Ağlama Reyhan
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Derler ya, her öykünün bir yazılış hikayesi vardır sevgili okur. Benim bu öyküyü yazmamın nedeni ise, eski notlarımdan aldığım ilhamdır. Geçirdiğimiz bu korona günleri, yıllar önce yazmaya çalıştığım denemelerimi gözden geçirmemi sağladı. Bana koronavirüsünün faydası bu oldu.
***
Öğlen saatleriydi. Hava da oldukça sıcaktı. Pencereden baktığımda yine Reyhan’ın merdiven basamağında oturduğunu gördüm. Başını öne eğmişti. Örgülü sarı saçları sağı ve solundan ayaklarına kadar düşüyordu. Bir süre baktıktan sonra, anneme, dışarıya çıkacağımı söyledim. Annem “Neden kızım?” diye sorduysa da, cevap vermeden dışarıya fırlamıştım bile. Arkamdan annemin ”Alev! Kızım, ne oldu yine?” diyen sesini duyuyordum.
Taştan yapılmış müstakil evimizin ön bahçesinden koşar adımlarla Reyhan’ın yanına geldim. Hafiften kaldırdı başını ve bana baktı, ama ani bir hareketle gözlerini kaçırdı benden. Oturdum yanına. “Reyhan iyi misin” diye sordum. Reyhan burnunu çekerek, “Yine dövdü bizi” dedi. Sarıldım arkadaşıma. Sessiz sessiz hıçkırıyordu. Daha sıkı sarıldım. İçinde tuttuğu sesi isyana dönüştü. Sağıma soluma baktım. Kimse duymamalıydı.
- Hadi kalk bize gidelim. Komşular ağladığını görmesin. Yine bir sürü laf söylerler, dedim.
- Hayır, olmaz! Annemi yalnız bırakamam (boğuktu sesi). Bizi uyutmadı. Gece kapı dışarı etti beni, Allah’ın belası. Annemi çok dövdü. Beni dövsün; ona razıyım, valla razıyım, ama annemin ne suçu var, ha!
Reyhan bir yandan ağlıyor bir yandan da eteğinin ucuyla akan burnunu siliyordu. Arada bir başını sol tarafa çevirip ilerideki sokakta kimsenin durup bizi dikizleyip dikizlemediğini kontrol ediyordu.
Babam, Reyhanlar bizim mahalleye taşındığında; karşısına bizi oturtmuş, ciddi ciddi nasihat etmişti:
“Bu adam, beş para etmeyen, aylağın tekidir. Ne aile bilir, ne de çocuk terbiyesi. Ona göre! Herkes bununla dalga geçiyor. Bu aileden uzak durun.” Ben, annem ve kardeşlerim, babamın ağzından çıkan her sözcüğü beynimize kazınıyor gibi dinliyorduk.
Yine annemin “Aleeev” diyen sesini duydum. Reyhan’a “Hadi gel! Gel bize gidelim... Sen yedin mi bir şey?” diye sordum. Reyhan başını sağa sola sallamakla yetindi. Kalktım yerimden. “Gidecek misin?” diye sordu. Eve doğru koşarken “Bekle geliyorum” dedim.
Dış kapıda bekleyen annem çatık kaşlarıyla karşıladı beni. “Kızım sen yine mi oraya gittin. Biz ne konuşmuştuk? Baban duysa gebertir seni, anladın mı, gebertir” dedi. Annem kelimeleri özellikle vurgulayarak konuşuyordu. Sesinde hem endişe hem de çaresizlik sezinliyordum. Bir şey söylememe fırsat vermeden kolumdan tutup içeriye çekti beni. “Ama anne, o ayyaş herif yine dövmüş onları. Reyhan çok üzgün... Kolundan tutup gece dışarıya atmış” dedim. Sesim titriyordu ve ‘zırlamamak’ için zor tutuyordum kendimi.
Karşımda put gibi durmuş beni izliyordu annem. Kollarını göğsünde kavuşturmuştu “Yaaa! Yine içmiştir” dedi.
“Evet, anne” dedim. Annem, derin bir iç çektikten sonra, ileri geri gidip gelmeye başladı koridorda. Ben enerjimi yitirmiş ve sandalyeye çökmüştüm. Her zaman mantıklı olan annemin akıllıca bir şey söylemesini bekliyordum. Bir iki voltadan sonra önümde durdu. Gözlerim önümde duran annemin ayaklarındaki mor çiçekli terliklere takılı kaldı.
- Bak kızım! Babanın ne dediğini çok iyi biliyorsun. Bu ailenin sorunlarına karışamayız. Sonra biz suçlu oluruz, anladın mı? Başımıza bela mı alalım, ha! Bu adam deli! Bunu bütün mahalle biliyor! Şimdi biz ne yapalım, halla halla! diyerek kestirip attı annem.
Başımı kaldırdım, anneme dik dik baktım. Karşılıklı bakıştık. Ağlıyordum. Annem eğilip saçlarımı okşadı. “Güzel kızım, rezil mi edelim kendimizi. Sen söyle!” dedi. Ben anneme yalvarır bir masumiyetle bakmış olmalıyım ki, “Tamam kızım! Git! Otur yanında. Söyle, gelsin yemek yesin. Ama sakın bunu baban duymasın, tamam mı, duymasın” dedi.
Reyhan’ın babasının agresif olduğunu ve şiddet uyguladığını bütün mahalle biliyordu. Biz en yakın komşuları olarak, gece bağırıp çağırmalara çok tanık oluyorduk. Reyhan ve kardeşlerini babamdan gizli eve alırdık. Reyhan, ablamla paylaştığım pirinç karyolada büzüşerek yastıksız yatardı. Babam, şafak sökmeden işe gittiği için, evde gizlediğimiz komşu çocuklarını görmezdi. Bu durumlarda annem kahvaltıyı özenerek hazırlardı. Adeta, bu çocukların iyi beslenmesini ve mutlu olmasını sağlamaya çalışırdı.
***
Reyhan’ın babası kısa boylu, zayıf ve bakımsız bir adamdı. Sırtında hep rengi solmuş gri ceketini taşırdı. Yürürken başı hep öne eğik olurdu. Şehir merkezinde bir kahvehane işletiyordu. Reyhan’ın anlattığına göre ‘rakıcıydı’. Hiçbir zaman alışveriş yapmaz ve sadece çalışırdı. ‘Zavallı’ bir adamdı. Biz onun eve gelişini görmezdik. Bazen (öğleden sonraları) hızlı adımlarla evden gidişini görürdük. Utanıyor muydu acaba?
***
Reyhan’la aynı yaştaydık. Ben ortaokul ikinci sınıfa; Reyhan ise kız sanat okuluna gidiyordu. Reyhan’ın dikiş nakış gibi el sanatına büyük bir ilgisi olduğu gibi, çok yaratıcıydı da. Yaptığı her işi çok konsantre ve odaklanarak yapıyordu. Arkadaşımın bütün sırlarını bir tek ben bilirdim! Lisede okuyan bir çocuğa aşık olduğunu; onunla gizli gizli buluştuğunu bana anlattığında, kıkır kıkır gülerdik hep. Sevgilisini anlatırken heyecanlanırdı Reyhan ve yeşil gözleri ışıl ışıl ışıldardı.
***
Dakikalar geçmişti, ama biz hâlâ merdiven basamağında oturmaya devam ediyorduk.
“Kız Reyhan! Baban biliyor mu” diye sordum. Reyhan elimi sıkarak “Evet, biliyor” dedi. İlk kez bana çevirdi başını ve o yaşlı gözleriyle gülümsedi uzun uzun.. Tebessüm nasıl da yakışıyordu bu kıza... Eliyle gözlerini sildi. Burnunu çektikten sonra “Hüseyin’e diyeceğim beni kaçırsın. Annemi de yanıma alacağım. Ben yeminimi ettim, Alev. Artık başka çaresi yok” dedi. Burnunu yine sildikten sonra "söz ver bana! uçan kuşa bile fısıldamak yopk!" dedi. Ben sustum. Gözlerimi ondan ayırmadan sustum. Dilim tutulmuş gibiydi.
Aniden ‘cıııırrr’ diye açılan kapı sesinin ardından Reyhan’ın babasının “Gir içeri bakayım!” diyen sesini duyduk. Reyhan irkilerek kalktı yerinden. Çabucak merdivenden yukarıya çıktı. Ben de dehşetle eve doğru koştum. Dış kapının girişinde beni bekleyen annemin büyümüş gözleri ve suskunluğu daha da ürpertmişti beni...
Evet, Reyhan ile yollarımız daha liseye başlamadan ayrılmıştı. O, evlenip mutlu bir yuva kurmak için uğraşırken, ben de dünyayı haksızlıklardan kurtarmak için "mücadele"nin yolunu tutmuştum. Yıllar sonra duydum: Reyhan aşık olduğu Hüseyin ile evlenmiş ve mutlu bir aile hayatı yaşıyordu. Doğup büyüdüğü güzel şehrinden de hiç ayrılmamıştı.
Peki, annesine ne olmuştu?
Heidi Korkmaz 9/1- Ocak 2020 Sthlm
YORUMLAR
şiddetli geçimsizliklerde, aile içi meselelerde konu komşu bunu duyup bildiği ve rahatsız olduğu halde genelde bu kavgalı-dayaklı gürültülere kulaklarını tıkayıp kapılarını örterler... 'aile meselesi, başımız ağırmasın, bize bulaşmasınlar' ve bunun gibi nedenlerle alışılagelmiş ve benimsenmiş acıklı bir sahneyi sessizce oynayıp kabullenir durumu apartman sakinleri...aralarında bir şekilde anlaştıkları sessizlik ve gizlilik yemini gibidir bu körlük ve dilsizlik...
Reyhan mutluluğa kavuşmuş güzel ama herkes o şansı yakalamayabilir de...çok daha kötü şeyler de başına gelebilir insanın...duyuyoruz bu aile facialarını...
evet ben de merak ettim anneyi, Reyhan yanına alabildi mi? Babanın tutumunu ve sonrasını da düşünmedim değil...
Tüya
Duyarlı bakan, irdeleyen yorumunuz için teşekkür ederim, sağolun.
Sevgi ve selamlarımla.
Tüya
Çokça saygılar, sevgiler,
Kalın sağlıcakla.