- 722 Okunma
- 5 Yorum
- 7 Beğeni
Rüyalarını yaşayan adam
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Anne kız feribota yeni binmişlerdi. Kalabalığın ve gürültünün içinde olmaktansa rahat rahat oturup seyahat edelim diye düşündüler. Feribotların araçların bulunduğu kısmın iki yanında yaya yolcuların feribota binip- inmeleri için düzenlenmiş alanda iki koltuğa oturdular. Ellerindeki içecekleri açıp denize seyre dalmışlardı ki yanlarına altmışlı yaşlarda, yüzü bedenine göre zayıf bir işportacı arabasıyla yanaştı. Bebek arabasından bozma tezgâhında bıçak bileme aletleri ve sinek kovucular vardı. Adam muhtemelen feribota binerken dağılmış tezgâhını düzenlerken gözü bu iki kadına takıldı.
-Merhabayın. Rahatsız etmiyorum değil mi? diye sordu.
Kadınlar başları ile rahatsız etmediğini onayladılar. Adam bundan güç bulur bir şevkle:
-Siz okumuş birilerine benziyorsunuz? Üniversite falan bitirmiş gibi…
Kadınlardan büyük olanı:
-Ben bitirdim , kızım bu yıl başlayacak, diye yanıt verdi. Adam:
-Bende beş tane var. Bir tanesi bile üniversite okumadılar. Çabaladılar ama kazanamadılar işte. Zaten ikisi evlendi. Altı tane torun var bende, biri bu yıl lisede deyince kadın:
-Allah bağışlasın. Erkenden aile kurmuşsunuz demek. Ama çocuklar da erkenci davranmış. Maşallah, deyiverdi.
İşte böyle başladı sıradışı muhabbet… Adam kanlanmış, sol tarafı akan gözleriyle kadınlara baktı.
-Biliyor musunuz dedi, ben karımı bir rüya yüzünden aldım. Kırk yılı devirdik kırk. Ama rüya bitti sanırsam. Anlatayım mı, nasıl evlendik?
Kadınlar birbirlerine baktılar. Feribotun karşıya geçmek için en az yirmi dakikası vardı. Adamı çok tehditkar görmediklerine karar verdiler. Anne “Olur” der manada başını salladı. Adam başladı anlatmaya:
-Biz yedi kardeşiz. Adapazarlıyız. Fakir… Ben on sekiz yaşındayım. Benden büyüklerin hepsi evli. Anam hasta. Bir gece yattım. Rüyamda anamı gördüm. 5 ay sonra ölüyor yani şubat ayında. Ben de bir kızla evleniyorum. Kızın kaşını gözünü gördüm, net resim. Sabaha fırladım. Bizim emekli bir hoca var, ona gittim. Dedim böyle böyle. Ben bu rüyayı nasıl yorumlayayım. Her rüyada bir gerçeklik payı var demez mi? Dedim anam benim mürüvvetimi görmeden ölmesin. Ben bulayım bu kızı. Kaçırayım. Ama para nanay. İşim bile yok. Yine böyle tezgah açıyorum. Üç- beş neyse. Topladım parayı gittim Keşan’a. Daha hava kararmamış ben benim kızı gördüm, evinin bahçesinde leğende çamaşır yıkıyor. Döndüm dolandım. Yakaladım kızı sokakta. Dedim “Dedim ben seni rüyamda gördüm. Kaçar mısın bana?” Kız şöyle bir baktı. Dedi “Bekle ayakkabılarımı alayım”
Anne- kız bir kahkaha patlattılar. Şaka sandılar. Ama adam ciddi ciddi devam ediyordu. Anne kızın gülmesinden- adamın kıvrıla kıvrıla neşeyle anlatışından seyirciler artmıştı. Arabalarının içinde sıkkın oturanlar, camlarını açıp dinlemeye başladılar. Adam devam etti:
Akşama otobüs garına yakın bir çeşme var, orada buluşalım dedik. Dedik ama bende bir kişilik yol parası var bir tane de biracık… Kız gelse ne yapıcam bilmiyorum. Ha bu arada yengeniz o zaman on beş yaşında. Ben aldım biracığımı, bakarım yola. Gelen yok, giden yok. Hadi dedim, kalk düş gerisin geri derken bizimki göründü. Bir elinde bir paket bisküvit, öbür elinde para. Meğer gelirken kumbarasını boşaltmış. O parayla bilet altık. Üç tane de bira. Ben doldurdum ibriğimin içine. Çıktık yolaa. Yol o yol kırk sene. Beş çocuk yaptı bana. Ben evlenince yirmi sene sofu oldum. Kadın hayretle:
-Sen mi sofu oldun? Şimdi niye böylesin? Adamın hafif alkollü olduğunu ilk dakikadan anlamıştı. E sonra ne oldu?
-Ben yirmi sene perhiz yaptım. Yattım kalktım dua ettim. Gram içki içmedim. Bir gün kafam bozuldu. Bir kerelik bozayım dedim. Bozuş o bozuş…
Kadın içine konuşur gibi söylendi:
-Halt etmişsin.
Adam anlatmaya devam etti.
“Anlayacağınız kardeşlerim ben bir rüyayla evlendim. Ha anam şubatta öldü. Ama on beş sene sonra. Zamanı tutturamamışım.”
Kadınlar birbirlerine bakıp gülüştüler. Onların bu keyifli seyirci halinden güç alan adam devam etti:
-Sonra ben hep bu işi yaptım. Pazarlara gittim. Ev bark düzdüm, okuttum, everdim. Ama iki yakam bir araya gelmedi. Zaten rüyalar da bitmedi. Bir gece nasıl sıkıldım nasıl sıkıldım. Yattım, kapadım gözlerimi “Allah’ım dedim. Bana bin lira borç versene. Söz ödeyeceğim” Sabah işe gidiyoruz arkadaşla, yolda anlattım. Böyle böyle diye. Derken bir baktım yerde “bir” lira. Arkadaşım dalga geçti. “Demek Allah’ın gözündeki değerin bu kadar işte; bir lira”. Dedim “Yanlış, bankalar da krediyi nasıl veriyor önce az. Sonra limit yükseltiyor. Ben de öyle yapıcam.” Bir fakir buldum. Sadaka verdim bir lirayı. Ay geçmedi bu sefer gerçekten bin lira buldum yolda. Saydım tastamam bin… Heh dedim aldım borcu. Ben onla iş kurdum. Kazandım. Ensemi düzelttim. Derken bir gece bir rüya… “Borcunu öde borcunu. Ama bin yüz lira…” Sabah uyandım. Ulan dedim. Faiziyle istedi madem öyle ödeyeceğim. Topladım parayı bekliyorum. Bir gün, hastanenin önünde bir kadın gördüm. Hastası varmış içerde. Benden on lira para istedi. Dur dedim burada, koştum getirdim evden verdim. Borç bitti. İşte ben böyle güzel adamdım da fayda etmedi. Ben de istifa ettim…
Kadınlar bir ağızdan “Neden istifa ettin?” diye sordular. Adamın diğer gözü de akmaya başladı.
-Dedim benimkine. Beni sal. Ben hem kocalıktan hem babalıktan istifa ediyorum.
-Eeee…. Kızın adama bakışları sertleşti. Öyle şey mi olurmuş?
-Güzel kızım. Bıktırdılar beni. Tutturmuşlar, içme de içme. Bir eksikleri mi var. Taktılar biracığıma
Kadın da sesini sertleştirdi bu sefer:
-Haklılar. İçme diyorlarsa içme. Git tedavisini ol. Bırak. Bak torun torbaya karışmışın. Ölmek kolay değil. Sürünürsün…
Adam kadınlardan gözünü kaçırmaya başladı. Tezgahına döndü. Az evvel düzgünce dizdiklerini torbalara doldurmaya başladı.
-Ya denedim. Gittim yattım Amatem’ de. Bastılar ilacı. İçki içmedim üç ay. Ama ben böyle salak gibi, hayalet gibi bir şey oldum. Biri bir şey diyor anlamıyorum. Bakıyorum saf saf. İşportaya çıkıyorum. Farzı misal bu mal olsun “Bıçak bilenir. Çok ucuz….” diyorum. Adam bunları söylerken kendini sümsük halsiz bir şekle bürümüştü.. Sonra oğlanlar “Ne zıkkımsa iç de eve para getir!” deyince ben attım iki biracık başladım “Hanımlar beyler. Kör bıçağınız kalmasın, yanağınıza sinek konmasın. Haydi buyurun buyurun!” Adamdaki pür neşe ve enerji değişikliği kadınlarla birlikte diğer feribot yolcularını da acı acı güldürdü.
Kadın anne ve insan olarak bu aklı gidik yol arkadaşına karşı kendini sorumlu hissetti.
-Sen ne zaman çıktıysan evden...
-İki hafta
-Tamam, dön. Evde karın sana ne kadar kızsa az. Bak. Karını, çocuklarını çok üzmüşsün belli. Ama torunlarını da mı üzeceksin. Ben kendimde beğendiğim birçok şeyi dedemden öğrendim. Nasıl güzel anıyorum rahmetliyi. Senin torunların da öyle olsun. Seni sokaklarda sarhoş ölmüş mü hatırlasınlar, yoksa güzel masallar hikayeler anlatırdı diye mi? Yapma. Yazık.
-Ama biz bittik. Ben ona çingene dedim. O da bana sensin çingene, dedi. Yok, dönülmez artık. Hem ben kitap yazıyorum. “İnsan nedir, nereye gider…”
Kız atıldı. Bu adamın bir kitap yazacağına zerre inancı yoktu. Ancak annesinin ikna çabasına destek vermek istedi:
-E muhteşem. Bak seninle gurur da duyarlar.
-Ama o kadın benim defterimi yırttı. Yeni defter almam gerekti. Yapılır mı hiç?
Adam resmen ağlıyordu. Başını çevirdi. Burnunu eliyle silip pantolonuna sürdü. Poşetlerin ağzını bağladı. Karşı kıyının ışıkları iyice yaklaşmış, iskelenin önünde bekleyenlerin yüzsüz silüetleri dizi dizi görülmeye başlamıştı. Adam tezgahını iniş için hazırladı. Sonra birden:
-Beni unutmazsınız değil mi, dedi. Kafanızı şişirdim. Hakkınızı helal edin. Ben öyle anlatıverdim işte. Yarın yine ….. Efendiye gidip dua edeceğim. Belki o bir yol gösterir. Kadın:
-Sen boşver efendiyi mefendiyi. Allah’tan borç para istemiş adamsın. Hiç kimseyi sokma araya. Dua et de sana akıl fikir versin. Sen de evine dön. Biz sana dua ederiz.
Adam altın bulmuş gibi:
-Harbiden dua eder misiniz bana, hatırlar mısınız ki beni. Söz verin. Dua edeceksiniz söz mü?
Kadınlar bir ağızdan:
-Söz…
Feribot iskeleye yanaştığında kadınlar ile işportacının arasına başka insanlar girdi. Feribottan inerken kadın arkasını dönüp, bu kaybolmuş adama son bir kez daha baktı. “Kendine dikkat et” diye seslendi.
Anne-kız feribottan indiklerinde ne zaman içtiklerini bile fark etmedikleri içeceklerinin tadı boğazlarında, “biz ne yaşadık böyle…” der gibi bakışları yüzlerinde duruyordu. O günü ve o rüyalarını yaşayan alkolik işportacıyı unutmayacaklarını biliyorlardı.
YORUMLAR
Kendi hikayemizin olduğu gibi herkesin bir hikâyesi var
En çok gecekondu mahallelerinden geçerken düşünürüm, hatta bazen kapıyı vurup "tanrı misafiri" yim deyip girmek dürtüsü olur içimde.
Belki de bi çok insan rüyasının mutluluğunu yasıyor bir çoğu da rüyasının hayal kırıklığını