- 709 Okunma
- 5 Yorum
- 5 Beğeni
TÜRKÇE KİMLİĞİMİZİN CAN DAMARIDIR
TÜRKÇE KİMLİĞİMİZİN CAN DAMARIDIR
Yaşlı bir Alman şairi olan dostum Bay Rheinhagens, Türkçe bilmemesine rağmen bir gün bana, bir Türkçe mektup gösterdi. Dedi ki; “Sizce bu mektubu hangi okul mezunu yazmış olabilir?”
Nasreddin Hoca usulü mektubu evirdim çevirdim. Ne diyeceğimi şaşırdım. Mektubun yazılışına yazım hatalarına bakarak; bunu yazanın ilkokul üçüncü sınıfı bitirmiş birisi olabileceğine karar verdim. Tam ağzımı açıp üç diyecekken; bir de benden deyip;
“Bu mektubu yazan, ilkokul dördüncü sınıf öğrencisi olabilir.”
Bay Rheinhagens yüzünü buruşturdu ve mektubu yazanın isminin üzerini kapattığı yeri açtı.
Bu sefer hayretler içinde kalma sırası bendeydi... Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Mektubu ne yazık ki bir “doçent” yazmıştı. Artık sesim boğazımda düğüm düğüm oldu. Bay Rheinhagens gözlerini bana dikerek tane tane;
“Halil, işte siz bu yüzden kalkınamıyorsunuz: Çünkü, anadilinize saygınız yok! Anadiline saygısı olmayan toplumlar kalkınamaz!” dedi.
Okullarımızdaki en garip derslerden birisi sanki Türkçe ve Türkçe Dilbilgisi Dersleridir.
Halk da bu konuda oldukça duyarsızdır. Toplum sosyal konular da,ya da inanç mevzularını dil ve kimlik ile karıştırdığı için “Türkçe - Türklük” deyince; kimisi faşistlikle itham eder, kimisi hümanistim diye geçinir, kimisi de solculukla övünür.
Bunların ne alakası var? dediğim zaman; öyle ilginç cevaplar aldım ki, hepsi de tutarsız ve ana mevzudan çok uzaktır.
Sözüm ona dindar geçinen birisine “Türkçe” deyince;
“Bırak yahu! Allah bize öbür dünyada Türkçe mi soracak?” şaşırdım kaldım. Türkçeyi de, Arapçayı da, Almancayı da, her hangi bir dili de yaratan Allah değil mi? Allah yarattığı her dili bilemez mi? Bu tip insanlar Türk olmalarına rağmen Türkçeyi hor görüp Arapçayı baş taçı etmeleri ne kadar gülünçtür.
Aynı şeyi, hayata sadece kendi ideolojilerinden bakanlar; yani sözüm ona sol kesimdeki durum; Türkçe konusundaki davranışları, yukarıdaki anlattığım hatıramda geçen olaydan farklı değildir.
Dili olana millet denir. Millet olanlardan -lı ekli olarak anılanlar ırk olarak mutlaka bir başka millete bağlıdırlar. Mesela Arjantinli, Meksikalı, Mısırlı, Brezilyalı denenlerin dilleri İspanyolca, Arapça ve Portekizcedir. Bütün İspanyolca konuşan milletlere “Latin”, bütün Arapça konuşanlara da Arap denir.
Bir de emperyalist ve sömürgecilerin zorla yerleştirdiği resmi diller vardır. Bu gün her İspanyolca, İngilizce, Fransızca konuşup yazan Afrikalılar, Amerikalılar aslında İspanyol, İngiliz ve Fransız değildir.
“Türkiyeli” diye kimlik yakıştıran solcu ve siyasal İslamcıların; Türkü, anadili olan bir millet olarak görmek istememelerinden gelir. Türk Milletinin anadili vardır; o da, Türkçedir. Onun için Türkiyeli diyemeyiz. Suriyeli diyebilirsiniz ama dil ve millet olarak Araptır ve Arapça konuşur.
Bir satır da olsa, yeni iletişim araçlarında güzel Türkçemizi zayıflatan, zarar veren ve yazım hatalarıyla dolu yazmamalıyız. Türkçeyi doğru öğrenip güzel konuşmak demek; Türk Kimliğini yaşatıp Türk Kültürünü gelecek kuşaklara sağlıklı aktarmak demektir.
Türkçe konusunda gayet duyarlı olup onu yaşatmalıyız. İnanış biçimlerine veya siyasi tercihlerine bakmadan Türkçeyi doğru ve yerinde kullanıp eser veren yazar, şair ve bilim adamları bizim için, Türkçemiz için, Türk Edebiyatı ve Kültürü için değerlidir; hangi görüş ve inanıştan olurlarsa olsunlar; onlar, sanki Türkün yıldızlarıdır.
Dil varsa millet olur. Millet dilini doğru ve güzel öğrenirse birbirini çok iyi anlar. Birbirini çok iyi anlayanlar, anlaşanlar, anlatanlar birleşince hür ve bağımsızlık arzusuyla devletini kurar. Dil yaşarsa millet de, devlet de yaşar, kültür ve medeniyetini geliştirip insanlık aleminde olumlu ve onurlu olarak yerini alır.
Umarım anadilini çok iyi bilenler kendi kültür ve medeniyetini başka milletlere de göğsü kabararak anlatıp paylaşabilir. Anadili insanın kimliğidir: bütün insanlar kimlikli olan ve kültür dağarcığında öz medeniyetinin ikramı olanları severler.
Türkçe, hem yayıldığı coğrafya bakımından, hem de tarihi derinliği ile dünyanın en eski ve köklü dillerindendir. Türkçeyi yaşatmak onu doğru öğrenip güzel kullanıp eser vermekten geçer.
Türkçeyi, Dilbilgisi ve Yazım Kurallarına uygun olarak kullanmak; onu, geleceğe sağlıklı bir tarza nakletmektir. Güzel ve doğru şekilde Türkçeyi yazıp konuşarak gelecek kuşaklara aktarmak en öncelikli görevimizdir.
Halil GÜLEL
Düsseldorf / 19.07.2020
YORUMLAR
Tebrikler üstadım...Çok güzel ve anlamlı bir yazı...Milletleri yaratan Allahtır...Yaradan milletlerin kendilerini ifade etmeleri için bir dil vermiştir,yada zaman içerisinde bir dil gelişmiştir ve Rabbim buna müsaade etmiştir...Biz "TÜRKÜZ TÜRKÜ ÇAĞIRIRIZ"...Kendi dilimizle kendimizi ifade etmek ve bilinmek isteriz... Dilsiz millet olmaz...
Doyasıya okudum...
Kurban Bayram ziyâfeti gibi doydum...
Çok teşekkür ederim; Ressam, Şair ve Türkçe Dil Bilimci, Halil Gülel ustam...
Memleketin her iline ve her ilçesine Sizin gibi Bayrak İnsanlar lâzım... susan değil, konuşan ve aydınlatan İnsanlar.
Olancasını da "Şehir Kulüpleri" adı altında tek binaya tıkıyorlar ki; vatandaşla yüz- göz olup iki kelime öğrenmesinler...
Bütün dünyada bu amaç için kurulmuşlar imiş.
Bu düşünce bana ait değil; işin kökünden haberi olan bir dost idi, rahmetli oldu(A. U.).
Saygımla Selâm ederim.
kadiryeter61 Kadir Yeter. 21.7.2021 Çarşamba. TRABZON.
Halil bey merhabalar. Bu güzel yazınızın altına ben de imzamı atıyorum.
Alman şair arkadaşınız çok güzel özetlemiş. Ağzına sağlık.
Nasıl bir komplekstir hiç anlayamam; adamın ağzı Türkçe konuşuyor ama Türklüğünü inkar ediyor. Türkçe konuşmayı zul kabul ediyor. Özellikle siyasal İslamcılar burada bence şirke düşüyorlar. Çünkü Allah insanları farklı farklı milletler halinde yaratmış. Hepsinin ayrı dilleri var. Allah isteseydi yer yüzünde tek dili olan bir insanlık yaratabilirdi.
Hoca Ahmet Yesevi "Türklük kaderim, İslamiyet tercihim" diyor. İşte her şey bu cümlede var. Allah bizi böyle yaratmışsa bunu kabullenmemek Allah'a karşı gelmektir. (Tövbe haşa)
Yaşadığım bir olayı fırsat buldukça anlatıyorum. İzniniz olursa burada da anlatayım:
92-93 yıllarında Ankara'da bir kooperatifte şantiye şefi olarak çalışıyordum. Kooperatif üyelerinin birer hissesi var, zar zor ödüyorlar. Avustralya'da çalışan Adil Hoca diye birinin ise 3 hissesi var. Rahat ödüyor. Durumu çok iyi.
Adil Hoca zinhar Türklüğü kabul etmiyor.
Kooperatif başkanı Celal Bey ile sürekli tartışıyorlar. Adil Hocanın 3 kızı varmış. Celal bey de biliyormuş.
Celal bey "Adil Hoca sana bir şey soracağım" dedi.
Adil Hoca "Buyur sor" diye karşılık verdi.
"Senin 3 tane kızın var. Allah bağışlasın. Allah bahtlarını açık etsin. Kızlarından birine 2 tane genç talipli var. İkisi de okumuş, üniversite mezunu. İşleri güçleri iyi. Durumları iyi. İkisi de eşit düzeyde. Yalnız bu gençlerden biri zenci, biri Türk. Kızını hangisine verirsin..?"
Adil Hoca hiç düşünmedi "Canım tabii ki Türk'e veririm" dedi.
Celal bey gülümsedi. "N'oldu Adil Hoca, iş kendine gelince kızını Türk'e verdin!!!???"
Adil Hoca mosmor oldu. Çekti gitti. Bir daha Celal beyle tartışmadı.
Sağlıklı günler.
Yazı için teşekkürler.
İyi bayramlar.
Ankara'dan selamlar.
Suat Zobu tarafından 19.7.2021 14:14:01 zamanında düzenlenmiştir.
Hocam saygışar; Allah razı olsun. Eksiklerimiz olabilir. Ancak hiç değilse tereddüt ettiğimizde telefon açıp bir Türkçe öğretmenine soruyoruz. Mümkün olduğunca dikkat etmeye çalışıyoruz. Haliyle Türkçe denildiğinde tüylerimi diken diken oluyor ama ne yazık ki burada ne Türkçe var ne de imla kuralı. Her önüne gelenin şiir yazdığı bir ortamda dilimiz katlediliyor. Mısra başlıkları bile küçük harf ve tabii ki bu olumsuzluk insanın içini acıtıyor ve ruhu tırmalıyor. Hassasiyetiniz için binlerce teşekkürler. Bayramınız kutlu olsun. Kalemize sağlık.