- 623 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
PORTAKAL KABUĞU
Duvarları alçılı, çamurdan kirlenmiş beyaz renkli taş evin penceresine yağmur damlaları vuruyordu. Bazen şiddetlenen bazen ise sessizleşen damlaların getirdiği huzurlu koku evin içerisine dolsa da çivi gibi soğuğu camlar tutamıyor evin içine geçiriyordu. Odanın iyice soğuduğunu fark edince çekyattan kalktı, yeleğini ilikledi, terliğini giydi. Hava sweatshirt üstüne yün örgü yelek giymiş olmasına rağmen soğuktu. Parke desenli yer kaplamasının üstünde bir kilim vardı. Sobanın yanındaki odunlardan yeteceği kadarını alıp kapağı açtı, içine attı. Kibriti yakıp alev ile odunları kavuşturduktan sonra kapağı kapattı. Sehpadaki meyve tabağına uzanıp orta boylarda portakalı aldı, soydu ve kabuğunu kuzinenin üstüne dağıttı. Portakala bir bıçak darbesi atıp ikiye kestikten sonra yarısını yedi, yarısını ise kendi yarısına bırakmak üzere tabağa geri koydu. Açık olan ve kulağını oldukça rahatsız eden televizyonu naylona sarılmış kumanda ile kapattı ardından kumandayı yerdeki minderlerden birine fırlattı "Görüşünüz batsın, bağırıp çağırmaktan öteye gitmiyorsunuz" . O an gök gürledi, korkuyla yerinde sıçradı, kalbi güm güm atıyor dindiremiyordu. İki kara gözünden yaşlar süzülmeye başladığında "Allah hiç bizden taraf olmadı ki..." diye mırıldandı. Sanki sesi duyulmuş da gökler iyice sinirlenmiş gibi yağmur fırtınaya dönüştü, gürültüsünden camlar titrer oldu. Gök kudretiyle gürlüyor hava bir aydınlanıp bir sönüyordu. Çekyatın bir köşesine iyice sinip dizlerini kendine çekti. Duvarlar akrilikten yapılmış bir iki tablo ile süslenmişti. Ayrıca bir tarafta Şahmeran diğer tarafta Fatma’nın Eli çerçeveliydi. Konsol görevi gören plastik masada bir dua tablosu, odanın kapısının üstünde de hemen hemen bir urub çapında nazar boncuğu vardı. Elektrik prizlerinden biri sökük, sarkıyordu. Bu ufak göçmen evi, içinde yaşayan bile yıkılacak sansa da dimdik duruyor fırtınayı en iyi şekilde idare ediyordu.
Çelik kapının kilit sesi evde yankılandı, sonra bir dolap kapağı sesi ve yavaş adımlar... Sesler arka odaya kadar gitti ve kapısının kapatılmasıyla son buldu. Çok kısa zaman sonra ise tekrar kapı açıldı ve adımlar bu sefer öncekine nazaran daha hızlıydı. Gök gürlediğinde ise oğlan koşmaya başladı. Portakal kabuğu kokusunun yayıldığı sıcacık odaya daldı, daldığı gibi çekyata atlayıp korkudan sinmiş kızı kolları arasına aldı, başını okşadı; birinden korur gibi sarıp sarmaladı. Kız biraz geçtikten sonra başını kaldırıp pencereye baktı. Oğlan da kızın başına bir öpücük kondurup aynı yöne yöneltti bakışlarını "Yine ne yaptın da Allah kızdı Hisan?". Kız gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı "Bu sefer hiçbir şey yapmadım Gülberg, yemin ederim...".
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.