- 312 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Su Kıtlığı Ve Kuraklık Kapımızda
Su Kıtlığı Ve Kuraklık Kapımızda
Her geçen gün, dünya bir bilinmezliğe doğru hızla yol alıyor. Hem de dur durak dinlemeden.
Âdeta dünyanın şirazesi kaymış durumda. Nerede, ne zaman, ne olacağını kimse kestiremiyor. Her an, her şey olabiliyor. Öyle ki bir yerden bir yere gitmek, kaçmak bile artık çare olmuyor. Her yer birbirinden beter durumda.
Çeşitli şekillerde suyun azalmasıyla, su savaşlarına kadar gidebilecek bir kuraklık, her an kapımızda. Toprak, şerha şerha çatlıyor. Susuz kalan kurak topraklar, ürün almaktan çok uzak.
Bazen hafta sonları, dağlara, ormana, pınar başlarına, su kenarlarına giderek şehrin o debdebeli yaşamından uzaklaşmaya çalışıyoruz. Her gittiğimizde, bir önceki gördüklerimizden farklı bir manzarayla karşılaşıyoruz. Dağların şekilleri bile değişiyor. Pınarlar gittikçe daha az akmaya başlıyor, gümbür gümbür akan dereler kuruyor, ırmaklar her geçen gün azalmaya başlıyor, göller kuruyor.
Dengesiz, düzensiz ve hoyratça harcanan sulardan geriye kalanlar da yerin dibine çekilmeye başladı. Az da olsa akan pınarların başına, hesap kitap yapmayan insanlar, sonunun nereye varacağını düşünmeden, derme çatma evler yapıyorlar. Belki kendilerini kurtardıklarını düşünürlerken, aslında doğal yaşamı etkilediklerinin, vahşi yaşamı yok olmayla karşı karşıya bıraktıkları düşünemiyorlar. Neredeyse bütün su kaynaklarını başına yapılan evler nedeniyle, hayvanların içebilecekleri temiz su kaynakları bulmaları mümkün olmuyor.
İnsanlar mevcut pınarların yanı başında açtıkları kuyularla ve yaptığı sondajlarla bütün kaynak sularını kurutuyorlar. Artık insanlar, çoğulculuktan bireyselliğe geçiş yaparak, sadece kendilerini düşünür oldular. Bu yüzden, çoğu yerde pınar sularının paylaşımı nedeniyle veya vurulan sondajlar yüzünden, çeşitli kan davaları ortaya çıkmaktadır.
Doğal dengenin bozulması, ekolojik istikrarsızlık yüzünden, her geçen gün susuzlukla, kuraklıkla karşı karşıya kalıyoruz. Şehirlerdeki su kaynakları azaldığı halde, yine de suyu hoyratça israf ederek, egoist davranmaktan vazgeçmiyoruz.
İnanın, çoğu zaman boş yere suyu israf edenleri gördüğümüz halde, müdahale etmiyoruz, edemiyoruz. İnsanlardaki vicdani sorumluluk olmayınca, herkesin başına bir kolluk kuvveti koymanın da bir faydası olmayacaktır.
Uyarılar, alınan önlemler, uygulanan cezai müeyyideler de artık kimseye kâr etmemektedir. Âdeta “nasıl olsa ben üsteyim, altta kalanın canı çıksın!” kabilinden, herkes kendini kurtarmanın derdinde. Geleceği dair hiçbir düşünceleri, çocuklarımıza yaşanabilir bir dünya bırakabilmek derdinde olmayan insanlar, âdeta günübirlik yaşam felsefesini benimsemiş, özümsemiş durumdalar.
Mevsimler zaten allak bullak olmuş durumda, kışın ortasında yazı yaşıyoruz, yazın ortasında kışı yaşıyoruz. Yağmurun dahi yağmadığı yerlere kar, yağmur, dolu yağıyor, karın eksik olmadığı yerlerde de yağmur denen şey unutulmuş durumda.
Dünyanın çoğu yerinde, bir taraf sellerle, doğal afetlerle boğuşurken, diğer tarafta yağmura hasret yağmur dualarına çıkılıyor. İçme suları olarak su toplanılan barajlarda su seviyeleri her geçen azalmakta, toprağa salınan çeşitli atık ve artıklar da içilebilir su miktarını her geçen gün azaltmakta, hatta yok etmektedir.
İnsanlar artık uyanmak zorunda. Dünyamız, her geçen gün yok olmaya doğru gidiyor. Hem de hayat kaynağımız olan suya hasret kalarak. Artık yaşanabilir bir dünyayı çocuklarımıza bırakabileceğimiz şüphesi ve endişesiyle yaşıyoruz. Aciz, çaresiz ve vurdumduymazlığımızla elimiz kolumuz bağlanmış durumdayız.
Kendimize gelmeliyiz, Hep birlikte bu dünyayı kurtarmak zorundayız. Malum son pişmanlık fayda etmiyor bilesiniz! Belki bizim değil, ama çocuklarımız ve torunlarımız için, durum hiç de iç açıcı değil. Geleceğimiz tehlikede inanın!
Kerim BAYDAK
[email protected]
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.