- 577 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
SUSMA!
Susarsam, üşürsün!
İklimi değişir vücudunun, güneş ısıtmaz olur ağustos sıcağında.
Susarsam, kimsesiz kalır yüreğinin kıyısında sevilmeyi bekleyen, o genç adam. Gözü yollarda, eli toprakta, yüreği yangın yeri kalır olduğu yerde öylece.
Pencere önlerinde menekşelere anlatırsın derdini, dinlemezsem ben seni! Gözün sokağın başında, ha geldi-gelecek beklersin beni, susarsam eğer.
İçtiğin su, yediğin lokma boğazında takılı kalır. Eline aldığın çay bardağı, gözünde bir damla yaş olur, hatırlarsın da beni.
Acının ve sevdanın en ağırı sessiz yaşanılanıdır! Sessizce beklersin yüreğindeki sızıyla, telefonun elinde. Bir mesaj, bir arama, belki bir mail beklersin öylece ahşap iskemlende. Uzayın boşluğundan sana süzülmesini beklersin kelimeye dönüşen harflerin. Umduğun o harflerden yüzlerce, binlerce cümle kurarsın. Çoğu olumsuz...
Yorulur, yoğrulur da acıyla bir gün susarsam ve gidersem, kimsesiz kalırsın! Şu koskoca kalabalık evrende yalnız, bir başına... Çırpına çırpına nefes almaya çalışırsın, sudan çıkmış balık gibi.
Ki, çırpınıyorum sensiz kaldığım her anımda! Sessizce dolanıyorum ortalıkta; kimsesiz, sensiz, çaresiz.
Susarsam, üşürsün!
Susarsan, üşürüm!
Yalan değil, abartı değil, lafta değil.
Vallahi ve billahi...
Bu nasıl sevda, doktor bey?
Bu nasıl bir dert, hoca efendi?
Yüreğimdeki bu yangın neyin nesi, azizim?
Yüreğimde kopan bu fırtına da nedir, mirim?
Susma; ağustos sıcaklarında kavruluyor dağ taş, ben üşüyorum!
Susma; zemheride ağaçlar, sular buz tuttu, ben yanıyorum!
Susma; yeter bak, ölüyorum...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.