- 605 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
846 - ÇİLEHANE
Onur BİLGE
“Ben yok olmak istedim. O da yok edecek birilerini verecek herhalde ki en yakınımı bile üstüme saldırtıyor.” diye sitem et etti Define. Sadullah bey gelen pasları yumuşatarak göndermede ustadır. O da sanatını sergilemekten geri kalmadı.
“Ben çekiliyorum. Allah üstüne saldıranlardan etmesin! Bir sözün bu kadar ağır bir bedeli olunca bir daha ağzımı açmamam lazım! Özellikle seni üzmekten korkarım!”
“Sabur, Allah’ın Kur’an’da geçen en son ve bizim için en zor sıfatıdır. O sona kadar sabrediyor. Hepimize dayanma gücü versin de Allah’ın o sıfatıyla da sıfatlanmayı başaralım! İkimiz konuşurken, üçüncümüz şeytan... Tabi ki işini harfiyyen yapacak! Bizi üzecek, samimiyeti engellemeye çalışacak! Bir süreliğine başardı da...”
“Şeytan ben olayım da bir taşla ikimizden de kurtul!”
“Onun adı dualarda kadın ile beraber geçiyor. Allah seni kadın ve şeytan şerrinden korusun!”
“Araya onu sıkıştırmasan olmaz değil mi! Tekrar tekrar özür dilerim! Beni affet! Bir kez gönül yıktım ise bu kıldığım namaz değil. Seni senden sormam. Sen sen değilsin. Bir sen vardır sende, senden içeri...”
“Ben incinmesem de içimdeki incinir. Ben çok ilginç bir insanım.”
“Evet tanıdığım insanların en ilginci...”
“Şimdi dilediğini diyebilirsin. O günün ayrı bir anlamı vardı. Artık o sebepler ortadan kalktı. Canın ne isterse diyebilirsin. Necip Fazıl’la Abdülhakim Arvasi Hazretleri de çok uğraştı. Sen de benimle uğraşıyorsun. Ne güzel! Çünkü çoktandır benimle uğraşmaktan şeytan bile vazgeçmişti. Anlamış olmalı, okkamın on para etmediğini.”
“Şeytandan da beteri var! “Sadullah” derler!”
“Beterin beteri benden başkası olamaz! Kendine de laf etme, içindeki gücenir. Ben toprak gibiyim. Bana dokunmaz! Ben bunu yıllardır söylerim. İlk duyan sen değilsin.”
“Estağfurullah! İçine düştüğüm çukurdan çıkar beni! Senin olgunluğuna erişebilirsem, o zaman rövanşını yapabiliriz ama sonu ne olursa olsun, bana iyi bir ders verdin! Konuştuğum insan sayısı çok azaldı. Kalanlarla da konuşurken bu günü ve bu konuşmayı asla unutmayacağım! Bunu bilesin!”
“Sen Hulusi Kentmen gibisin, bense yanında Ömercik gibiyim. Aksi ihtiyar!..”
“Hep mi suç? Hepsi mi suç?”
“Yufka yüreğini çıkar artık ortaya! Madem yapan yaptırtıran Allah... Madem o musallat etti beni senin başına... O zaman isyanın kime? Bana mı, O’na mı?”
“Dün akşam taziyeden sonra orada bir mesire yeri var. Bizimkilerden uzaklaşıp karanlıkta gönlümce ağladım.”
“İsyan niye?”
“Ne isyanı! Ağlamak isyan mı?”
“Çeşit çeşit deneniyorsun. Ben de... Ben de deneniyorum. Hepimiz... Farklı farklı şekillerde ve mütemadiyen... Bu arada ben hem sana laf yetiştiriyorum, hem de tespih çekiyorum, iyi mi! İbrahim Ethem gibi örüp söküp, tekrar örerek nefsimi meşgul ediyorum.”
“Ben hayatımda O’na yalnız bir gün kahrettim, o gün küçücük kızımı ebediyen yanına aldı. Aynı gün evliyaya hizmet eden son model arabamı haczettiler. O gün kriz geçirdim. Hatimle Teravi kılmaya koşturdu o halimle beni! Zatına hamd ve secde ettirdi! Aynı gün... Yani Ramazan’ın yirmi yedinci günü... Hatim duası yapacaktım. Birden bire yer yerinden oynadı!.. Ben O’na kahreder miyim! Seni daha fazla meşgul etmeyeyim!”
“Ağlarken ne düşündün?”
“Hiçliği... Beni fedakârlık ağlatır. Bir de hiçbir işe yaramayan hiçliğim... Bazen, kimse olmazsa hıçkıra hıçkıra ağlarım! Daha da hiçleşirim ve kendimi aşağıların aşağısında bulurum. Oğullarım yüzünden trilyonlar kaybettim. Çok sıkıntı çektim. Ömrümün en acı yılları... Hiç yoktan berbat bir hale geldim. Borç batağına düştüm. Hiçbiri ağlatmadı da hiçlik ağlatıyor işte! Keşke bunun adı yokluk olsaydı! Yine konuşturdun beni. Boş ver gitsin!”
“Yok olmak kolay mı! Hannas Kabre kadar gelecek. Benlik... En büyük düşman!”
“Hannas gadamı alsın! Şeytan bana kurban olsun! Sana da biraz hüzün, biraz çile değmiş geçmiş.”
“Kayserililer gibi konuştun. Ne olursa olsun, insan var! İnsan varsa, güzeller de güzellikler de var... Bunlar varsa, şiir de var. En iyisi şiire kaçmak... Dünya yaşanacak gibi değil! Çilehane...”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 846