- 725 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ürkütülen Fincancı Katırları Üzerine
Hakan Yozcu
Hakikat Gazetesi
Lefkoşa KKTC
KKTC’nin Usta Kalemlerinden biri olan Ahmet İşcan çeşitli gazetelerde yayınladığı köşeyazılarını bir araya getirerek “Ürkütülen Fincancı Katırları” adlı kitabını yayınladı.
Ahmet işcan, kitabını, 8 Temmuz 2021 Perşembe günü Lefkoşa’da Küçükkaymaklı Spor Kulübünde yaptığı bir imza günü ile basına ve tüm okuyucularına tanıttı.
İmza gününe, Hasan Taçoy, Gülşah Sanver Manavoğlu, Kemal Deniz Dana gibi siyasiler, Hakan Yozcu, Alper Özsakınç gibi yazar ve sanatçılar ile Ortopedik Özürlüler Derneği Başkanı Günay Kibrit ve yoğun denecek sayıda kitapsever katıldı.
Kitap, KKTC’de farklı televizyonlarda program da yapan Ahmet İşcan’ın birçok gazetede yayınlanan, farklı konulardaki 90 köşe yazısından oluşuyor.
Yazar Ahmet İşcan, “Bu eseriyle, toplumsal duyarlılığı artırmak amacında olduğunu ve tarihe bir not düşmek için bu esere hayat verdiğini” belirtti. Kitaptan elde edilecek gelirin % 25’ini Kanser Hastaları Derneği’ne, % 25’inin de Ortopedik Engelliler Derneği’ne bağışlayacağını söyleyerek önemli bir duyarlılığa da imza atmış oldu.
Kitap, mavi bir zemin üzerine yazarın kitap okuyan bir resmi ile kapak edilmiş. Kapak tasarımını Mustafa Aktan yapmış. Tasarımcı adeta, okumanın önemine dem vuruyor. Daha kitabı ele alır almaz okuyucu okumanın ne kadar önemli bir şey olduğunu anlıyor.
Kitap yeni basılmış ama Şubat 2021 yılında basıma girmiş. Editörlüğünü Ali Yenen yapmış. Kitabın baskısı Pikaj Trading Ltd tarafından Mağusa’da yapılmış.
Kitap siparişleri için 0533 830 10 74 nolu telefon ile toplumsalcan@e posta adresi verilmiş.
Kitapta önsöz olarak Kıbrıs Türk Yazarlar Birliği Başkanı Prof Dr Şevket Öznur’un bir yazısı bulunuyor.
Prof Dr Şevket Öznur şunları söylüyor: “Köşeyazarlığı büyük bir birikim ve donanım ister. Sayın İşcan’ın 90 yazısını okuduğunuz zaman bu birikimi duyumsarsınız. Dostoyevski’den Dipkarpaz’a, Gogol’dan Deniz Baykal’a vb. konulardaki değişik yazı türleri, usanmadan, bıkmadan coğrafyamızdaki sorunlar hakkında bizleri bilgilendirir.
Bu yazılar bazen sizlere şunu anımsatabilir, sanki bunları 50-60 yıl önce de okumuş veya benzerlerini okumuşumdur. Aslında yıllar geçse de kitabın yazarının değindiği, yaramıza tuz bastığı sorunsallıklar bu diyarda hiç değişmemişlerdir. Coğrafya kaderdir. Uygarlıkların merkezi olan bu yaşadığımız Akdeniz havası her zaman yazılara konu olacaktır. Yeter ki bizler, böylesi kitaplardaki güzel yazıları okuyup, ders alalım, bir şeyler öğrenelim.”
Yazar, bu eserde günlük toplumsal konulara yer vermiş. Kültür, sanat, politika, ekonomi gibi birçok alandaki görüşlerini akıcı bir üslupla dile getirmiş. 303 sayfa tutan eser ileriye bir kaynak teşkil edecek şekilde hazırlanmış. 100 yıl sonra bu kitabı okuyanlar, kendilerinden önce yaşayan vatandaşları hakkında bilgi sahibi olacaklardır. Günümüzde yaşanan olayları, sıkıntıları ve yaşanan gelişmeleri öğreneceklerdir. Bu sayede de yazar Ahmet İşcan, eseriyle ileriye bir kültür köprüsü kurmuştur.
Ahmet İşcan, 3 Mart 1967 yılında Hatay’ın Reyhanlı İlçesinde doğdu. İlk ve Orta Öğrenimini burada gördü. Kamu Yönetimi ve Tarih Öğretmenliği eğitimi almıştır.
KKTC Atatürkçü Düşünce Yaşam Derneği Genel Başkanlığı yaptı. Birçok okulda, sivil toplum kuruluşlarında konferanslara, panellere, söyleşilere katıldı.
Birçok gazetede köşeyazıları yazdı. Bazı TV kanallarında program yapımcılığı ve sunuculuğu yaptı. Bir Haberci TV’yi kurarak WEB TV alanında halka hizmet vermeye başladı. İnsanların ayaklarına giderek programları açık alanlarda yüz yüze sundu.
Dikkati çeken önemli bir özellik de kitabın adı. Yani Ürkütülen Fincancı Katırları. Yazara neden bu ismini verdiğini sorduğumda gayet güzel bir açıklama yapıyor: “Ürkütülen fincancı katırları, zararı dokunacak bir kimsenin hoşuna gitmeyen bir davranışta bulunması anlamına gelen bir deyimdir. Bazen, öyle davranışlar oluyor ki bu bazı kimselerin hoşuna gitmiyor. İnsanlar, bazen hayatı kendi isteklerine göre yönlendirmek istiyor. Kendi çıkarlarına göre hareket ediyor. Tabi buna ters düşen bir davranış görürse de tepki gösteriyor.
Ne olursa olsun, bizlerin, yazarların doğruyu dile getirmesi lazım. Birilerinin hoşuna gitmesi için veya birilerinin düşüncelerine ters geleceği için yalan yanlış yazmamamız gerek. Hep doğruyu dile getirmemiz lazım. Bazen de katırları ürkütmek lazım. Bu birilerinin hoşuna gitmiyorsa demek ki doğru yoldayız demektir.”
Ahmet İşcan, bu ismi neden kitaba uygun gördüğünü de bir Nasrettin Hoca fıkrası ile anlatıyor:
“Hoca bir gün, yolunun üstündeki mezarlıktan geçmektedir. Ayağı kayar, yeni kazılmış bir çukura yuvarlanır. Hemen toparlanıp kalktığında bakar ki üstü başı tozlanmış. Tozlarını silkelemek için üstündekileri çıkardığında aklına birden, “Hazır çukura girmiş ve soyunmuşken kendimi ölü yerine koyup şuraya uzansam; bakalım sorgu meleği geldiğinde ne soracak, öğrenmiş olurum,” diye bir fikir gelir. Çukura boylu boyunca yeniden uzanır.
Tam o sırada, kulağına şangır şungur sesler gelmesin mi? Hoca kıyamet koptu sanır, fırlar mezardan.
Meğer o sırada, bir kervan geçmekteymiş oradan. Hoca mezarlıktan fırlayınca katırlar ürküp kaçar; kırılmadık ne fincan kalır ne kâse… Kervan sahipleri çok öfkelenir, ellerine birer sopa alıp koşarlar Hoca’nın yanına:
“Bre sen kimsin? Burada ne işin var?” “Ben ölüyüm,” der Hoca.
“Peki, çukurun dışında ne işin var senin?” “Dünyayı seyre çıktım!”
Ötekilerin öfkesi zaten burnunda:
“Yaa, öyle mi?” derler. “Biz sana dünyayı bir güzel seyrettirelim de gör!”
Sopalarla temiz bir dayak atarlar Hoca’ya. Hoca zar zor toparlanıp eve döndüğünde onu karşısında perperişan gören karısı şaşkınlıkla:
“Efendi, neredeydin sen böyle?” diye sorar.
Hoca:
“Sorma hatun sorma, öteki dünyadan geliyorum,” der.
Hoca’nın alay ettiğini sanır kadıncağız:
“Ya, öyle mi, ne var ne yok oralarda?” diye sorunca Hoca, bir köşeye yığılıp kalırken cevap verir:
“Fincancı katırlarını ürkütmezsen bir şey yok!”
Ahmet İşcan makalelerinde birçok önemli noktalara parmak basıyor. Siyasi alanda “Liderlik ve tek adamlık anlayışının günümüzde başımıza getirdiği halleri anlatıyor: “özellikle siyaset arenasında görülen en önemli özellik, siyasi parti başkan veya yöneticilerinin neredeyse aldıkları tüm kararları, tek başlarına alıp uygulamalarına diğer yönetim kadrolarında bulunanların sessiz kalmalarına sizce ne demelidir?
Bu kadrolarda bulunanların bazıları günün birinde bana da bir menfaat olur düşüncesiyle sessizliği, yeğlemekte, bazıları ise ismim şeklen de orada olursa kazara bir görev alırsam demektedir. Bir kısım ise sessizlik yani “Sükut gümüştür”ün arkasına sığınmaktadır.” (Sayfa 18)
Siyasetin hayatımızda hep yer ettiği ve neredeyse her şeye müdahale ettiğine dem vuruyor: “Ülkemizde kısaca siyaset vardır. Ve ne yazı ki hukuka yön vermeye çalışmaktadır. Adaletin yönetimin dışında ve üstünde olduğu iddiası ve tezi sadece bir masaldan ibarettir.” (Sayfa 25-26)
“Akraba-yiğen biraz da biz geçinelim diyen bir anlayış, siyasette hep belirleyici olagelmiştir. Yıllardır Cumhuriyet Meclisinde bilinçli olarak bekletilen nereden buldun yasasını bile geçirecek cesareti gösterememiş olanlar hala ortalıkta siyasi figür olarak dolaşmaktadırlar.” (Sayfa 33)
Yazar, Ahmet İşcan, ülkemizdeki suç oranlarının artmaya başladığını, hapishaneye girenlerin çoğunluğunun da küçük yaşlarda çocukların olduğunu ve onlar için uygun, yeterli derecede ıslah evlerinin olmadığını belirtiyor: “Anayasamızda yer almasına karşın bir Islah evinin olmayışı, adeta bu suçların artmasına davetiye çıkarıyor.
Merkezi Cezaevi’ndeki 300’ü aşkın hükümlü ve hükümsüz tutukludan onlarcası 18 yaşın altında. Çocuk Yasasında Islah Evinin düzenlenmesiyle ilgili madde olmasına rağmen ülkemizde hala böyle bir yapının olmayışı, genç suçluları yetişkin mahkûmlarla birlikte kalmak zorunda bırakıyor.” (Sayfa 103)
Melethus diye biri “Bu Sokrates denen adam, devletin kabul ettiği tanrılara inanmıyor, gençlerin ahlakını bozuyor” diyerek ihbar eder.
Ve Sokrates mahkemeye çıkarılır, 501 kişi onu yargılar. Yargılama sonucunda baldıran zehiri içirilerek öldürülmesine karar verilir.
Sokrates, bir ay hapis yattıktan sonra kendisine baldıran zehiri sunup iç dediler. Hiç tereddüt etmeden içeceği sırada hanımının ağladığını duydu ve “niye ağlıyorsun?” diye sordu. Hanımı “Seni suçsuz yere öldürüyorlar” dediğinde Sokrates eşine şu karşılığı veri: “İyi ya işte, suçlu yere öldürülsem daha mı iyi olacaktı.” dedi.
Sonra da ağlamaya başlayan talebelerine dönüp “Unutmayın, ben ne ilk ne de son olacağım, hak ve hakikati, gerçeği günlük hayat kaygılarının üstünde tutan birçok insanın akıbeti benim gibi olacak” dedi ve baldıran zehrini içerek öldü. (Sayfa 260)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.