- 297 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HİÇ AFFETMEDİ
Yüreği sevgi ve merhamet dolu olan babam,annem ve Meryem nenemin anısına..
HİÇ AFFETMEDİ
Annemin macerasını anılarımda yazmıştım. Daha bebek iken anneannem evlilik yükünün ağır geldiğini ve işlerin yoğunluğunu bahane ederek annemi de bırakarak Afrin’e köyüne gitmiş bir daha da dönmemiş. Onu suçlamıyorum. O da yaş olarak küçük imiş ve henüz evliliğe hazır değilmiş demek ki!
Annem dünyadan bîhaber dedesi ve ninesi tarafından büyütülmüş .
Dedem bu dönemde amcasının kızı ile (Meryem nenem)evlenmiş. Bunları hep duyduğum kadarı ile anılarda dile getirdim.
Burada asıl anlatacağım konu annesiz bir çocuğun ne kadar ve nasıl hayata tutunabildiğidir.
Dedesi ve nenesi vefat edince hele bir de dedem o dönemde askere gidince annemin hali içler acısı olmaya başlamış. Belki önüne sıcak bir kap yemek konuyurmuş. Başını sokacağı sıcak bir yuva varmış ama ya eksik olan şeyler..Öz annenin sevgisinin yerini sizce tutar mı başka bir şey?
Meryem nenem annemi hep koruyup kollamış hatta ölünceye kadar da Meryem nenem hep yanımızda anneme kol kanat germeye çalıştı.
Dedem askerden geldikten bir süre sonra yaşı çok küçük olmasına rağmen annemi, halasının oğlu ile evlendirmişler.
"İkimizde çocuktuk oyunlar oynardık. Evlilik nedir bilmezdik"diye anlatırdı annem. Orada güven ve sevgi varmış aslında! Annemi koruyup kolluyorlarmış. Ama kısa süre içinde evlenmiş olduğu kişi ansızın hastalanıp ölmüş. Annemi daha eşinin kırkı çıkmadan alıp bu kez Meryem nenemin bacısının (Fatma nenem)oğlu ile (babam) evlendirmişler.
Daha bûluğ çağına girmemiş bir çocuğun ikinci evlilik yapması ne kadar doğru?
Anne olsa buna izin verir miydi?
Annem hep hayıflanırdı "anam öz olsa beni de okuturdu" diye.
Çocukluğumdan beri annemin anılarını arkadaşı imiş gibi kendi ağzından dinler duygulanırdım. Ben ona anne olmaya çalışırdım. Ne isterse koşturur yapar bir dediğini iki etmezdim. Mutlu olsun isterdim.
Belki çocukluğunda yaşadığı bakımsızlık belki de ilk eşinin ansız hastalanıp ölmesi annemin de bağışıklık sistemini zayıflatmış ve babamla evlendikten sonra annemde de hastalığın belirtileri başlamış.
Babama bir çok kişi " bu hasta bunu bırak sana da bulaştırır " gibi laflar etmişler. Babam ailesine resti çekip annemi alıp şehire göç etmiş. Hiç kimseyi tınlamamış. Belki de annem onun için, babam ne isterse anında yerine getirir arkasında dağ gibi dururdu. Bu arada annem iyileşmiş ama bir kaç yıl içinde babamda da aynı hastalığın belirtileri görülmeye başlamış. Babam minyon tipli idi. Demek ki bünyesi de zayıf olunca bu ince hastalık onun yakasını bırakmadı. Bu konuların detayını annem ve babam vefat ettikten sonra ancak öğrenebildim.
Annemin söylemleri vardı ancak bu kadar detay değildi. Annemi ben hep sağlıklı ve güçlü hatırlıyorum. Bize bu konudan asla söz etmezlerdi. Hep babamı hasta olarak bilir ona gereken önemi fazlası ile gösterirdik.
Burada önemli olan babamın o sert görüntüsünün altında vicdan ve merhamet ile yoğrulmuş sevgi dolu bir yüreğe sahip olması.
Yıllar sonra dedem gelip de anneme " annen Afrin’de yaşıyor adres bu .Dayılarının ismi bu’’ deyince annem boş ver anlamında elini salladı.
" Bana annelik etmedi ki , bu saatten sonra görsem ne olacak" dedi.
Babam duymuştu bir kez Zeyno nenemin varlığını . Durur mu? Gidip izlerini buldu ve bizi Afrin’e onlarin yanına götürdü.
Annem dayılarının ellerini öptü ama neneme asla yakınlık göstermedi. Nenem kendisini arabamızın önüne atıp yerleri öpüyor herkes gözyaşı döküyordu. Ama annem asla yumuşamıyordu. "Beni çocukken atıp gitmeyecekti" diyordu.
Orada kaç gün kaldıysak annem taş gibi uzak durdu. Nenem bizleri sevdi. Ağıtlar döktü. Türküler söyledi.Ama annem "Nuh "dedi "peygamber" demedi. Annem sürekli
"O beni düşünseydi yavrusunu rezil etmezdi. Ben bu yaşıma kadar neler çektim bir ben bir Allah bilir . Ben ana olarak Meyrem Kâriyi bilirim. O benim zor günümde yanımda oldu hep" dedi. Ve bir daha da Zeyno nenemi görmedi hiç.
Nenem cok ağlamış arkamızdan ve gözlerini kaybetmiş dünyayı göremez olmuş. Oğlunu kızını her bayram seyranda ülkemize gönderdi. Annem onları hoş karşıladı ama annesini hiç affetmedi!
Demem o ki, çocuklarımızı çok büyük bir sorun yoksa ortada bırakmayın.
Mücadele edin. Savaşın.
Herkes yuva bozup yeniden yuva kurabilir ancak ya çocuklar?
Üvey anne veya üvey baba travmasını herkes atlatamaz.
Ülkemizde uyuşturucu bağımlısı, tiner ve hap kullanan köprü altı çocuklarının aile yapılarını inceleyin. Genelevlere düşen genç kızların ailelerini inceleyin. Mutlaka bir yerlerde bir kırık var.
Ailelere düşen en büyük görev, ailenin kutsal çatısı altında dirlik ve birliği sağlamak ve geleceğe güvenle adım atabilen nesiller yetiştirmektir.
Fedakârlık tek taraflı olmaz. Milyarda bir insanda peygamber sabrı olur. Yazık etmeyin çocuklarımıza. Temeli sağlam kurun. Çıkar ilişkisi değil sevgi ve saygı ilişkisi içinde olmalı birliktelikler.
Insanlar konuşa konuşa hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşır imiş.
Toplumumuz evlilik ve aile olma konusunda çok daha bilinçli bir yol izlerse gençlerimizi her türlü yanlış yoldan en başından döndürebiliriz.
Ülkemizde bazı konular daha konuşulmadan anında kapatılmaya çalışıldığı için bir çok yanlış davranışın daha da alevlenmesine meydan veriliyor.
Ben eşini veya kızını kumara basan, yada geneleve götürüp satan bir kaç insan gördüm.
Ya da uyuşturucu satın almak icin zorla insanları tehdit edip parasını gaspeden insanlar bilirim.
Evde eşinden ilgi görmeyince yanlış insanlara kaçıp giden kadınlar veya erkekler bilirim.
Ya da en kötüsü evde sürekli kavga gürültü arasında kalmış öğrencilerimin okulda ne çok yanlışa imza attıklarını bilirim.
Şimdi, biz eğitimcilere ve ailelere düşen en büyük görevin öncelikle ailede birlik ve dirliği sağlamak ve gençlerimizi yanlışa yönelmekten korumak olduğunu hatırlatır, herkese saygılar sunarım
KARDELEN(Ayrıkotu)
13.08.2021
Tülay Sarıcabağlı Şimşek
Dinar/Afyonkarahisar
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.