- 553 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BEŞİK ULEMALIĞI
Adalet bir derya. Deryanın başında birileri var. Adaleti bekliyorlar. Çok mübarek bekçiler. İyi bekliyorlar. Hem de çok çok iyi bekliyorlar. Kimseye bir şey kaptırmıyorlar.
Oradan bir tas adalet suyu almak, kana kana içmek büyük bir maharet ister. Bu dünyadan öyle çok mahirler geldi geçti ki, haddi hesabı yok. Gelen geçer, geçen bir daha gelmez.
“Birçok giden memnun ki yerinden/Çok seneler geçti çok seneler geçti/Dönen yok seferinden”
Havuzun başındaki birine sordum:
“Bir derdim var. Beni kim dinler?”
Dedi:
“Seni kimse dinlemez.”
“Neden?”
“Ol mahiler derya içredir deryayı bilmezler.”
“Biz de denizin içinde olup da denizi bilmeyen balıklar gibiyiz. Artık senin susuzluğunu gidermeye bu dünya yetmez. Senin işin, geri dönüş bileti olmayan memnunlar kafilesinin hesabı içerisinde görülecek. Zira sana bu derdi reva görenlerin çoğu oraya gitmiş. Onlardan bayrağı devralanlar da bil ki, mecburen arkandan gelecekler, hiç endişen olmasın.”
Boş nasihat karın doyurmuyor.
Nasihat dolu, ama dünyada işe yaramıyor.
Dert dinleyecek kimse yok. Herkes kendi derdine düşmüş. Dert ebesi olmaktan korkuyorlar.
Kuvvet kanunda mı? Yoksa kanun kuvvetlinin emrinde mi olmalı?
Kantarın topuzu kaçıyorsa, orantısız güç gösterileri ortalıkta kol geziyorsa; kanun kuvvetlinin pençelerinde demektir.
"Zalim izzetinde, mazlum zilletinde kalıp buradan göçüp gidiyorlar. Demek bir Mahkeme-i Kübrâya bırakılıyor."
Ahirete kalmış adalet, dünyada beni, ahirette zalimi yakar.
Ne diyelim? Adalet, bazen böyle başına zulüm külahını takıyor işte. “Beşik ulemaları” da hazır fırsatını ve ortamını bulmuşken hızlı üremeye geçiyorlar.
Maalesef durum böyle…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.