- 578 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
865 - BESMELE
Onur BİLGE
“Azizim, cahilin biri: "Celal esmasından uzak kalmalıyız!" demiş. Bence: “Celalini cezbedecek fiillerden uzak durmalıyız!” demeliydi.
“Nerede Allah lafzı yazılı görsen, hemen "Celle Celalühu" birliktedir. Hiç bir zaman “Celle Cemalihu" göremezsin.”
“Allah neden kendisinden korkmamızı istiyor?” diye sordu Neşe.
“Celalini bilmeyenin cemalini görmesi mümkün değildir de ondan! Cenabı Allah bizi temin ediyor bu konuda.” Dedi Sadullah Bey.
“Neden korkutuyor bizi?” diye saf saf sordu Neşe. O yine cevapladı, dilinin döndüğünce ama Neşe anladı bundan, meçhul...
“Korkutmuyor. Buraya geldiğimden beri bahsedilen şeylerin tamamı, celali tecellilerle alakalı... Öğretmene soru kolay gelir, öğrenciye zor gelir. Eğer kemali anlamda Allah’ı bilmek ve anlamak istiyorsak önce Celali tecellilere muhatap olacağız ki Cemal tecellileri zuhur etsin! Bunun için tevhidi iyi anlamak lazım. Mekke’de hep Celali tecelliler var, Medine döneminde netice itibarı ile Cemal tecelliler var. Biraz daha açarsak, fena makamları hep Celalidir. Kolay mı Allah da yok olmak! bakın bu gece vaz geçemediklerinize anlarsınız. Kaldı ki, fenada her şeyden geçmek de yetmiyor. Kendini bile yok edeceksin! Kendin yok olunca ne şikayet kalır, ne dert kalır, ne acı, ne ağrı... Önce zikri daim... Tefekkürle, işleyen akılla, aralıksız hissetmek, duymak, yaşamak ve mazeretler ardına sığınmamak, sonra şeriat daha sonra Fail-i Muhtarı tanımak... Fillerin tecellilerine katlanmak, katlanışı kendine mal etmemek, bundan da yok olmak ama fiillerin ardı arası kesilmez ki! Namütenahi sürer gider... Her fiile katlanmak ve orada Rububiyet sırrını anlamak kolay değilken katlanmak daha da zor ama biz iyilerini, yani Cemali olanları kendimize mal ederiz. Sevmediklerimizi mutlaka yükleyecek birini buluruz.”
“Ölçüsü ne bunun? Yok değil mi? Kazan kazan, bir yanlış yap, kaybet otur aşağıya! Çıktığın yerden tepetakla...” dedi Define. O hep karşıya geçer. Çünkü münazara arar.
“Oturmak da yasak, beklemek de... Çalışma kıyasıya, gayret ölesiye! İnzivaya ya da halvete çekiliş yok! Vahdet sırrını kesrette arama var.” Diye devam etti Sadullah Bey. Başladılar tartışmaya...
“Daha düne kadar öyle demiyordun ama...”
“Tepetaklak olunabilir. Çıkma gayreti de bu terbiye metodunun içinde... Ne diyordum? Düne kadar ne dedim?”
“Ne diyeceksin! “İnziva...” dedin durdun!”
“İnziva kelimesini sık kullanmam. Nadiren kullanırım ama akılla her tedbir alındı mı, sonucunu beklemeyi inziva olarak alabilirsin.”
“Evden camiye, camiden eve... Bir de arada sırada Virane’ye gelirsin. Dışarı çıkmazsın. Çıksan, egon kavga ettirir. Çünkü içinde büyük biri var, küçülüveremiyor.! “Ben!” diye bar bar bağırıyor!”
“Deli! İnan ki delisin ama farkında değilsin. Deliler, deli olduklarını bilmezlermiş.”
“Sen çok akıllı olduğun için odana hapsetmişsin kendini. İnzivadan bahsetmezmişsin! O kadar “Çalış!” dedim. “Minik işler yap, meşgul ol!” yapmadın. Yapmazsın. Çünkü her zaman büyüksün. Yaparsan küçülüverirsin! İçinde dev bir Firavun var!”
“Yahu etme eyleme! Ben elli yıl aralıksız, ölürcesine çalıştım!”
“Yine çalış! Bir şeylerle meşgul et kendini. Ölümü düşünüp durma! O düşünsek de düşünmesek de pusuda bekliyor. Zamanı gelince oradan çıkacak ve işini yapacak. Bunu engellemenin de çaresi yok, tehir etmenin de... O zaman düşünüp karamsarlığa kapılmanın ne nedeni var!”
“Bıktığımdan, usandığımdan değil! Daha anlayamadığım şeylerin var olduğunu bu yıllar bana daha güzel anlattı.”
“Hah şöyle!”
“Hayatın bu yönünü anlamadığın ne kadar belli oluyor! Bak, küçük kayıplarla ne sızılar yaşadın hayatın boyunca! Ben trilyonlarca kayıp yaşadım. Ömrümün otuz yedi yılı kazanıp bu borçları ödemekle geçti. Kolay mı oldu sanıyorsun! İnsanı yer bitirir! Hatırladın mı “İntihar etmeyi düşündün mü?" dediğini?”
“Evet! İlk zamanlarda düşündüğünü sanıyordum.”
“Asla düşünmedim! Hamd olsun, imanım sarsılmayacak kadar güçlü...”
“Bazı şeyleri söylemiyorsun. Saklıyorsun. Ben de saklamana saygı duyuyorum.”
“Saklamak değil bu! Seyrullah ile ilgili... Yani Celali tecellilerin aşkı... Aşk burada başlar! Ben O’nun bu tecellilerine aşığım! O böyle istiyor.”
“Allah, varlığı senden almasaydı, varlık seni ve aileni refaha ulaştırırken, ruhunu cendereye sokacaktı!”
“Çok şükür ki en sonunda anladın! Bak, sen benim için Celali tecellisin. Hayatımda duymadığım sözleri senden duydum ama Allah için sevmenin ne demek olduğunu bilen birisinden, selamı sabah kesmek yakışmaz! Verilmiş bir sözüm var. Onun için susuyorum ve hâlâ yanındayım. Eğer tavrına karşılık versem, manevi birikimlerimden iflas ederdim! Her zaman bana sabretmek düşer.”
“Evet! Bana katlanarak ereceksin!”
“Sen Celali geliyorsan, reddetme şansım yok! Eğer bu kadar gaddar olmasan, yumuşak huylu biri olsan, ta ilk başta aramız açılırdı. Bunların kendiliğimden mi olduğunu sanıyorsun! Hani “Kabir azabı mısın!” diyorum. Rasgele söylenmiş bir söz değil ki o söz! Dikkat edersen, hâlâ Fail-i Muhtar’dan bahsediyoruz. Rab’den... Eğitici’dan... Terbiye Edici’den... Burada senin payın nedir, ne kadardır bilemem! Sonuç ne olur, onu da bilemem. Ancak Allah bilir ama bu bir terbiye metodudur ve ben terbiye edilmekteyim.”
“Hepimiz...”
“Bak, kızmalarım azaldı. Hayata, herkese, her şeye daha farklı ve daha geniş bir açıdan bakabiliyorum. Şükürler olsun! İş olayı daha farklı... Birincisi, kırk üç yılım işletmecilikle geçti. Bana ihtiyacı olanlar, beni mahiyetlerine almaya hicap ederler. Kimliğimi gizlemem de mümkün olmuyor. Yeni bir işe başlayacağım. Projeler hazır. Onu hayata geçirecek sebepler var. Onlar tavına, kıvamına gelmeden başlayamıyorum. Bu “Bekle!” işaretidir. Bekliyorum. Ne yapacak, ne yaptıracak? Çünkü O ne derse, o oluyor! Konu neydi, nereye sıçradık! Boş ver işi mişi! Biz Cemal tecellileri ve fiilleri konuşuyorduk. Devam edilmesini ister misin, sonra mı devam edelim?”
“Evet, devam edelim. “Allah neden korkutuyor bizi?” diye sormuştu kızımız. Bir soru da ben sorayım! Neden Allah korkusundan akan bir tek damla yaş cehennemi söndürüyor?”
“Kişi korku duyuyorsa, Varlığından emindir, bu bir! İkincisi, gücünün farkındadır! Bu da onun kısmen de olsa Allah’ı bildiğinin ispatıdır. Korku, koktuğunun gücü karşısında kişinin aczindendir! Allah, aczini kabul edene merhamet eder. Aman dileyene kılıç kalkmaz! Bu arada, korkudan emin olmak neler gerektiğini de bildiriyor ve onların yerine getirilebilmesi için zaman tanıyor. Çocuğu korkutmak, onun rahat ve huzuru için değil midir! Sen oğluna ve kızına, onların mutluluğu için faydalı hileler düzmüyor musun! Cenabı Allah, kendine yakın olanları korkutuyor, kendine çekmek için. Diğerleri zaten korkmadan her kötülüğü yapıyorlar! Onlar, görmek istemedikleri gözlerini, duymak istemedikleri için kulaklarını kapattıklarından, Allah, duymak isteyen ve sakınacak olan akıl sahiplerine hitap etmiş oluyor. Sakındırılanların korkuları mutlaka sevgiye dönüyor. ”
“Yok, bence bu kadar değil! Düşün hadi de!”
“Düşün... Bismillahirrahmanirrahîm... B harfi, başlı başına bir kelimedir. Hem kendisi kelimedir hem de
Bağlılık, münasebet, alakalı oluş, ait olma gibi bir fiil ile failini de bildiren üç kelime hükmündedir. Bunu yine bir sohbetimizde bu şekilde anlatmaya çalışmıştım. Buradaki fiil ve failden ne anlıyoruz? Yani başa döndük ve Alak Suresi’nde geçen Alak kelimesi ve alaka ile irtibatlandırılması besmeleye nasıl yansıyor? Bunu bir düşünelim! Bu durumda fil ve fiiilin tezahürünü şöyle anlata bilir miyiz? Enfüste, afakta, sükûn ve harekette, benden ve bu alemden her türlü fiili icat eden, işleyen Hak Teala hazretleridir.”
“Fiil de fail de... Fiillerin faili Allah... Alaka...”
“Biliyorum, itirazlar gelecek ama besmelenin B’sinin ifade ettiği mânâ ile bunu anlamazsak, hiç bir sonuca varamayız!”
“İlgi anlamına da gelir. Bir yere asılı hücre demek. Et parçası, sulka... Her fiil de Allah’ a bağlı...”
“O başka... Bilinen şey... Konu dağılmadan gidelim!”
“Onda büyür, çoğalır, gelişir ve doğar. “Ol!” emriyle...”
“Evet haklısın!”
“B gibi alak da alakadar... Hem de her şeyle alakadar.”
“Sırrı Besmele’den başlıyoruz.”
“O nedenle sadece açarken kapatırken başlarken uçlarken değil, her zaman her yerde her şeye bakınca da onu Yaratan’ın, Esirgeyip Koruyan’ın, suçumuz olsa da örteceğinin farkında olduğumuzu bildirmeli Besmele bize... Tefekkürde, dilde olmalı! B ile açıyor. Tamamını demese de...”
“Fakat gafleti bağışlamaz! Sehvi secdesi ağır olur!”
“Besmele niyetiyle “B” dese kişi, yapamayacağı yoktur, o üç esmanın birleşmesiyle...”
“Niyetten daha derin... Hah!”
“Bence İsm-i Azam Besmeledir! O kadar önemlidir ki kafamıza vura vura yüz on dört kere vardır.”
“İrfanını severim! Onu da açıklayacağım.”
“19 un da 6 katıdır. Dünya 6 günde yaratıldı. Yaratılan her şeyde hatırlanmalı! Fiillerin de başında... Yemek içmek, girmek çıkmak, yazmak çizmek... Hatta kızmakta da okunsa, öfke geçer gibime geliyor!”
“İnce ince iğnelemez olmaz değil mi! Hain adam! Aksi ihtiyar!”
“Celal Allah’a mahsus sıfatlardandır. Sakin ol!”
“Burayı iyice hazmet, hıfzet ve dikkatle dinle! Uyanık ol! Enfüste, afakta, sukûn ve harekette, benden ve bu alemden her türlü fiili icat eden, işleyen Hak Teala Hazretleri’dir. Burası çok önemli! B ile irtibatlandır. Diğerlerine sırasıyla geleceğiz ki Allah’dan neden korkmamız gerektiğini iyi anlayalım! Sıratı müstakime doğru varmanın yolu burada başlıyor. Dilersen bu konuyu biraz düşünelim! Akıllarda istifham kalmasın! Yavaş yavaş gidelim. Bence bu gün burada bırakalım bu konuyu.”
“Bu arada, suçlarımızı da O’na yükleyip, beraat etmeye bakmayalım! O zaman tehlike var! Ben ötesini anlamak istemem! Yanlış bir düşünce olur bu! Cüzi İradeyi es geçmek olur.”
“Bunları soracağını biliyorum. Onun için “Burayı iyi anlayalım ki, suçun nereye kadar bizde olduğunu ve haşa ona hiç bir suç isnat etme hakkımız olmadığını görelim! “Ben ötesini anlamak istemem. Yanlış bir düşünce olur bu! Cüzi İradeyi es geçmek olur.” diyorsun. Bu söz yanlış! Sabredersen hepsinin sırası gelir ve doğru yerlerine oturur. Peygamberimiz Hıra Mağarası’na piknik için çıkmadı. Sendeki bu soruların onda olmadığını mı sanıyorsun! Onu Hıra’ya götüren, Besmele’nin hakikâti idi. Sonra o hakikâti bulunca, Besmele zuhura çıktı. Zaten Kuran ve Sünnetullah’n tümünün şifreli kilidi Besmelenin ta kendisidir!”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ – 865