- 676 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
AVNİ ARBAŞ
Cumhuriyet çocuklarından , yaratıcılarından birini yitirdi. Bizlere ve aslında tüm dünyaya bıraktığı ürünlerin ardından, 84 yaşında yaşama veda etti Avni Arbaş. ’’Veda’’ kelimesini kabüllenmek zor, hele söz konusu Arbaş olunca...
Resim tarihimizde yerini kimsenin tartışamayacağı bir ressam o. Öyleyse veda ettiğini söylemeyelim; biz onun asırlar sonra da hayatın içinde yer alacağını biliyoruz çünkü.
Arbaş 1919’da İstanbul’da doğdu. Babası Kuvayi Milliye subaylarından Mehmet Nuri Bey, aynı zamanda amatör bir ressamdı. Arbaş’ın resimle tanıştığı yer , evlerinin atölye haline getirilen odası oldu. Galatasaray Lisesi’nde okurken Güzel Sanatlar Akademisi’ni keşfetti ve okulun orta bölümüne kaydoldu. Oda çoğu çağdaşı gibi Leopold Levy’nin öğrencileri arasında yer aldı. O yıllarda akademiyi bitirenlerin karşısına iki yol çıkıyordu: ya askerlik, ya resim öğretmenliği...İkisinde de gönlü olmayan Arbaş, bu yüzden dokuz yıla kadar uzattı öğrenim sürecini.
Dönem arkadaşları Nuri İyem, Kemal Sönmezler ve Selim Turan’la birlikte Yeniler Grubu’nu kurdular.Balıkçıların yaşamlarını konu alan ilk sergileri ’’Limon’’ bir süre ’’Limon Grubu’’ adıyla da anılmalarına neden oldu. 1942’de CHP’nin düzenlediği ’’Ressamlarla Yurt Gezileri’’ ne katılarak Anadolu gerçeğini gördü, resimlerinin düşünsel temelini pekiştirmesini sağladı.
Akademiden sonra Paris yolu göründü. Böylece kendi resmini yapma sevdalısı olan Avni Arbaş için hiç de kolay olmayan 30 yıllık bir süreç başladı. Bu uğurda vatandaşlıktan çıkarılmayı, hatta kızını 20 yıl görmemeyi bile göze almıştı. . Aynı dönemde Paris’te çalışmalarını sürdüren ressamlarımız Fikret Mualla, Abidin Dino, Nejad Devrim ve Mübin Orhan ile birlikte ’’Paris Okulu’’ sanatçıları arasında anılır.
Arbaş 1977’de Türkiye’ye döndü. Bir söyleşisinde şöyle diyordu:
’’Benim işim konuşmak değil resim yapmaktır.’’Resimlerinden de somut olarak anlarız bunu.
1970 ve 80’lerde ağırlıklı olarak ’’Mustafa Kemal’’ ve ’’Atlar-atlılar’’ serileri üzerinde çalışır. Dönemin politik sürecine göre bir baş kaldırıdır bu. Pek çok ressam Atatürk portresi ya da Kurtuluş Savaşı sahneleri betimlemiştir. Ancak Avni Arbaş’ın bu konuları ele alışı görsel olarak çok farklıdır; her şeyden önce yalındır. Şahlanmış atının üzerindeki heybetli Mustafa Kemal’i bulamazsınız onun resimlerinde.Yüzünü bile seçmek zordur. Onun Mustafa Kemal’i cephededir. ’’İnsan’’dır. Portrenin silikliği her neferin Mustafa Kemal oluşunu simgeler. Görebileceğiniz en güzel bayraklarda buradadır. ’’Bayrak bayraktır işte’’ diyeceksiniz; ’’değilmiş meğer’’ diyeceğiz bizde !
Tuvale boya sürerek değil, adeta yaklaştırarak çalışmıştır. Tuvalin dokusu okunur her şeyde olduğu gibi tekniğini de sadelik üzerine kurmuştur Arbaş. Böyle olduğuna şaşmamalı , o hem bir Cumhuriyet hem de bir Kuvayi Milliye subayı çocuğuydu. Atlara tutkundu ama ille Kuvayi Milliye atlarına ! Bazen sıradan atlar, atlıları da sıradan atlılardı, bazen de Kuvayi Milliye atları ve atlıları...Anadolu bozkırlarında yol alırken o güzelim bayrağı da taşırlar. Bazen kırmızı bir leke olan bayrak, bazen ay yıldızla birlikte dalgalanır resmin merkezinde.
Nazım şöyle diyor onlar için:
Bu atlar Avni’nin atları,
Kuvayi Milliye atları
Kara yamçı altında ak sağrı dolgun
Titrer burun kanatları
Bu atlar Avni’nin atları.