- 587 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
848 – EY DOST
Onur BİLGE
"İlahi adalet tecelli edince bak neler olacak! Eskişehir’de tekstil sektörünün duayeniyim, piriyim, öncüsüyüm. Belki şu anda sadece Eskişehir’de elli bin kişi istihdam ediyor, yüz elli bin kişi istifade ediyor. Ya bunun mimarı? En güzel zenginlik onlarla onurlanmak ve bu onuru da Hakka bağlamak... Bu işin büyükleri bunu çok iyi bilirler. Balık bilmezse bir bilen vardır. Bilenlerin bileni! Bizi o hizmete böyle muvafık görmüşse, kime ne söylenebilir ki! Tekrar tekrar Hamdolsun! Hem de namütenahi... Biz kuluz! Geç de olsa olanlara ibretle baktırdığı ve gönlümüze zenginlik üstüne zenginlik koyduğu için nasıl olur da hak iddia edebilirim!”
“Oğlun ne iş yapıyor?”
“Büyük oğlum büyük belediyede memur...”
“Senin mesleğine devam eden yok...”
“Biri biliyorsun kayıp... Son çalıştığım güne kadar borçlarını ödedim. O da garip bir hikaye...”
“O ne iş yapıyordu?”
“Herkes zannederdi ki çocuklarım beni sollayacak! Yanımdalardı. Ben olmadan daha rahat iş yapacaklarını sandılar. Borçsuz harçsız, biraz da sermayeli, olduğu gibi her şeyi bunlara bıraktım. Hiçbir halt edemediler! Her şeyi çok geç anladılar ama iş işten geçmişti! Sonrasında tiksindim. Derhal iş yerini dağıttım! Üç yıl hiç bir iş yapamadılar. Ben sağda solda bir şeyler yaptım. O üç yıldan sonra yedi ay öncesine kadar onlara çalıştım ama omuzumdan ameliyat olunca iş gücümü büyük ölçüde yitirdim. Şimdi bildiğin gibi...”
“Onlar da senin gibi dindar mı? Onlara bildiklerini öğretebildin mi? Ya kızına? Torunlara?”
“Kızım yıllardır benden ayrı ama noktasına virgülüne kadar bana benzer. Eve, annesine, anneannesine, dayısına, oğluna o bakar. Kaşını bile kırıştırmaz! Annesi ve yetiştiği çevre ne din bilir ne iman ama kızım tesettürlüdür. Çok sağlam inançlı, dindar bir kızdır. Ondan olan torunum da öyle... Ne yazık ki bir evladını kaybetti.
Büyük oğlum ve gelinim namazlarını kılarlar. Bazen onlarla sohbet ederim. İnançları iyidir. Bunlardan olan torunum ilk okul dörde gidecek. Şimdi bir vakfın yaz okuluna gönderiyoruz. İnşallah iyi olacak! Ötekiler... Gelinim namaz kılıyordu. Şimdi ne yaparlar bilmiyorum. Hepsi bu!”
“Viraneciler de kendi çaplarında bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Çoğu namaz kılıyor. Burada üç kızım var. Onlara Kur’an öğretmek istiyorum... Onlar da çok istiyorlar ama nedense hep erteliyorlar...”
“Şimdi onlar kendilerini de hayatı da senin baktığın pencereden göremezler. Her şeyi çok farklı görürler. Bu işler sabır ister. Zordur! Zamanı vardır! İnşallah ilerde... Şimdi, duydukları bir yerlere kazılıyor. Farkında bile değildirler ama merak etme ilerde mutlaka arzu ettiğin ve diledikleri gibi olurlar.”
“Bir zaman ben sana bir soru sormuştum. Çok da deşelemiştim de kızmıştın ya...”
“Nedir?”
“Aslında inanmamıştım, sevgisiz geçen bir ömre. Sen de yanlış anlamış, seni hovardalıkla suçladığımı sanmıştın. Benim tüm merakım, kimin kiminle ne yaptığı falan değildi. Hâlâ da aynı merak içindeyim. Bir kez daha sorsam, darılır mısın?”
“Yok! Herhalde...”
“Yani merakım...”
“Tabii... Buyur!”
“Seni Allah âşığı yapan aşk... Yani insan hiç âşık olmadan Allah’a âşık olabilir mi? Hani bunca macera var ya geride... Bu birikim kendiliğinden meydana gelmedi herhalde. Mutlaka bu ateşi alevlendiren bir kıvılcım olmuştur. Merakım bu! “Bugün de istatistikçi kesildim! Anket yapar gibiyim. Hiç hoşlanmam soru sormaktan! Milletin özeline saldırmak gibi gelir. Bugün de sorma günüm olsun!”
“Yok değil! Bitti mi sorular?”
“Bitti!”
“Sondan başlayım. Son bahsettiğim konuların tamamı Allah’a ait... Onları kendime aitmiş gibi anlattığım için tereddütlüyüm. Çünkü bazı sırlar vardır O’nunla benim aramda... Onları ifşa edip cezalandırılma korkusu içindeyim.
Yalnız bazı sosyal berelerim var. Bir tanesi eğiticime sitemdir. Ötekiler gizli kalsın! Diğerleri, yani sırlar Allah’la benim aramda...
Yine başa dönmek gerekti. Sana dedim ki yaklaşık sekiz yüz elli bin dolar zarar ettik. Enflasyonist dönemde o para hiçbir zaman sabit kalmaz, yükselmeye devam eder. Binlerce kez icra... Senin yaşadığınız ihanetlerin binlerce katı ekonomik ihanetler... En yakın dostlarımın, akrabalarımın, sanayicilerin, tüccarların ihanetleri... Çok feci günler yaşadım! Anlatılması mümkün olmayan sıkıntılar çektim! O günleri anmak istemiyorum!
O günlerde içime baktım. Düşündüm. Gerçeği aramaya başladım. Acılarımı başka türlü gideremiyordum. O zamanki hissettiklerim mihnet yüklüydü! Bahsettiklerim, yaşadıklarımın zerresi değil, inan ki! Bu paralar kazanıldı, bulundu, ödendi ama ben de bittim! Bunlar söze sığacak şeyler değil!
Hele ilk zamanlar kimse sıkıntımı bilmedi. Beni kendi adlarına çalıştırmak için çantalar dolusu para getirirlerdi, geri çevirirdim. Çokları darılmıştı bana. Tabii ki sebebini bilmiyorlardı. Borçlar bitti, Bursa’ya geldim.
İşte o bunalım döneminde anladım ki benim derdim para kazanıp zengin olmak falan değil! Ne zaman tatlı bir iş yakalasam, arkasından bir bela geliyordu! İşte O zaman dedim ki:
"Ey boyalı kocakarı, elimden elini çek!
Kucakla beni Ey Dost, sar beni gerçek!"
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 848