- 986 Okunma
- 5 Yorum
- 4 Beğeni
TUHFE
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yazmanın bâhusus kalemle kelâmı sırdaş etmenin yüreğe iyi gelen bir yanı var. Îtirafnâme gibi belki yâhut gölgesini ışığa verip endâzesi kaçmadan kendini O’nun penceresinden seyretmeye benziyor.
Her ne kadar kalem tutanın elindeyse de tutturanın kuvvetiyle hareket kabiliyeti kazanır ve kelâmının tercümânı olur. Zevâli olan bir elçi yazılıp söylenilenle ne değer ve pâye alacak .
Bu sahifelerde ara sıra sizlere bahis konusu ettiğimin gerçek kişilerle bir alakası yoktur. Filhakîka gerçek olamayacak kadar hakikattirler.
Geçen zaman değil ki ,insanın kendisi geçip gitmekte .
Bu gidişte geçip gittigi yerlerden alış veriş yaptığı gönüllerden hissedar olduklarıyla yeniden ayrı ayrı ruhu şekillenmeye meyletmekte.Görmedigini görmekte duymadığını işitmekte.Bir ateş ki hem tütmekte hem de küllenmekte .İnsan iki ileri bir geri ukbâ ile dünya arasında vakit tüketmekte.
Sermayesi aşk olandan başka her bir fert bu yaşayışta kâr etmekte.Âşıkların zararı ise ülfette.
Aşkı başka kimlerin aynasında görüyor nasıl tek bir güle nisbet ederek bütün bahçeyi zabtu rabt altına alıyordu bilinmez lâkin ebedî solmaz yegâne çiçekler bu hakikat bahçesinin gönül demetleri arasından çıkacaktır .
Kendini gammazlamak icin onsekizbin âlemi ortalığa saçıvermesi ve milyarların içinde seni eşref-i mahlûkat seçmesi taaccub edilecek muazzam bir şey .
Nerede görülmüş ki ayna göstersin kendini kendisine .Işte vuslattaki firkat ve hicranın gerçek sebebi budur .Arayanın aramadan bulamaması bulanın bulduğunun aradığı olmaması ve aradıkça kaybetmek yoldaki işaretleri Her birisi malu hülya belki birer vehim yahut sıdkından şüphe duyulmuş birer rüya .Yok hayır ! Gercek olamayacak bir hakikat olmalı görüntüler yahut yakaza.
Insan nasıl olur da kendisi gibi cismaniyyetten müteşekkil bir fâniye kutsî mânâların ve hasene isimlerin cemil sıfatlarıyla müteşekkil bir ben-i âdeme böylesine ulvî hislerle bağlanabilir ?Kendisine gösterilmeyeni bir başkası onun gözleriyle kendine nasıl gösterebilir? İnsanın havsalasını ruhunun derinliklerine kadar zorlayan bir keşmekeş bu .
Hiçbir iyiliğin altında kalmayıp kötülüğün enkazından yara bere içinde de olsa çıkmayı başaran bendeniz şimdi bu teslimiyet denizinin kıyısına üç ayaklı bir tabure çekmiş gönlümü onun üç parçalı eteğinin altına sermiş tevekkül çomağıyla bu alemin kumlarını deşeliyorum. Sanki arayanın bulamadığı o iksiri her bir kum tanesinin altında bulacakmışcasına heyecanla .
O çektikçe uzaklaşan ben, o kaçtıkça yaklaşan yine ben Ikisi arasında olup bitenleri soyleyebilecek ruh izinden başka ne bir emâre ne de gelip gecen herkesten sorulsa da bulunmayacak bir nişâne var. Sanki yokluğa karışmış varlık ve unutulsun diye hatırlatılmış isimlerden ibaretler .
Çakmak gibi nazarı varsa da içinde ateş gibi yanmaklığa namzet bir parcacık olmayan tutuşamazdı. Bakanlar arasında göreni yok muydu elbette vardı vardı ama gören de gördüğünü sır kabıyla örtmekle mükellef oluyordu.
Sözlerinin her biri gönüllere derc edilmiş bilinmeyen okyanusların derinliklerinden binbir zahmetle çıkartılmış inci mercanlar gibi hâiz-i kıymettiler.
Göz nurum gönül sevincim uzağı yakın eden pusulam sönmeyen hârım .Ey sen benim gönül harmanım. Bu dönencede aşk bir pilin uçları gibi birbirini çeker de çeker .Sen uzak sanırsın ama O birbirine iter de iter... Söylemek meramıma yetmez ki diyeyim .En iyisi yine örtüme bürünüp sükût edeyim.
Olmadan ney gibi Şems çekmedi Mevlânâ’yı
Sıyırmadan gömleği göstermedi mânâyı
Yaktılar yakıldılar her yerden kovuldular
Eteğine serdi Mevlâ cümle cihanârâyı
Câhide
YORUMLAR
Manidar, derin yürüyüş var ışığınla beraber.
Yazıyı okuyunca aklıma bir kıta geldi...
''Şem’a yanan pervâneler,
Gelsin beraber yanalım
Aşka düşen divâneler,
Gelsin beraber yanalım''
Beraber yanalım arkadaşım....
S'özde ve yazmada güzel kaleminden, yüreğinden öpüyor, nicelerine diliyor, gönülden kutluyorum.