- 561 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
HIZ TRENİYLE "MAVİ GÖKYÜZÜ"NE - KAÇİ MOTOCİRO YOLU
HIZ TRENİYLE "MAVİ GÖKYÜZÜ"NE - KAÇİ MOTOCİRO YOLU
O, edebi kaderi getirmeyen, özel hayatı gam-keder, hastalık ve türlü-türlü dertler içinde yok olan bir yazar ömrü yaşadı. Toplam otuz bir yıllık bu ömrün sayfaları baştan başa hüzünle yazılmış rekviyemə benziyor. Kaygısız çocukluk yılları geçirmeyen, gençliğini hatta bir gün bile istediği gibi mutlu yaşayamayan, talisizliyi her kesi etkileyen, teessüf ve hüzünverici bir insan ömrü hakkında rekviyem ... 20. yüzyıl Japon yazarı Kaci Motociro tüm hayatını mutsuzlukla mücadele etmeye adadı. Cismen bu mücadelede mağlup taraf olarak görünse de, manevi güç ve yeteneğin tehrikile yarattıkları onun zor yaşam üzerinde zaferi gibi tarihin hafızasına göçtü.
Kaci Motociro 17 Şubat 1901 yılında Japonya’nın ünlü Osaka kentinde basit ve fakir bir ailede dünyaya göz açmıştı. Firmada basit bir işde çalışan babası Hotaro, çocuk bahçesinde öğretmen olarak çalışan annesi Hisan aileyi güçlükle geçindiriyorlardı. Maddi ihtiyaçları hiçbir zaman gereğince ödenmeyen, paraları bazen en basit yemeğe bile yetmeyen çok çocuklu aile hep kaderin denemeleriyle yüz-yüze idi. Babasının işi ile ilgili Kacinin ailesi sık sık yerleşim yerlerini dəyidirməli olurdu. Fakat ailede büyüyen dokuz çocuğun sıkıntısı sadece maddi imkansızlıkla bağlı değildi. Övladlarına asla örnek olamayan baba çok içki içiyor, əyyaşlığı ile eşini ve çocukları bıktırıyordu. Uzun yıllar süren aile içi ilişkilerin gerginliği tabii ki, çocukların eğitimine ve psikolojik durumuna da olumsuz etkisini gösteriyordu. Sonraları Kaci Motocironun yaşamdan yüz çevirmelerinin, küskünlüyünün, kriz geçirip içkiye bağımlı olmasının temelinde ailesindeki bu gerginliğin, çelişkinin belli rolü olduğunu tahmin etmek hiç de zor değil. Evlatlarının tek manevi dayanağı olan annesi Hisan en hassas çocuğu Kaci için sadece fedakar anne yok, hem de her zaman gerekli insan, hemderd, muhatap olmuştu. Oğlunda edebiyata ilk hevesi uyandıran anne bu sevgiyi onun ruhuna hoptura bilmişti. Bu dönemde kitle iletişim araçlarının kıtlığı – devri basının sınırlılığı, radyo ve televizyonun yokluğu, taze ve tek teknik ekipman sayılan patefonu pahalığı için her ailenin alamaması dünyagörüşün, aynı zamanda estetik zevkin oluşmasında tek faktör olarak kitap okumayı zorunlu etmişti. Bu yıllarda tüm Japonya’da olduğu gibi, Motociro ailesinde de çocuklar büyüklerle birlikte Natsume Soseki ve Mori Oqayın eserlerini okuyor, hayata bakış tarzları bu büyük ve ünlü yazarların sanatsal mirasının etkisiyle gelişiyordu. Kaci Motocironun özellikle Natsume Sosekiye sevgi ve rağbeti sonsuzdu. O, bu yazarı deha sanatçı ve kendisinin ideali zann ediyor, onun gibi yazmayı mutluluk olarak görüyordu. Hatta ihtiyaç içinde yaşamasına rağmen ilk maaşını çok değer verdiği yazarın eserlerinin külliyatını almaya harcamıştı.
Orta okul yıllarında Kaci edepli davranışı ve disiplini ile öğretmenleri tarafından takdir edilmişti. O, sevdiği dersleri ve konuları iyi okumuş, fakat hiçbir zaman derslerinin hepsinden iyi not almamıştır. O, on sekiz yaşında orta dereceli okulu bitirmiş, Nara döneminde ülkenin başkenti olmuş, eski ve şöhretli Kiyoto şehrine yerleşmişti. Burada kira ev tutan ve mühendis olmak hayali ile yüksek dereceli okula giren Kaci bu alanda başarı kazanacağına ümitleniyor. Fakat oda arkadaşları, yetenekli genç edebiyatçılar İicima Tazaki ve Nakatami Takao ile yakın dostluk ilişkileri Kacini seçtiği teknik alandan uzaklaştırıp edebiyat dünyasına giriş yapmaya sevk ediyor. Onu edebiyatçı mesleğini seçmeye, ömrün önümüzdeki yıllarını kendi ruhuna uygun bu alana ayırmağa yönlendiren bu gençlerden İicima Tazaki gelecekte ünlü yazar ve sinema eleştirmeni olarak tanınacaktı. Nakatami Takao ise kendine has yaratıcı stili ve yazı manerası ile farklı yazar olarak Japon kültür tarihinde önemli yer edinecekti. Böylece, Kaci Kiyotoda yüksek eğitim aldığı yıllarda bir zamanlar annesi tarafından kalbine serpilen edebiyat sevgisi tohumlarının Tazaki ve Tokaonun "normal hizmeti" sayesinde filizlenip günbegün büyüdüğünü, içinde dal budak attığını hissediyor.
Tüberküloz hastalığına yakalandığını aşkarlayan doktorların tavsiyesi ile Kaci yüksek eğitime bir yıl ara vermek zorunda kaldı. Belirtmek gerekir ki, bu yıllarda onun dört kardeşi de tüberkülozdan eziyet çekiyordu. 1920 yılında, ablasının ilkokul öğretmeni olarak çalıştığı eyalet şehri Mieyə gidiyor. Burada kaldığı dönemlerde yazdığı mektup ve günlüklerin içeriği ile tanışma gösteriyor ki, Kaci bu bir yılda kendisinde edebiyatı kavramak, özümsemek yeteneğinin daha yüksek olduğunu keşfediyor. Mektuplarından birinde şöyle yazıyor: "Ben felsefeyi ne kadar okuyorsam, benimseyemiyorum. Edebiyatı ise ne kadar gerekirse, okuyabilirim. Lojistik konuları bir türlü anlamıyorum."
Eğitimini devam ettirmek için bir yıllık aradan sonra Kiyotoya dönen Kaci derslerine çalışmakla yanısıra, dünya kültürü ve güzel sanatlarıyla da ilgileniyor. Batı ressamlarının eserleri onun zevkini okşuyor, Roden, Renuar, Deqanın edebiyat dergilerinde sık sık yayımlanan resimlerine büyük ilgi gösteriyor. Güzel sanatların mahiyetini idrak ettikçe, kendisinin bu alana merak ve sevgisinin derecesini anladıkça yanlış meslek seçimi hakkında düşünceler de onu daha çok rahatsız ediyor. Çok geçmiyor ki, bu konuda fikirlerini arkadaşlarıyla paylaşır, günlüklerinde hala yolunu tapmamağın dayanılmaz hal olduğunu vurguluyor, "Pozisyonsuz olarak yaşamaktansa, ölmek daha iyidir" kanaatini kaydeder.
Kaci Motociro 1921 yılında yüksek okulun ikinci sınıfına geçtiği zaman doğup büyüdüğü Osakaya döner, daha doğrusu, gün-güzeranının nispeten rahat olacağı ümidiyle doğma kente sığınır. Osakada sıkça Edebiyat Fakültesi öğrencileri ile buluşuyor, bu edebi sohbetlerle bir tür rahatsız ruhunu rahatlatır. Yaşadığı Osakadan eğitim aldığı Kiyotoya her gün hız treni ile yol giden Kaçinin yazarlığa başlamasının tarihi de işte hız treninden başlar. Hız treninde tanıştığı kıza karşı duyduğu derin sevgi hissinin cevapsız kalması onu ilk eserini yazmaya sevk ediyor. Kaçının yazdığı bu hikaye edebiyatçı arkadaşları tarafından çok beğenilse de, yazarın yaratıcılığının bu ilk örneği günümüze ulaşamadı. İlk gençlik yıllarının arkadaşı, Kaçının literatüre gelişini adım adım izleyen Hirabayaşi Yoko anılarında bu eser hakkında yazıyor: "Kaci hız treninde bir kızla tanışır ve ona aşık olur. O, İngiliz poeziyasından "Sevgisini itiraf eden erkek" adlı bu şiiri kıza verir ve onu okumasını rica eder. Ertesi gün kızla buluşduğunda ondan bu şeri okumadığını duyar, bundan çok kederlenir ve oradan ayrılır. Ben öyle hatırlıyorum, Kaci bu olaydan sonra kendi hayatı hakkında ilk hikayesini yazıyor. Bu hikaye yirmi beş varak hacminde idi. Hikâyenin ana epizodunu ve baş kahramanını akciğeri hasta olan genç adam oluşturuyor. O dönemde ben edebiyatı bir o kadar da fark etmiyordum, ama bu hikayeyi okuduğumda bana çok ilginç göründü. Özellikle, bana gece hararetten muzdarip kahramanın ellerini göğe uzatarak adeta çevreden yardım istemesi sahnesi çok etkiledi. Ben bu eserin adını hatırlamıyorum, ancak biliyorum ki, kağıdın sağ köşesinde "bir" kelimesi, aksi tarafında ise "hikaye T. N-e ithaf olunur" cümlesi yazılıydı."
12 Ağustos 1920 yılında yazdığı günlük kaydında Kaci kendisine karşı nefret hissinin, kendini geride kalmış meşşan hesap etmesinin nedenini yaşam amalını halen bula bilmemekte görüyordu. Bu amalı kazanması üzerine onun ardından gitmekte son derece ısrarlı idi. Bu yüzden de 1924 yılında yüksek öğrenimini tamamlayıp mühendislik diplomasını alır almaz bundan sonraki yaşamını edebiyata adamayı karar verir. Bu amaçla belgelerini Tokyo Üniversitesi İngilizce bölümüne verir. Bunun nedeni K.Motocironun yaşadığı dönemde Batı dilleri ve edebiyatına ilginin giderek güçlenmesi ile ilgiliydi. Uzun yüzyıllar kapılarını Batı’ya kilitleyen, ulusal bağımsızlığını ve kültürünün özgünlüğünü korumak amacıyla diğer kültürlere entegre etmeyen Japonya’da 19. yüzyıl Meyci devriminden sonra Avrupa ile ilişkilerin kurulması, yirminci yüzyılda daha da genişlemesi Japon yazarlarının da Batı’ya eğilimini güçlendirmişti. Bu nedenle yüzyılın birçok Japon yazarları - Kato Miçio, Kavabata Yasunari, Mişıma Yukio ve başkalarının yaratıcılıklarında Batı edebiyatının önemli etkisi açıkça görülmektedir.
Kaci Motociro Tokyo Üniversitesi öğrencisi olduğu yıllarda edebiyatçı arkadaşlarıyla birlikte çoktan istediği bir işi, edebi dergi yayınını gerçekleştiriyor. Bu "Aozoro" - "Mavi gökyüzü" dergisi idi ki, Kacinin ilk hikayesi de dahil olmak üzere, yirmi hikayesinin büyük kısmı burada basılmıştır. Yazarın "vizit kartı" sayılan "Limon" hikayesi de "Aozora"nın ilk sayısında yayınlanmıştı. Tokyo Üniversitesi’nde okuduğu üç yıl boyunca o, tüm çaba ve gücü ile derginin yayınına çalışmış, günbegün ağırlaşan hastalığı izin vermese bile, derginin düzenlemek ve korrektura işini üstlenmiştir. "Mavi gökyüzü" onu Osakadan Kiyotoya getiren hız trenindeki aşk macerasından başlayan yazarlık faaliyetinin en yüksek başarılarının tanığıydı. O, kendi sanatçı kelimesini ilk kez bu dergide diye bilmişti. Manevi yönden sıkı bağlandığı "Mavi gökyüzü"nün her yeni sayısının yayını Kaci Motociro için yeni bir umut demekti.
Tüberküloz hastalığı şiddetlendikçe yaşam aşkı tamamen sönmekde olan yazar için bu dergi büyük manevi teskin idi. O, ikinci katta bulunan sekiz tatami büyüklüğünde ışıklı menzilinde veremle mücadele ederek eserlerini yazıyor, "Mavi gökyüzü"nü düzenliyordu. Derginin yayına hazırlandığı yer Hazavu mahallesinde yaşayan dostu Tonomura Şigerunun odasında bulunuyordu. Değiştiriye yardım etmek içinse o, Azavunun yanına gidiyordu. Hasta haliyle evden çıkmak ve bu işi icra etmek onun için çok zordu. Dolayısıyla Kaci zamanını evde geçirdiğine göre arkadaşları ondan espiriyle "hareketsiz bay" diye bahsediyorlardı.
1928 yılında Kaçının bir yandan hastalığı fenalaşır, diğer taraftan yoksulluğu son hadde ulaşıyor. Hatta eğitim hakkını ödeyemediği için Tokyo Üniversitesi’nden uzaklaştırılır. Bu olaydan sonra hayattan, toplumdan, insanlardan küsse de, yaratıcılıktan soğumuyor, "Kış sinekleri", "Kayalık üzerinde hissettiklerim" hikayelerini yazıyor. Hayatının sonlarında Osakaya döner, 1929 yılında elli dokuz yaşındaki babasının ölümü onu çok üzüyor, bu kayıp yazarı ölüm hakkında düşüncelere gark ediyor. 1931 yılında arkadaşları ölüm ayağında olan Kacini sevindirmek için "Limon" hikayeler kitabını yayına hazırlayıp baskı ettirirler. Bu toplu Kacinin yayınını gördüğü tek kitabı olur. O, 1932 yılında Osakada verem hastalığından ölüyor.
Japon edebiyatında hikaye ustası olarak bilinen Kaci Motociro yaratıcılığa hikaye ile temel atdı. Daha sonra şiiri müzik ve resim gibi büyük etki gücüne sahip sanat türü tek değerlendirdiklerinden, diğer yandan kendisinin itiraf ettiği gibi, maddi imkansızlıq yüzünden patefon ala, viyolonsel çala bilmediği için şiirlar yazmaya başlıyor. "Büyük, çeşitli renkli harflerle bir senfoni oluşturmak istiyorum" diyen yazar şiiri yüksek değerlendirirse de, ureyeyatan, sanatsal seviyesinden memnun kaldığı bir şiir bile yazması yok, bu alanda başarı kazanmıyor. İlk hikâyeleri olan "Senkiçi" ve "Paradoksal gerçek" de ise kendi yazar maharetini tüm dolgunluğu ile yansıtabiliyor. Kaci 1924 yılında küçük kız kardeşinin ölümünden etkilendiği, hastalığı daha da şiddetlendiği zaman Miyedə yaşayan büyük ablasının yanında kalıyor. Yazıcının Miye izlenimleri "Qesr yanında şehir" hikayesinde dolgun sanatsal ifadesini bulur.
"Limon" hikayesine kadar onun yaratıcılığı edebi ortamda adeta görünmez olmuştu. Yazıcının bir kadar zaman harcayarak yazdığı hikaye çapından hemen sonra edebi gençliğin gözdesi oldu. Bu hikaye Kacinin Kiyoto okulunda okuduğu yılların anıları üzerine kaleme alınmıştır. Eser kahramanının monoloğu gibi seslenen hikayede estetizmin derki fikri ileri sürülür, iyilik ve güzellik sembolü olarak limonda estetizmə ilişki belirtiliyor. Nakatami Takao bu eser hakkında yazıyordu: "1922 yılında "Limon" eseri "Gizli mutluluk" adı altında nezmle yazılmıştır. 1923 yılında ise artık nesir şeklinde kaleme alınmıştır. Bundan sonra eser "Sezan hakkında hatıra" olarak yazılır. "Sezan hakkında hatıra” 70 varak el yazısı hacminde ve Kaci bunu "Aozora" dergisinde yayınlatmak istiyordu. Muhtemelen Kaci kendi eserini bir o kadar beğenmiyordu ve bu yüzden de bu eseri 10 varak hacmine kadar kısaltarak "Limon" adıyla yayınlatır. "Limon" hikayesi Kacini tüm Japonya’da şöhretlendirmese de, edebi ortamda tanıtır ve onun gelecekte hikaye ustası gibi yetişmesinde önemli rol oynuyor. Bugün yirminci yüzyıl Japon edebiyatı antologiyalarının hangisini sayfalasak, orada "Limon" hikayesini görmemek mümkün değil. Aynı şekilde orta dereceli Japon okullarında ana dili ve edebiyatı kitaplarında bu hikayeye rast gelmemek imkansız, öğrencilerde okuma alışkanlıklarının oluşturulmasında Kacinin bu eserinin müstakil yeri var.
1925 yılında yazar ablasının yanında geçirdiği dönemdeki anıları esasında "Qesr yanında şehir" hikayesini, daha sonra "Yolda", "Kestane çiçekleri", “Ölenler" adlı hikayelerini yazıyor. 1926 yılında kaleme aldığı "Qardan sonra", "Kavabata Yasunarinin çift intiharı" hikayeleri ideya-bedii nitelikleri ile seçilen eserler gibi akılda kalıyor. Bundan sonra Kaci Motociro "Onun kalbinin eksi", "Yükseltilmiş K" hikayelerini yazıyor. Sonunda hikayelerini basında düzenli baskı yaptırmak, kitabının yayınını görmek Kacinin erişilemez arzulardan idi. Bu yüzden de "Şineyte" - "Yeni akım" edebi dergisinde hikayelerinin çapına davet alan yazar sevinip esinlenerek yeni eserler yazıyor.
Izu yarımadasında bulunan Yuqasima dağ kurortunda Kaci Motociro ile Kavabata Yasunarinin tanışması her iki yazarın hatırasında derin izler bırakıyor. Japon edebiyatının ilk Nobel ödüllü, dünya çapında tanınan yazarı Kavabata Yasunari K.Motociroyla görüşü hakkında yazdı: "Ben İzuda birkaç ay içinde Kacinin hastalığını müşahede ettim. Ben ondan çok şey öğrendim - doğayla ilişki, kayıplarla, canlılarla ilişki..."
K.Motociro üslup özgünlüğü ile seçilen yazardır. Yuqasimada Kacinin yazdığı "Kış güneşi" hikayesinde onun realistik sembolizme özgü yaratıcılık özellikleri açıkca sezilir. Burada yazarın kendi kahramanını, onun zamanla, sosyal ortamla ilişkisini ne kadar büyük ustalıkla canlandırdığı net görülmektedir. Yaratıcılığının sonlarına yakın yazdığı "Dağın maviliği", "Su borusu", "İnstrumental yanılsaması" hikayelerinin konu ve problematikasında ise genel yakınlık hissediliyor.
K.Motociro yaratıcılığı otobiyografik yönü ile daha çok ilgi çekiyor. Tüm yazdıklarının önemli kahramanı o kendisidir. Çeşitli isimlerle sunduğu bu kahramanlar yazarın kişisel biyografisinin farklı makamlarını, onun karakter çizgilerini, yaşantılarını ve manevi iztirablarını temsil eder. Buna göre nasîrin her yeni eseri diğerinin mantıksal uzantısı olarak bitkin katkıda bulunur, bir insan ömrünün çeşitli parçaları gibi bizi heyecanlandırıyor, düşündürür, nihayet, bu parçaları aklımızdan birleştirmeye sevkeder.
Çağdaşı Nakatami Takaonun "Kaci Motociro, Kiyoto dönemi" makalesinde yazdığına göre, o, görünüşte yakışıklı, uzun boylu, omuzları geniş, ilk bakışta dikkati kendine çeken, asıl şehir sakinlerine ait görkemi ile seçilen, büyük alınlı, sert bakışlı bir genç idi. Hikayelerindeki kahramanların çoğunluğunu da kendi dış belirtileri ile tarif ediyordu.
Edebi faaliyeti on yıldan biraz fazla süren K.Motociro ego-belletristika tarzının temsilcisi, klasik Japon edebiyatındaki esse ve simvolist şiir geleneklerinin vəhdətindən oluşan yeni nesir biçiminin yaratıcısı olmuştur. Eleştirmenler onu Şova döneminin sonu, Toişo döneminin başlangıcında, yani Japon edebiyatının gümüş yüzyılında, sonraları modern Japon edebiyatı gibi tasnif edilecek edebiyatın biçim ve yöntemlerinin şekillendiği dönemde yaşamış küçük yazarlar zümresine ait etseler de, Kaci Motociro küçük dalda harikalar yaratan büyük yazar oldu. "Limon"dan "Kaygusuz hastalar" hikayesinedek yazdığı yirmi hikayenin eleştiride yüksek işçilik örnekleri gibi değerlendirilmesi bunun açık göstergesidir. Azerbaycan edebiyatında Celil Memmedquluzade, Rus edebiyatında Anton Pavloviç Çehov, Fransız edebiyatında Gi de Mopassan gibi Japon edebiyatında da en mükemmel hikayeler Kaci Motocironun adı ile bağlıdır.
Edebi ortamda ilk değerini 1927 yılında Japon edebiyatının mükemmel araştırmacı ve büyük yazarı, Japonya’nın ilk Nobel ödüllü yazarı Kavabata Yasunari tarafından alan Kaci Motociro yaratıcılığı bazı ülkelerde o kadar geniş tanınmasa da, Japon milli edebiyatında onun kendine özgü yazar mevkisi bulunmaktadır. 1934 yılında ilk kez eserleri iki cilt, 1959 yılında tam külliyatı üç cilt halinde yayımlanan yazarın yaratıcı mirası Japonlar için aziz ve yakındır. Belki Kaci Motociro deyince, modern Japon bir an donub kalır, onun kimliğini hatırlamaya çalışır, fakat "Limon" hikayesinin adını duyunca herkes bu güzelliği tarif eden yazarı tanıyor. Bu husus okuyucunun bilinçaltındaki uzun ömürlü yazar şöhretinden kaynaklanmaktadır. Bu, bir zamanlar Kiyotoya giden hız treniyle edebiyata yol alan, "Mavi gökyüzü"ne yetişip teselli bulan yazarın sağlığında hasret kaldığı edebi şöhretdir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.