Kendinize Zaman Ayırın ve Uzuvlarınız Sizi Hissetsin
Nihayet devre mülkümüze geldik… Her tarafım orman, temiz hava, anlayacağınız yok, yok! Ne açlık varmış ne Korona, ne zalim varmış ne de bakarım yoksula… Unuttum dünyayı, kapattım medyayı… Dışarda esen var mı rüzgar yahut yağmur, seyrettim uzunca. Her anım tefekkür, nimete şükür yürüyüşler yapıyorum. Her uzvum diyor ki,” Nihayet beni hatırladın, gerçek manada bana zaman ayırmayı akıl ettin!” her gezintiden sonra hafiflemiş ve yorulmuş bir şeklide odamda ki kaplıca havuzunda sıcacık bir ortamda terliyorum. Hayaller kuruyorum. Geçmişime dönüp ne yaptım diyorum. Anlayacağız vakit hızlıca geçiyor. Bu keyifli anlardan sonra yatağa uzanıp keyif yaparak bu anı noktalıyorum.
Herkes kendi kaderini, kendi yaşadığını kaleme alıyor yahut yaşamını ona göre donatıyor. Hani bir sporcu yahut spor takımı yensin diye seyretmeye başlasam, ondan daha iyi olurum diye kızıyor ve yenildiyse kendimi boşa kahrediyorum. O oynuyor yahut oynamıyor… Kızan kızıyor ama hiç bir şey de değişmiyor. Olan bana oluyor. Neden başkaları bir şeyleri başarsın, doğruyu yaşatsın, her insan bir şeylere çaba göstererek beni mutlu etsin beklentisindeyim ki? Sonuçta keyfi yetecek ve istediği zaman oynayacak veya başarı elde edecek! Hani kağıtta vatan, millet, Sakarya yazıyor ya… O kağıtta ağıt izi yoksa, hedeflenen sonrası hızlıca soluyor! Hani solmuş ya kimin umrunda diyorum demesine ama antikayla uğraşanlar bir zaman geliyor bu yazılanı nasıl oluyorsa buluyor ve belki de büyük bedeller karşılığında bunu satarak köşeyi dönüyor. Bu olumsuz durumdan bile geçinenler var ya!
Hani uzuvlarım beni hatırladın dedi ya, başkaları ile ne kadar zaman geçirmişim, uykusuz kalmışım, dertlenmişim ki… Bu arada sağlığım bozulmuş, saçlarım ağarmış, yapmam gerekenleri bundan sonra yapmaya başlıyorum. O kadar gayret etmeme rağmen kimse doğruya yönelmiyor, doğruyu anlamıyor, kendini düzeltmiyor. Demek ki, bu gayret ve sıkıntı boşuna diyorum. Kendime bakmalıyım, kendimi yaşamalıyım, her doğruyu yaşarken de örnek olmalıyım. Bak böyle yaptımda mutluyum demeye ne gerek var ki? Ders alacak veya iz güdecek varsa baksın benim aynama, lütfen yani… Rüzgarlı bir havada yüzme biliyorum yahut akıntıya karşı direniyorum demeye ne gerek var ki? İşte biraz sonra rüzgar dinecek, pürüzsüz ve sığ bir denizde yüzeceğim. Yüzmekten keyif alıp, uzuvlarımı çalıştıracağım. Onlar işe yaradıklarını anlayarak, gücüme güç katmak varken, değil mi?
Kitaplar, kütüphaneler öyle güzel öğütlerle dolu ki… Hazıra dağ dayanmaz, benim gibilerde sıkıntı çekerek yaşamaz uzun süre. Artık siz de uzuvlarınızı çalıştırın, okuyun ve yaşayın. Hiç bir insanı dinlemeye ihtiyacınız yok. Hani bir kahve içecekseniz, hani selam verecekseniz, hani bir ormanda yürüyecekseniz… Paylaşın. Bağlantı kurmaya çalışmayın. O anı en doğal bir demmiş gibi hissedin, için ağzınıza alarak. Bu güzel ortamı anlatın birbirinize her nefesinizde. Bir insan hep aynı şeylere ihtiyaç duyar sonuçta. Neymiş ya ben çok biliyorum… Başlıyorum kitap gibi konuşmaya! Gerek var mı, işte karşıda kütüphane, gir içeri ve merak ettiğini oku…Paylaşmak istiyorsan, yaşadığını yaşayarak paylaş… Girin havuzlara, girin sıcak kaplıca şifasına… Uzuvlarınızı hissedin. Kendiniz için en doğruyu yaşayın. Böyle yaşlanın da…
Saffet Kuramaz