kesimler kabul etmese de gerçekler yazdığım gibidir, makam koltuğu kapma da liyakat ve kariyerin ön planda tutulacağı söylense ya da yazılsa da bu uygulamada yazıldığı veya söylendiği gibi olmamıştır. Bizim oğlan olsun da çamurda olsun mantığı hep ön planda tutulmuştur.
3 Kasım 2002 yılında yapılan genel seçimlerle birlikte bugünkü iktidar on dokuz yıl boyunca kesintisiz olarak hükümette kalmayı başarabildi. Bu süreç içinde ne yazık ki örgün eğitim kurumlarında fiilen öğretmenlik yapmış kimse Milli Eğitim Bakanlığına bakan olarak görevlendirilmedi. Bu süreç içerisinde şimdiki bakanımız dâhil sekiz bakan atanmıştır. Öğretmen olduğunu iddia ettiğimiz yere göğe sığdıramadığımız, eğitim kökenli dediğimiz Ziya Hocamız da maalesef örgün eğitim kurumlarında sınıflarda fiilen öğretmenlik yapmış biri değil, daha çok akademisyenlik yapmıştır. Sekiz bakanın, ikisi hukuk kökenli, biri hukuk ve mühendis kökenli, biri işletme kökenli, ikisi akademisyen, birisi akademisyen mühendis kökenli, birisi de akademisyen pdr kökenlidir. Şimdi ne var bu görevlendirmelerde diyen çıkabilir ama ben öyle düşünmüyorum. Biliyoruz ki okul çok paydaşlı bir yapıdan oluşmakta. Bu yapının içinde öğretmen, öğrenci, veli, yönetici, memur, yardımcı personel ve toplumu oluşturan diğer kesimler bulunmakta. Ne yazık ki bazı bakanlar okulları birer fabrika, öğrencileri de mamul edilmiş birer madde olarak gördüler.
Okulların fabrika sistemi gibi düşünülmesi bu ülkeye yapılan en büyük kötülük olmuştur. Fabrikada bir ham maddeyi sistemin içinden geçirdikten sonra istediğiniz nitelik ve nicelikte ürün elde edebilirsiniz. Okullarda ham madde olarak düşünülen öğrenci kesiminin hepsinin ham maddesi aynı nitelikte olmadığı gibi, okul yapısının içinde bulunan öğretmen, öğrenci, yönetici, veli, memur, yardımcı personel ve toplumu oluşturan diğer kesimler de aynı nitelikte değildir, bunun sonucu doğal olarak çıkan ürünler her zaman farklılıklar gösterecektir. Milli Eğitim Bakanlığına bireysel farklılıkları bilen tebeşir tozu yutmuş, fiilen öğretmenlik yapmış bakanların görevlendirilmesi gerektiğini düşünmekteyim. Öğretmen dışında yapılan bu görevlendirmeler öncelikle şahsım olmak üzere inanıyorum ki bütün eğitim camiasını ciddi anlamda üzmektedir. Eğitim camiası biliyor ki, eğitim camiasının sorunlarını yine eğitim camiasından gelen birisi ancak çözebilir. Eğitim camiası karşısına çıkan bakanının kendi dilinden konuşmasın bekliyor, bakanının ayaklarının yere basmasını istiyor. Konuşmalarını eğitim diliyle yapmasını arzuluyor. Koyma su ile kuyunun dolmadığını biliyor.
Bakanımız göreve başlar başlamaz, pandemi nedeniyle okulların tatil edilmesi lükslerinin olmadığını söylüyor. Bu söz ile Ziya Hoca’nın görevi yapmadığını mı dile getirmek istiyor bu söyleme bir anlam veremedim oysa kendisi de bakan yardımcısıydı. Ben Milli Eğitim Bakanından daha bilimsel veriler ışığı altında demeç vermesini beklerdim. Kısacası okulların tatil edilmesi süreci politik kaygılarla değil, bilimsel veriler ışığında yapılabilmelidir. Okulların açık olması ya da kapalı olması ona buna, şuna göre ya da o siyasi, bu siyasi şahsiyetlerin düşüncelerine, söylemlerine ve kaygılarına göre değil, bilimsel gelişmelerin sonucuna göre yapılabilmelidir.
Milli Eğitim Bakanlığına örgün eğitim kurumlarında fiilen öğretmenlik yapmış bir bakanın görevlendirilmesi dileğimle.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.