- 879 Okunma
- 9 Yorum
- 5 Beğeni
BİR KOZALAK İKİ PALAMUT
Ağzında çam kozalağı, diğeri nereden bulmuşsa iki palamut taşıyordu, meşe palamudu. İkisi de ön dişleriyle soymaya çalıştılar, vaz geçtiler, ön patileriyle küçük bir çukur açtılar. Aynı işi başarmanın mutluluğu vardı telaşelerinin içinde. İkide bir gözetliyorlar birbirlerini. Her bir hareketleri gözden kaçmıyordu.
Dişi sincap erken davrandı, kazdığı çukuru patileriyle kapatır kapatmaz “çiyak” diye bir ses çıkardı, çam ağacına tırmandı, en uç dalda dikensi yapraklar arasında kayboldu.
“Kaçın… kaçın!...” dedi avazı çıktığı kadar gakladı durdu meydanda ala bir karga. Sincaplar saklandıkları dallar üzerinden başlarını kaldırdılar.
“N’oldu?” Dediler şaşkın gözlerle etrafa bakınırken.
Bir yılan tıslıyordu, acelesi vardı, yerden sürüklenerek bir kayanın üzerinden kayboldu. Yılanı gören iki kertenkele korkudan yol verdiler, kayanın dibine saklandılar. Tam tepede iri bir kayanın sivrisine konmuştu tüyleri siyah bir kartal. Bin hışımla vadiyi izlemekten başını kaldırmadı. Ala karga telaşla üst üste gakladı, telaşesi var…
"Kaçın diyorum, kaaaçııın!.. Geliyor!...”
Anlamadılar; ormanın sakinleri kayaların ardından, ağaçların dalları arasından diz boyu otların içinden başlarını kaldırdılar, alakargaya baktılar.
Vadinin derinliklerinden yamaç yukarı kaçan uzun kuyruk tilkileri gördüler, tavşanlar tilkilerden korktular. Bir şeyler olmuştu, ama ne? Sincaplar bir daha ağaçtan indiler, kazdıkları çukurları açtılar, kozalak ve palamutlar duruyordu. Bir daha ağaca çıktılar.
Bütün hayvanlar, börtü böcek yukarı doğru telaşla kaçıyorlardı. Bağırmalar çoğalmıştı, sesler birbirine karıştı. Aşağılarda yamaca sıkı tutunan ağaçlar yanıyordu. İnsan sesleri de gelmeye başlamıştı. İnsan sesi… Ağlamaklı sesler, kızgın sesler, ne yapacaklarını bilmeden sağa sola kaçışan insanlar…
“Köy yanıyor… yetişin!...”
“Davarlar içerde kaldı!.. Giremiyorum!.."
“Her yer alev… yanıyor… yetişin…”
Yetişen yok, uçabilenlerin bir kısmı ormanı terk edip uzaklara gidebildiler, kalanlar sağa sola kaçıyor. Bir kirpinin sırtında alev kümesi, alaca bir yılanın kuyruğu tutuşmuş yanıyor.
Yüksek kayanın sivrisinde siyah tüylü kartal havalandı, gücü yetmedi, uzağa gitmeden tekrar kondu. Bütün hayvanlar kayalıklara doğru koştular, süründüler, uçtular. Kayalıklara vardılar, oradan anlaşılmaz gözlerle alevlerin yükseldiği vadiye baktılar.
İki sincap kozalakların derdine düşmüşler, bir ağaca çıkıyorlar, bir aşağı inip çukurun üstünü kapatıyorlar. Sıcak alevler çam ağacına yetişti, ince dallar hışırtıyla tutuştu. Birden ateş topuna döndü koca çam ağacı. Dişi sincap bir sıçrayışta aşağı atladı, çukuru açmaya fırsat bulmadan uzun kuyruğu tutuştu, acı bir çığlık attı. Diğeri yanan ağacın dalları arasında kalmıştı, atlamaya fırsat bulmadı, tutuştu, ikisi de... dil varmıyor söylemeye. Kozalak ve palamutlar yanmıştı.
Kayalıklara sığınan orman sakinleri hayretler içinde kalmışlardı. Siyah tüylü kartal başını ağırdan kaldırdı, hareketleri ağırdı. Gün görmüşlüğü vardı, tecrübeleri onu yanıltmamıştı.
“Bu yangını hayvanlar çıkaramaz. Hayvanlar ormanı, ormanın içindeki her şeyi sever, korur. Şu alevlerin yükseldiği vadi bizimdir, tutuşan yamaçlarda yuvalarımız var, inlerimiz daha aşağılardadır.” Tecrübe konuşuyordu, onu dinlediler.
“Bu yangını ancak insanoğlu çıkarabilir… gözü doymaz, hırsı geçmez, nefretlerinde boğulurlar… Bunu ancak insanoğlu yapar.”
Ah, insanoğlu, ne yaptın? Yaktın koca ormanı; köy yandı, hayvanlar yandı… sincaplar yandı. Sen yandın, sen… Doymadın mı? Ah, sen!.."
31 Temmuz 2021
Mehmet AKIN
YORUMLAR
sarnıç
Bütün varları yokları iki palamut bir kozalak için kendi canlarını feda etmek... gerisini düşünemiyorum, sonunu getiremiyor, çaresiz kalıyor beyin.
Ya, insanoğlu?... Neyi kurtarmaya çalışıyor?.
ülkem yanıyor siz hikaye peşindesiniz... aşk olsun billahi
bu yangın cehennem beeee.
Mehmet Burhan AKIN
yaşamak ip üzerinde cambaz
nasıl bir şeydir yanmak
ateşin kızılına teslim etmek tüm umutlarını "
sarnıç
Küçük dostlarımın eğitimleriyle bir ömür harcadım, inanın bu kadar zor bir soru karşısında çaresiz kalmamıştım. Size ait olan yukarıdaki anlamlı sözler cevap olsun.
Saygılarımla Efendim.
Üstadım , kıymetli hocam,
Tarifi zor yaşanılan çaresizliğin ve yaşatılan vahşetin ...
Sizin dediğiniz gibi deriz bizde,
"Ah, insanoğlu, ne yaptın? Yaktın koca ormanı; köy yandı, hayvanlar yandı… sincaplar yandı. Sen yandın, sen… Doymadın mı? Ah, sen!..""
Selam ve saygılarımla,
Mehmet Burhan AKIN
Saygılarımla Efendim.
Doğayı sevenleri gerçekten sevenler-gerçekten sevmeyenler diye ayırabilir miyiz?...
Bence ayırabiliriz...
Mesela... Çocuklar doğayı gerçekten sevemez...
Çünkü doğa onlar için gizemli ve tehlikelerle doludur...
Çocuklar ormanda kaybolabilir, ayının, kurtun saldırısına uğrayabilir... vs...vs...vs...
Aynı algı 'çocuksu yetişkinler' için de geçerlidir...
Onlar da insanın yeryüzündeki var oluşunun ve bunun olağanüstü macerasının doğaya bağlı olduğunu ve daha yeryüzünde var olmaya devam edebilmesinin yegane imkanının doğa olduğunu algılayamaz...
Bizim insanımız doğanın katli söz konusu olduğunda olağanüstü bir cesaret gösterir ve piknikte ateş yakar!...
Köyden şehre göç tarihimizde bu durumun acı örnekleri sayfaları doldurur...
Evet, şimdi aşırı(?) yağışlarda yamaçlara, dere yataklarına yaptığı ve/veya yapılmasına pişkinlikle göz yumulmuş binalarının yıkılıp sürüklenmesine bakmadan önce de söz konusu cesareti göstermişlerdi...
Mesela... Ormana dalmış, üzerinde çakmak, maytap olduğunu farkettiğiniz bir-iki veleti azarladığınızı düşünelim... İşte o çocuksu cesaret öyle bir kabarır ki....
Eğitim şart! demeyeceğim...
Otorite şart! diyeceğim...
Yoksa... Gemileri karadan yürütenin "Ormanımdan bir dal kesenin başını keserim!" sözünün ne anlama geldiğini bilmez çocuksular...
"Bu memleketten başka gidecek yerimiz yok" deseler de yeri geldiğinde...
Selam ve saygılarımla.
Mehmet Burhan AKIN
Eğitimle birlikte dediğiniz gibi otoriteyi şart olarak görmek... ayrılmaz ikili.
Ne güzel örnek;
"Yoksa... Gemileri karadan yürütenin "Ormanımdan bir dal kesenin başını keserim!" sözünün ne anlama geldiğini bilmez çocuksular..." Dün ecdat böyle buyurmuş işte, bilgilerinize hayran kaldım.
Saygılarımla Efendim.
Doğrudur insanoğlunun bitmek bilmeyen arzuları, isteklerinin sonu gelmiyor.
İnsanoğlunun bitmek bilmeyen lüks yaşama sefasına, şımarıklığına da çare bulunmaz.
Dua ediyorum ki!
İnşallah yeni gelen nesil daha bir duyarlı olup yaşayacakları doğayı severler.
Saygıyla selamlar,
Ümmühan Yıldız tarafından 2.8.2021 16:18:49 zamanında düzenlenmiştir.
Mehmet Burhan AKIN
Saygılarımla Efendim.
Mehmet hocam o kadar güzel anlattınız ki, okurken gözlerle birlikte yürekte ağladı :(
Mehmet Burhan AKIN
Bütün varları yokları iki palamut bir kozalak için kendi canlarını feda etmek... gerisini düşünemiyorum, sonunu getiremiyor, çaresiz kalıyor beyin.
Ya, insanoğlu?... Neyi kurtarmaya çalışıyor?.
Saygılarımla Efendim.
Öfkemi yenemiyorum. Konuşurken herkes aynı fikirde ancak çözüm yok. Bu kadar da olmaz dedirtip insanın kafayı yiyesi geliyor.
Sevgili hocam güzel bir fabl idi. Kaleminize sağlık.
Saygılarımla.
Mehmet Burhan AKIN
Saygılarımla Efendim.
Tebrik ederim kıymetli hocam..harika bir fabldı.Saygı ve hörmetletimle.
Mehmet Burhan AKIN
Saygılarımla Efendim.
İşte bu...
İşte bu...
"Ormanlarımız, ciğerlerimiz yandı."
Bunu herkes der. dediler de.
Kalemlerinin gücü acıyı anlatmaya bu kadar yetiyordur çünkü...
Peki Mehmet Hocam bunu nasıl anlatır?
İşte böyle:
Olaya ormandaki canlıların gözünden bakar. Okuyanın başını ellerinin
arasına aldırır. Gözlerini doldurur. Boğazını düğümletir.
Yazarlık budur işte.
Yazı budur...
Selam ve Saygıyla Hocam.
Mehmet Burhan AKIN
Bu kadar candan yapılan yoruma cevap vermek gücünü kendimde bulamadım, bağışlayınız lütfen.
İltifatlarınıza layık olmaya çalışacağım inşallah.
Saygılarımla Efendim.