Bir sabah Bay Bonzo
, üstünde müthiş bir ağırlıkla uyandı. Gözlerini güçlükle açtığında, bacaklar görüyordu. Pantolonla, eşofmanla kapanmış, eteklerden sarkmış bacaklar… Şaşkınlıkla kafasını kaşımak istediğinde fark etti, elleri yoktu. Zaten kaşıyacak bir kafası var mıydı? Ondan da emin değildi. Yanık bir şarkıyı ve mırıltıları delen gür sesin, “Arkada boş yer var, ilerleyelim” demesiyle hareketlenen iri kıyım adamın, lop diye kendini bırakmasından az sonra, ne olduğunu ancak anlayabildi. Bay Bonzo, bir minibüsün arka koltuğu olmuştu.
Konuşulanları anlıyor, her şeyi görüyor, üstüne bütün ağırlıklarıyla inen, üstünden kalkan kıçların, sallanırken kendisine çarpan kimi ayakların verdiği acıyı hissediyordu. İki kadının aralarında, kendisi hakkında konuşurken onu mıncıklamalarına cevap veremiyordu mesela. “Ne değişik koltuk bu” demişti sakallı bıyıklı herifin teki de. Yanındaki küfür etmiş, “Ben böyle koltuğun ta…” filan demişti. “Bildiğin açılır kapanır ev koltuğu bu ya” diyordu genç kız, “Ne işi var burada.”
Bay Bonzo düşünüyor, insan olduğunu hatırlıyordu. İnsan olduğundan emindi. İyi de nasıl olmuştu da… Dünya dedi Bay Bonzo, dünya o eski dünya mıydı? Hâlâ dönüyor muydu, farklı bir sistem mi bulmuştu? İnsanken çok düşünürdü bunları. Hani dönmese de, yukarı aşağı sonra sağa sola çapraza filan hareket etse… Ne olurdu sanki. Ne olacak, değişiklik olurdu. Bir de şu aslanlar güzelim ceylanları yemese. Ah nasıl kızıyordu onlara, bir eline geçirse… Filler geçti aklından, su aygırlarının cinsel yaşamı… Başlayıp da bitirdiği ve bitiremediği kitaplar…
Birinin onu dürtmesiyle kendine geldi. “Hadi, bugün erken bitti mesai, gidebilirsin” diyordu adam, “dur son cıvatanı da sökelim.” Arkasında açılan kapıdan kendini şaşkınlıkla yola bıraktı. Hava hafif sisliydi. İnsanlar, arabalar, evler, geçmişte gördüğü ne varsa, hepsi yerli yerindeydi. Bir kendisi… Yürümek istedi Bay Bonzo. “Dur nereye” dedi adam, “daha elini yüzünü ayağını takmadık.”
Yol boyunca dümdüz yürümeye koyulunca, bu biraz sıkıntı yarattı. Kaldırımı olduğu gibi kapladığı yetmiyormuş gibi, bir de yola taşıyordu. Nereye gidiyordu böyle? Adam arkasından, “Artık görüşmeyelim” diye bağırmıştı. Birkaç araç acı acı korna çaldı. Yayalardan kimi altından geçip giderken, yorgun, tembel kimi ona oturmayı tercih etti. Bay Bonzo’nun aklına, yan yan ilerlemek ancak, asabi iki gencin, “Yolu kapama ulan” diyerek birkaç yumruk indirmesiyle geldi. Bir çocuk onu salıncak niyetine, bir anneyse bebeğini uyutmak için kullandı.
Ayakları onu bir apartmanın önüne getirip bıraktığında, daha önce hiç görmediği iki ergenden kız olan, “Baba” erkek olan “Anne” diye bağırdı, “geldi bizim Hanzo.” Balkona fırlayan beş bıyıklının aşağı sarkıttığı asansörle yukarı çekilir çekilmez, içlerinden en iri olanının, “Neredesin sen” çıkışına bile karşılık veremiyordu. Yediği tokatlarla kalıyor, öylece bakıyordu. “Hadi geç içeri geç, şerefsiz seni, bilmiyor musun misafir geleceğini.” Kapıdan girer girmez onu eli belinde bir kadın karşıladı. Kadın hafif eğildi, havayı kokladı. Birkaç saç teli bulup ona doğru salladı “Kim o fingirdek” diye tısladı dişleri arasından, “misafirler ayakta, üstelik seni istemeye gelmişler, sen elin kızlarıyla sürtüyorsun.”
Israr üzerine ikinci kahveler içilirken, “Efendim” diyordu ev sahibi, “şu an kendi altınızda da hissettiğiniz gibi, ona çok iyi baktık. Öyle terletmez, pişiğe sebep olmaz, hatta varsa iyileştirir. Bu odadan dışarı çıkmışlığı… Şey, sadece iki aylık minibüs deneyimi var. O da maddi sıkıntıdan, mecbur kaldık.” “Öyle diyorsun da diye araya giriyordu misafirlerden en yaşlı olanı, ben bunu bu haliyle kullanmayacağım ki, ondan üç küçük koltuk çıkaracağım. Bunun işçiliği bende. Hem bazı bölümlere de makyaj lazım. Emek bende. Hem baya da terletiyor. Onu da engellemeden ne kendim kullanabilirim ne başkasına pazarlayabilirim.” İyi diyorsun da, şu fiyattı bu fiyattı derken birden çöküverdi Bay Bonzo, üstelik misafir kıçları acıtarak.
Bir gün daha hava aydınlanmadan Bay Bonzo, bir balyoz darbesi almak üzereyken uyandı. Ter içinde doğrulduğu koltuktan kalktı. Bir açık televizyona baktı, bir kapıya, dağınık kitaplara, telefonuna… Tekrar televizyona… Hızla giyinip kapıya yürüdü. Sokağa çıktı. Tam beş adım gitti. Geri döndü. Koltuğa uzandı ve tekrar uyudu.
YORUMLAR
Tam oblomov'un yeşil hırkasını üzerinden çıkardı derken, bay bonzo beş adımda yeniden lanet hırkayı giyiniverdi.
Seni gidi hırkacı😁
olricx
bay bonzo’ yu okuyup bitirdikten sonra, koltukta hafifçe doğrulup sehpaya uzandım; sigaramı yakarken baş parmak kısmı delinmiş pembe terliklerime takıldı gözüm. onlarca delinmemiş terlik varken neden ısrarla onu giydiğimi düşündüm.
çok rahattı, ayağımı çok güzel kavrıyordu ve delikten çıkan baş parmağım kimse fark etmediği sürece beni hiç rahatsız etmiyordu.
başkalarının bakışlarını umursamasak nasıl bir düzen içinde yaşayabileceğimizi düşündüm sonra.
sanırım çok az şeyle daha mutlu olurduk.
koltuktan sonra konunun terliklere gelmesi benim suçum değil.
hayal gücünü tetikliyor yazı.
tebrikler.
olricx
olricx
Gule
yazmaya devam oli...
sahra
olricx
olricx
Senin minibüs yazıların oldukça fazla ve çok keyifli :)
Bir tanesine çok güldüğümü hatırlıyorum. Baya baya hemde.
İsabella
Yorum yapmamışım, beğeni de yapmamışım.. o zamanlar daha cekingendim galiba :)
Yorum yaza yaza çözülmüşüm daha..