- 604 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
858 - MÜŞAHEDE
Onur BİLGE
“Biliyor musun, Allah âşığı olanlar sohbetten mahrum kalırlarsa, cehennemdeymiş gibi ızdırap çekerler. Ta baştan söylemiştim, sonra defalarca tekrarladım, bu bir gönül işidir. Aşkla başlar aşkla biter. Gönül ancak aşkla beslenirse güçlenir, gürleşir, cihana dal budak salar. Aksi halde zavallıdır, hiçtir.” Diye nutuk çekmeye başladı Sadullah Bey. Dede hiç bozuntuya vermedi. Her zamanki gibi sıradan biriymişcesine:
“Sendeki Allah aşkı sana da yeter, bana da...” dedi. Sanki onda Allah aşkı yokmuş gibi... Akıllı ve kurnaz adam hemen durumu fark etti ve onu da kendisine eşitledi:
“İnşallah zannın gibi olur! Düşünsene iki deniz birleşince ne olur! Gönüller de böyledir. Müminler kalp kalbe geldiklerinde gönülleri birbirine karışır, gönlün kime ait olduğu seçilmez olur. Çünkü o gönülleri Allah aşkı kaplamıştır. Orada sen ben yok, sadece O, O’nun varlığıyla yeniden dirilip hayat bulan ve O’nun gök kubbesi altında kendinden başkasının bilmediği salihler zümresi vardır. Cümlemizi o zümreye dahil eylesin!”
“Amin! İnşallah!”
“Görüyorum ki etrafın çok kalabalık... Tenhalaşalım! Beşeri ilişkilerini yavaş yavaş elemeye başla, ayrık otlarını temizle, kalbini mümkün olduğunca gayriyetten arındır, insanlarla zaruret miktarı ilişkin olsun. Artık ayniyete dönme zamanın yaklaşıyor. Bu zamanlar çok değerli... Boşuna heba olup gitmesin! Şiirlerini, insanlarının beğenmesi için yazma! Allah sevip ödüllendirsin!
Allah için yazılanlar, beşer için yazılanların fevkinde olsun! Hatta “Yaz!” emrini, akıldan değil de doğrudan, gönülden alma yollarını ara! Bunları tavsiye etmek edepsizliktir, biliyorum. Zaten zaman zaman o kaynağa kendiliğinden ulaşıyorsun, çok değerli şiirler çıkıyor kaleminden. Söz olsun, yazı olsun ya nefisten, ya ruhtan gelir. Ehil olanlar o geliş yerini çok net bilirler. Onların gözünden kaçmaz ama gereksiz müdahalede bulunmazlar.”
Dede öğrenci oldu, o da öğretmen... Sadullah Bey belki dişe dokunacak bir şey söyleyecekti. Onun için onu engellemedi Define. Laf dokundurmadan da edemedi. Yumuşak ve alçak bir sesle sakin sakin:
“Gerekmiş ki müdahalede bulunmak zorunda kalmışsın! Eksik olma! Sağ ol! Var ol!” dedi. O ise aynı tarzda devam ediyordu:
“Ancak derdi olan deva arar. En büyük dert de insanın yaratıcısından uzak kalıp yaratılanlara şirin görünme gayretidir.
"İşit Niyazi’nin sözün
Bir nesne örtmez Hak yüzün
Haktan ayan bir nesne yok
Gözsüzlere pinhân imiş"
Allah: "Bu dünyada âmâ olan ahirette de âmâ olacak!" diyor. Öbür dünyada âmâ olmamak için bu dünyada gözlerimizi açıp şahadet edenlerden olmalıyız.
"Allah’a vasıl olanların çoğu ibadetle vasıl olmadılar ama ibadetsiz de değillerdi." derler.
O’nu her zaman, her yerde aramalıyız. Çünkü onun kuşatmadığı bir nesne yok! İsimleriyle, sıfatlarıyla aşikar... Ancak kendi Zat’nı perdelemiş. Gözlerden gizlemiş. O, kâinat aynasında kendini seyretmekte... Göz, onun gözü olursa, arada perde mi kalır!”
“Ne kadar faydalanıyorum ilminden! Derviş kayığa binmiş "Ne iyi ki hem oturuyor hem gidiyorum!" diyormuş. Ben de sayende hem oturuyor hem de gidiyorum. Sana minnettarım arkadaşım. Ne kadar teşekkür etsem az gelir!”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 858
YORUMLAR
“Görüyorum ki etrafın çok kalabalık... Tenhalaşalım! Beşeri ilişkilerini yavaş yavaş elemeye başla, ayrık otlarını temizle, kalbini mümkün olduğunca gayriyetten arındır, insanlarla zaruret miktarı ilişkin olsun. Artık ayniyete dönme zamanın yaklaşıyor. Bu zamanlar çok değerli... Boşuna heba olup gitmesin! Şiirlerini, insanlarının beğenmesi için yazma! Allah sevip ödüllendirsin!
ne kadar faydalanıyorum ilminden. ne kadar teşekkür etsem azdır.