- 1755 Okunma
- 8 Yorum
- 11 Beğeni
BEN İNSAN
Kadriye Ablanın bir elinde kepçe, diğer eliyle de kesilmiş cilor sütü peynire çevirmek için kepçeyle birlikte kocaman kazanın içinde döndürüyordu.
Küçüğüz, kollarımız Kadriye Ablanın kolu gibi kuvvetli değil. Eli ve kepçe sıcaktan yanma noktasında ki henüz ham olan peynirin olgunlaşması için kazanın içinde. Bir iki dakika kazandaki peyniri kepçeyle döndürdükten sonra tahta tekneye alıyor. Tahta teknede peyniri sıka sıka peynir suyunun yani şırad’ının çıkması için yoğururken bir parça koparıp sıcacık sıcacık bizlere veriyor.
Sahi sıcacık olgunlaşmamış peynirin tadını bilir misiniz? Lezzeti mükemmeldir.
Bizler her anı kaydeden gözlerle merakla ve sevgiyle peynirin yapışını seyreklerken çok değil bir iki yıl sonra bizde aynı Kadriye abla gibi peynir yapacaktık.
Sonunda kesilen süt, cilor dediğimiz ham olma noktasından Kadriye Ablanın kuvvetli kollarıyla yoğura yoğura şırad kısmından arınıp olgunlaşıp peynir olmuştu. Tahtadan yapılmış bazı yerlerde külek denilen bir metreden daha uzun Gadel’e girmeden önce soğuması için kalıba konulmuş, tuzlanmıştı. Tam ambara götürürken iki yabancı heyecanla evin için girdi.
Adamlar sinirli, korkulu, endişeli el kol işaretleriyle bir şeyler anlatmaya çalışıyorlardı.
Dillerimiz uyuşmuyor, ne onlar bizi, ne de biz onları anlıyoruz.
Kapıyı işaret ettiler.
Bütün çocuklar kapıya yöneldik. Çimenlerin üstünde upuzun açılıp kapanır yelpaze gibi bir şey duruyor.
İlk defa gördüğümüz çimenlerin üstünde yığın halinde bırakılmış yelpazeye doğru koştuk. Turistler kocaman yelpazeyi açarken, biz çocuklar heyecanlı kahkalarla seyrediyoruz.
Kurşun deliklerini gördüğümüz an kahkalarımızı üzüntülü gülümsemeye bıraktık. O sırada üniversitede okuyan çat pat İngilizce bilen büyük abilerimiz alabalık tutmaktan geldiler.
Turistlerle konuşmaya başladılar
Öğrendik ki kocaman yelpaze dediğimiz yerde ölü yatan planör ’dü.
Kaçkarların doruklarından, Ortasırt Vadisini uçarak geçmek istemişlerdi.
Köyümüzün dağlarındaki otlaklarından yararlanarak hayvanları yaylada büyüten, peynir yağ satarak geçinen çobanlar vardı.
Köyümüzden olmayan bu çobanlara, muhtar sezonluk otlaklarımızı kiralar. Kira geliriyle köyün yol cami vs. ihtiyaçlarını giderirdi.
Çobanlardan biri havada uçarak vadiye inen planörü görünce yırtıcı kocaman kuş zannetmiş. Silahını kaptığı gibi kanat değdiğimiz kısımlarına ateşlemiş.
Turistler can havliyle bağırıyor.
-ben insan
-ben insan
-ben insan
Sesi duyunca çoban ateş etmeyi bırakmış.
Planörün kanatları paramparça olmuş. Vadinin henüz başlangıç noktasında yere inmişler. Çobanlar
Şaşkınlıktan uzun süre konuşamamışlar, yabancılar da.
Konuşsalar da kim kimin dilinden anlayacaktı ki!
Amerikalı turistler üzerimizden planörle geçip gideceklerken Planör’ü sırtlanıp soluğu köyümüzde aldılar.
Bize peynirini sıcak sıcak ikram eden Kadriye abla turistlere ’’yer misiniz’’ diye işaret ediyor.
Turistler hayır işareti yaptılar.
Sonra kalktılar terekten( köyün mutfak dolabı ) bardak aldılar. Şırat suyunu işaret ederek isteyip, sıcak sıcak şırat suyunu içtiler.
O akşam turistleri bizim evde misafir ettik.
Ertesi gün muhtar magirusla (yayladaki dolmuşumuzun adıdır ve ben büyüyene kadar bütün dolmuşlara magirus dedim :) :) turistleri merkeze Rize/Pazar ilçesine gönderdi.
Aradan yıllar geçti ama ne zaman kocaman bir kuş görsek aramızda espridir
-Ben insan
-Ben insan, der kahkahalarla gülümseriz.
Her şeyden önce insan kalabilmek ümidi ile...
Ümmühan YILDIZ
YORUMLAR
İçten ve sıcacık bir yüreğin eşliğinde bizler de konuk olduk o güzel yüreğin yaşadığı ve yaşattığı dünyaya.
Hasret.
Sevgi.
Umut.
Mutluluk.
İnsana dair her duygu.
İnsan kalmak çok olası ve kolay üstelik lakin zoru seçenler var insanlığı yok sayan erdemlerini yitiren.
Mis gibi kokusu tadı ne güzeldir kim bilir o peynirin bir de insan paylaştı mı bölüştü mü rızkını.
Sevgimle kıymetli arkadaşım canım şairem.
Çok güzel bir anı Ümmüm.
Benden sonra Amerikalı Avrupalı, İsrailli turistler çok geldi geçti o dağları gezmeye. Eskiden kul-kuş yoktu oralarda. Sadece yaylacılar ve çobanlıkları yapacak yaylacıların torunları, küçük çocuklar ya da onlara yardımcı genç kızlar.Üç ay kimseyi görmezdik. Bir de ot ayında yani Ağustosda ot biçmeye 15 günlüğüne gelip dönen evin delikanlıları, büyükleri adım atardı. Eskiden 3 saat yayan yürür yaylaya çıkardı. Şimdiyse 1 saatte yayladayız.
Ondandır şimdilerde mesire yerine çevrilmiş günlük turlar ve gezmeler düzenleniyor. Nerden nereye..
''Ben İnsan'' sözü, insan olmanın erdemlerini bana hatırlattı. İnsan her bir şeyden üstün varlık, doldurduğu mekanda insanla değerleniyor.
Yüreğine bin selam ile kaleminle beraber o ışıldayan gözlerinden öpüyorum...
Ümmühan Yıldız
O günlerde genç kız sendin, elini tutan o yanından ayrılmayan küçük çocuk bendim.
Aylarca annemizi babamızı göremezdik birbirimize sarılırdık.
Türkiye’de okuma yazma eğitimli insanlar yokken o dağlardan babamın evinden; okutmak/ okumak için sonuna kadar mücadele eden mimarlar, mühendisler, doktorlar, iş adamları yetişti.
Bugün, dünün tadına varabilmemiz insan olmakla eş değer.
Seni çok değil kocaman seviyorum
Bu olağanüstü olayı anlatırken çocuk olma coşkusunu o an yenide yaşıyor gibiydin.
Çünkü çocukluğunu hayatın boyunca mutlu tutmuşsun; tutmaya devam ediyorsun.
Sevgin ve coşkun hangi yaşta olursanız olun tükenmez...
Sevgiyle
Ümmühan Yıldız
Ağustos’uz son haftası ofisin arka bahçesinde kahvaltı yapıyoruz yüzümü gökyüzüne kaldırdım gökte kuşlar, kuşlar, kuşlar… Göç mevsimi
Kalp atışlarımın kalbimde, soluğum yüzümdeydi, çığlık çığlığa fotoğraf çekerken nasıl heyecanlıydım
Abim saygımla