- 475 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
GEECENİN VE KALEMİN RİTMİ...
Düş takvimlerinde saklı yüreğin surlarında sızan sırlarımdan derlediklerim: derman bildiğimse yakarışım Mevla’ya ve aşkın tapınağında yeniden doğup kâinatın sonsuzluğuna karıştığım.
Mecali yok sözcüklerin ama illa ki meali var ve işte Sırp Sındığı Savaşında unutulmuş bir silah gibi kurşunları kendime sakladığım her gün bitiminde geceyle buluşup ruhum iken arındığım diğer yandan ruhu da duymaz insanların ölüp kaldım mı, diye.
Mevsimlerden Sükûn.
Günlerden ya Cuma ya Salı.
Salı sallandığı için sallamıyorum bu gün içimdeki çocuğun beşiğini ve huysuzlandığında bir avuç şiir tıkıyorum ağzına azımsanmayacak bir mahcubiyetle gülümseyip dalıyor uykuya.
Her radara takıldığında gecenin istikametinde uyku öncesi şiirler yazdığım ne ki yazmadıklarımın yanında ve yanan lambadan binlerce pervane firar ediyor bense filizleniyorum gece karanlığında ve sözcüklerim tohum iken tohuma kaçmış şarkılarla suluyorum yalnızlığımı.
Konçertosu yüreğimin bazen Kuğu Gölü Balesinde parmak uçlarıma basıp da havaya yükseldiğim belki de evrenin son marifeti ve konduğum o uçsuzlukta budadığım ağacın dallarını çünkü kalemim bir ağaçkakan ve sayıp sövdüğüm kendime bazen sözcüklerle hezimete uğrayan içimdeki o yıkılmış tapınak.
Tavaf ettiğim bir evren karanlığın mihrabında göğsüme iliştirdiğim bir broş aslında kalemin duvağında takılı sözcükler ve altın niyetine cümleler asıyorum görünmeyen gelinin boynuna sonra da geldiğim gibi göçüyorum karanlığın parmaklarında bir çorap gibi başıma kimse çorap ören sadece gülümsüyorum elbet tapındığım, yakardığım ve en sevdiğim Yaratan kutsamışken evreni kutsalım sevgide büyüyüp çoğalıyor yüreğimin mizacı.
Bir köküm varsa düne delalet.
Bir kuyruğum varsa rengârenk.
Tevazu yüklü bir asalet belki de örülü asi saçlarıma yağan.
Her renkte duyumsuyorum aşkı.
Her duyguda bir renge denk düşüyorum.
Aşkın İlahi sarnıcında sadece dokunuyorum en zirveye ve çıkmak istediğim ilelebet kalmak istediğim tek yer yüreğimden akan kanın hızında varabildiğim kadar da en yükseğe.
Huzursa en büyük arzum İlahi Aşkın pervazında sonsuzluk yeter ki kabul etsin beni ve hiçbir acımı da miras bırakmayayım ve taşımayayım da bir sonraki hayatıma.
Cennetin uleması cennet kuşları.
Ah, dünyada saklı cehennem zebanileri.
Bunca zulüm.
Bunca elem.
Ne çok mazlum belki de budur mazlum beni bana sevdiren…
Mustarip olduğum her neyse havale ettiğimse kader ve Rahman ve saçlarımın buklelerinde saklı yavru kuşlar belli ki cennetin çağrısı bu.
Şimdi gitmeliyim elimi çabuk tutup bitirmeliyim bu son faslı.
Yalnızlığa doyduğum ömrün bir sonrasında bilmek belki de sinen acılardan kat çıktığım o uzun ve devasa merdiven.
Değmez mi değmez mi hani?
Hangi düş’ ün ışıldağıydın sen ve hangi yalandan dünyada saklanmış son gerçektin?
Mevsimlerin tadı yok ismine nur yağıyor sadece.
Aşkınsa bir adı var ve yekten kanat açıyor insanlar sonsuzluğa ve yokluğa ne de olsa varlık katsayısında saklı insanlar ve hiçliğe zimmetli.
Göğün yaşları kanlı ve kasıtsız.
Kar yağıyorsa saçlarıma gök kuşağının ne suçu var? Ne de olsa genlerim yaş alıyor ruhumsa yaslı kimi gölgelerse Kaf Dağında saklı.
Melun bir hüzün var tırnaklarımın içinde saklı ve kemirdikçe şeytanlar üşüşüyor şeytantırnağımın yanına ve hala çocuğum ben ve hala saf yine de büyümek adına uğraşım ve boy atan sadece acılarım demek ki insan boyunun ölçüsünü böyle alıyormuş.
Terzi miyim ben?
Peki, o halde: demek ki daha çok sökülecek yüreğimim dikişleri ve parmak arası terlikler saltanatını sürdürecek ve ben kapalı terliklerimle içime kapandığım gibi bir gün kapatacağım gözlerimi ama öncesinde söyleyeceklerim var…
Mıhlanıp kalmışım hayata elbet gidecek tek yerim var ve o da beklemede yine de ölümü anmak istemiyorum ve ar bildiğim ruhumla haysiyetimle tutunuyorum hayata en çok da göğe bakıp dalarken kendimi bir kuş kadar özgür hissediyorum ve içimdeki sonsuz sevgiyi tek sahibine sunuyorum.
İlahi bir ışıksa her gece önümde yanıp sönen ve sözcüklerden biri hükmederken ruhuma kalem de son hızla yazmaya başlıyor ve ilham perim beklemeye gelmiyor aksi takdirde yok olup gözden kayboluyor ve gözümden düşen yaşların ıslaklığına aldırmadan kâğıdın da buruştuğunu görmezden gelip yazıyorum biteviye bazen bir mola vermek istiyorum ki…
Sözcüklerin ritmine eşlik ediyor kalbim belki de tam tersi. Her halükarda güzel bir birliktelik ve düşüncelerimi donduruyorum ve beynim kalemin ucuna naklolup devasa sağanaklarla dolup taşıyor hem kâğıt hem ruhum.
Afili yalnızlığımı yok saydığım müstesna bir zaman dilimi.
İçimin ihbarı.
Dış sesinse isyanını görmezden gelip.
Sevgiyi bahşetmişken Mevla’m ve yazarak daha da büyüyen bir sevgi.
Lamı cimi yok işte.
Gerçi in cin top oynuyor aklımın boş sokaklarında ama…
Aldırmıyorum ne içimdeki uyarıcılara ne de dış sesin gereksiz gürültüsüne paye veriyorum ve taviz vermeden bir ömür yaşamışlığın ölçümünü yapıyorum yazdığım satırlarda beni bana sunan bir kudret bir o kadar beni benden uzak tutan bir hasret soluksuz kalmama sebebiyet verirken biliyorum işte ruhumun rüştünü yazarak ispatladığımı.
Gölgemsi bir varlık saf tutan karanlıkta.
Dilimde Besmele.
Yüreğimde sıra dışı bir kıpırtı.
Elbet aklım da beklemede.
Varlığıma delalet ne varsa hükmeden bense dizginleri bırakıp akışına bırakıyorum hayatın sözcükleri ve tüm imla hatalarını imha ediyorum ve yüreğimi de yazarak ihya ediyorum tıpkı bir ömür sevmenin de uzantısı gibi yazarak çoğalıyorum ve eksilen acılarımdan ritim tutuyorum geceye.
Sancılı bir oluşum.
Belki de serap gördüğüm.
Hayatın kasvetini gömdüğüm.
Haletiruhiyemdeki o sıra dışılık ile sıradan geçiriyorum bir ömrün duygularını bazense kalemi tek ayak cezasına çarptırıyorum elbet seke seke kalem devralıyor bu sefer mevcudiyetimi ve seken her heceden nasiplenip ansızın koşmaya başlıyor…
Nereye varacağımı bilmediğim ve umursamadığım da…
Ne de olsa doğanın çekim gücü bir o kadar doğaüstü bir güç belleğimi ve ruhumu ele geçiren…
YORUMLAR
Her duygunun bir renge tekabül ettiğini düşünüyorum.
Bu bağlamda en sevdiği yapıyorum ve gök kuşağı ile yansıtıyorum duygularımı.
Karanlığı delip de geçen gözlerinde sözcüklerin akan yaşlarına nazire eden tebessümlerimi de ekliyorum tek tek.
Hayatı yaşanır kılmanın bir yolu işte.
Yoksa durduk yere yazar mıydım?
Ne güzel anlatmışsınız aslında bir cezaevinde olduğumuzu. Hayatta yaşamak olarak gördüğümüz herseyin bir cezaevi tablosunda sadece cezamızı doldurana kadar bize gerekli olduğunu.
Evet bu dünya bizim için bir cezaevidir. Çünkü dünyaya gelince biz sıkıntısı olmayan istediği gibi yaşayan insan görmedim. Hayatından memnun olmak ayrı bir mesele lakin istediği gibi yaşayabilmek çok zor.
Ademden başlar bu hikaye hani cennette ki o yasak meyve ve sonucunda yaratıcının yasağını çiğneme. Bir işyerinde dahi kurallar çiğnenirse ne olur. O isyerinden çıkış verilir. İşte bu yüzden bu cezaevindeki kimse istediği gibi yaşayamıyor hep bir şeyler eksik kalıyor.
Her insan Adem in düştüğü hataya yaşarken yüzlerce kez düşüyor. Bu sebepten onada sitem edemiyoruz.
Biçilen ömürde kimine yalnızlık, kimine yoksulluk, kimine hastalık, vs. vermiş hep bir yanımız eksik kalmıştır. Dedim ya cezaevi işte cezamızı çekip ebedi yolculuğa çıkarken burada merhamet, iyilik, sevgi adına yaptığımız azığımız bize yarenlik edecek
Güzel bir yazıydı okurken düşünce dehlizine alıp götürdü.
Tebrik ve takdir ediyorum
Üstadem
Saygılarımla
Gülüm Çamlısoy
Oldukça disiplinli büyüttü beni ailem hani okula gitmek benim için özgürlüktü bir o kadar ağır bir müfredadı olan bir eğitim süreci ve ilk yasaklar ilk baskı çocukluğumdan bu yana süre gelen.
Bu yüzden okul hayatına başlamak beni bir şekilde özgürleştirdi gerçi özgürlük başlığı altında tanımlamak da pek doğru değil.
Yine de insan dününü arıyor ve zaman içinde farklı baskılar ve hükmeden toplum vs.
Yalnız olmadığımı biliyorum artık.
Tartışmasız boyun eğdiğimiz bir de evin tek kızı oldu mu insan ve ailesi onu gözünden sakınırken.
Ama her nasılsa şikayet de etmeden kabullendim hayatın sunduklarını.
Hele ki kız başınıza kimse ile başa çıkamazken.
Günbegün artan bir baskı elbet dünya şartlarında neyin özgürlük addedildiği de ayrı bir konu.
Hep de hayallerimin peşinden koştum zaten hayal dünyam bana armağanıymış evrenin.
Hayallerim ve hayali oyun arkadaşlarım ve hayal başlığı altında aslında sevdiğim çok seveceğim bir işimin olması ki oldu da ama bu sefer iş yerindeki gardiyanlar izin vermedi işimle mutlu olmam gözlerine battı.
Hayat denen sandal.
Dibi su alsa da canhıraş boşalttığımız.
Çok teşekkür ederim: ne derin ve müstesna bir yorumla yazımı tamamladınız adeta.
En azından yazarken özgürlüğümü ilan ediyorum.
En içten selam ve saygımla değerli üstadım
Ne güzel anlatmışsınız aslında bir cezaevinde olduğumuzu. Hayatta yaşamak olarak gördüğümüz herseyin bir cezaevi tablosunda sadece cezamızı doldurana kadar bize gerekli olduğunu.
Evet bu dünya bizim için bir cezaevidir. Çünkü dünyaya gelince biz sıkıntısı olmayan istediği gibi yaşayan insan görmedim. Hayatından memnun olmak ayrı bir mesele lakin istediği gibi yaşayabilmek çok zor.
Ademden başlar bu hikaye hani cennette ki o yasak meyve ve sonucunda yaratıcının yasağını çiğneme. Bir işyerinde dahi kurallar çiğnenirse ne olur. O isyerinden çıkış verilir. İşte bu yüzden bu cezaevindeki kimse istediği gibi yaşayamıyor hep bir şeyler eksik kalıyor.
Her insan Adem in düştüğü hataya yaşarken yüzlerce kez düşüyor. Bu sebepten onada sitem edemiyoruz.
Biçilen ömürde kimine yalnızlık, kimine yoksulluk, kimine hastalık, vs. vermiş hep bir yanımız eksik kalmıştır. Dedim ya cezaevi işte cezamızı çekip ebedi yolculuğa çıkarken burada merhamet, iyilik, sevgi adına yaptığımız azığımız bize yarenlik edecek
Güzel bir yazıydı okurken düşünce dehlizine alıp götürdü.
Tebrik ve takdir ediyorum
Üstadem
Saygılarımla