- 455 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
VATANDAŞLIK BİLİNCİ
VATANDAŞLIK BİLİNCİ
Dr. Sadık Özen
Aynı vatanda, aynı topraklar üzerinde yaşayan insanların öncelikle bilmeleri gereken şey “VATANDAŞLIK BİLİNCİ” ne sahip olabilmek ve bu bilinçle hareket edebilmektir. Etnik kökenleri, dilleri, inançları, renkleri farklı olan insanların eğer ortak bir tarihleri varsa ve tarih boyunca bu topraklarda yaşıyor, üretiyor ve paylaşıyorlarsa bu topraklar onların ortak vatanlarıdır. Bu vatan üzerinde kurulmuş olan devletlere “ULUS DEVLET” denir. Türkiye Cumhuriyeti bir Ulus Devlet’tir ve dünyadaki ulus devletlerin en çarpıcı örneğidir.
TC Anayasası vatandaşlar arasında ayırım yapmayan, yukarıda sayılan niteliklere sahip insanlar arasında eşitlik esasına dayanan kurallara göre hazırlanmıştır. Bu anayasada dünyada ilk olarak kadın-erkek eşitliği sağlanmıştır. Laiklik İlkesi ile vatandaşlar arasında var olan inanç ayrılıklarına son verilmiş ve her vatandaşa inançlarını kendi tercihlerine göre kullanma hakkı sağlanmıştır. Vatandaşlar arasında hiçbir konuda hiçbir ayırım söz konusu değildir. Vatandaşları arasındaki farklılıklar TC Devleti’nin zenginliği ve gücüdür. Sağlık, eğitim, sosyal ve kültürel haklar, savunma, ulaşım, iş edinme, çalışma, üretim, ekonomi ve ticaret konuları, çıkarılan yasalarla eşitlik ilkeleri içinde Anayasamıza uygun olarak çıkarılan yasalarla devletin güvencesi altına alınmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti kurulurken ve Anayasası hazırlanırken Mustafa Kemal ve arkadaşları, sahip oldukları vatandaşlık bilinci içinde, dünyanın bütün demokratik devletlerinin anayasalarını inceleyerek; en çağdaş, eşitlikçi, adil, vatandaşları arasında ayırım yapmayan; tarihe, sanata, kültüre, eğitime, inançlara ve tüm evrensel değerlere önem veren devrimci bir anayasa gerçekleştirmişlerdir. Ancak yıkılan ve Sevr Antlaşması ile bölünen Osmanlı toprakları üzerinde böyle çağdaş bir devletin kurulması, tarih boyunca Türk ve İslamiyet düşmanlığı yapmış Emperyalist devletleri son derecede rahatsız etmiş, içimizden satın aldıkları hainlerle birlikte, kuruluş gününden başlayarak yeni yıkım planları hazırlamışlardır.
O günlerden beri sürdürülmekte olan bu planların hedefi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yıkmak, kaldırılmış olan Padişahlık ve Hilafet sistemini geri getirmektir. Bunu sağlamak için içimizdeki hainler tarafından Kurtuluş Savaşımız günlerinden başlayarak 20 yılda tam 31 İç İsyan çıkarılmıştır. Ancak bu iç isyanlar devletimiz ve kahraman ordumuz tarafından bastırılmış ve bunların elebaşıları da çıkarılan devrim yasaları ile bertaraf edilmiştir.
1923 yılında Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları tarafından kurulan Türkiye Cumhuriyeti, iç ve dış düşmanların bütün çabalarına karşın varlığını korumaya devam etmektedir. Bunun karşılığında Atatürk, İsmet İnönü ve Mustafa Necati gibi Cumhuriyetimizi kuran ve devrimlerimizi gerçekleştiren, canlarını feda etmeyi her zaman göze almış kahramanlarımıza, ölümlerinden uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen yalanlar uydurulmaya, iftiralar atılmaya devam edilmektedir. Bunu yapan hainler bu değerli insanları “Dinsizlik” ve “İhanet” le suçlamayı sürdürüyorlar. Bu vatandaşlık bilinci ile bağdaşmayan son derece vahim bir durumdur ve devletimiz tarafından alınacak yasal önlemlerle sona erdirilmelidir.
1946 yılında “Çok partili yaşam dönemi” e geçildikten sonra CHP ve İsmet İnönü’nün 1950 yılında seçimi kaybetmesiyle vahim şeyler yaşanmış ve İnönü’ye büyük hakaretler edilmiş, tarih kitaplarından ismi çıkarılmış, hakkında dine imana yakışmayan iftiralar atılmış ve yurt dışına sürülmesi bile önerilmişti. Diğer taraftan sözü edilen Cumhuriyet düşmanları yobazlar tarafından Atatürk’ün heykellerine saldırılması ve hakaret edilmesi dönemi başlamış ve gittikçe yaygınlaşmaktaydı. Bunu gören Rahmetli Adnan Menderes ve DP iktidarı durumun daha vahim bir hal almasını önleyebilmek için “Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun” veya “5816 sayılı kanun”, kamuoyunda anıldığı şekliyle “Atatürk’ü Koruma Kanunu”, 25 Temmuz 1951’de kabul edilmiştir. Bu kanun Atatürk ve İnönü dönemlerinde değil, DP döneminde çıkarılmış ve 31 Temmuz 1951’de yürürlüğe girmiştir. Adnan Menderes, partisi iktidara geldikten 2,5 ay sonra büyük bir ivedilikle bu kanunu çıkarma ve yürürlüğe koyma basiretini göstermişti. Çünkü kendisi de Kurtuluş Savaşımızda yararlıklar göstermiş, Atatürk ve arkadaşlarını çok yakından tanıyan bir siyasetçiydi.
O günlerden bugünlere köprülerin altından çok sular geçti. İyi kötü pek çok siyasi olaylar yaşandı. Onların yarattığı acılar bu milletin yüreğindedir. İnsanlar siyasi hatalar yapmış olsalar bile bunların bedelini canlarıyla ödememeleri gerçeği anlaşılmıştır artık. Ne yazık ki bu büyük acılar yine de bazılarınca siyasete malzeme olarak kullanılmaktadır. Bunun da büyük bir yanlışlık olduğunu düşünüyorum. Konunun istismar edilmek yerine, tarihin hükmüne ve Yüce Allah’ın İlahi adaletine bırakılmasının daha doğru olacağını düşünüyorum.
Günümüze gelince; geçmişte olduğu gibi bu süreçte de yanlış ve hatalı şeyler yapılmıştır. Geçmişte yaşananların ortadan kaldırılması asla mümkün olamaz. Ancak bundan sonrasında geçmişteki olumsuzlukların yeniden yaşanmaması mümkündür. Ülkemizin içte ve dışta sorunları ve düşmanları vardır. Çok dikkatli olunması gereken bir dönemdeyiz. İktidarda olmak, kendilerine karşı olan rakiplere hayat hakkı tanımamak olmadığı gibi, muhalefette olmak da iktidarın her yaptığını karalamak, karşı çıkmak ve onu yıpratmak için Makyavelist ilkelerle hareket edilmesi olmamalıdır. İktidar ile muhalefet arasında düzeyli bir anlaşma ve uzlaşma ilişkisi olmalıdır. Çünkü demokrasilerde iktidar ve muhalefetin bir zaman sonra yer değiştirilebileceği unutulmamalıdır. İktidarın yaptığı iyi şeylerin görülmesi ve takdiri gibi, muhalefetin ileri sürdüğü ülke yararına şeylerin de dikkate alınması bir erdemdir.
Aslında benim bu yazımın bu kadar uzamaması gerekirdi. Ancak vatandaşın bilinçli olması yanında o kadar çok bilinçsizlik yaşanıyor ki ben de bunlara paralel olarak, yaşanan olumsuzluk örneklerini burada paylaşma gereğini duyuyorum. Bu bağlamda; son olarak Ordu’da, yönetimi eleştirme hakkını kullanan, iktidara yakınlığı bilinen siyasi bir partinin Kadınlar Kolu Başkanı’na reva görülen uygulama, vatandaşlık bilincine aykırı çarpıcı bir örnektir. Bu kadın ellerine ters kelepçe takılarak tutuklanmış ve vatandaşlık hakkını kullanmaktan men edilmiştir. Bu konuda il valisi tarafından yapılan açıklama büyük bir bilinçsizlik örneği olmuştur. Valilikçe yapılan açıklamada bu kadında Corona virüs bulunduğu bu nedenle gözaltına alındığı ifade edilmiştir. Böyle bir gerekçe asla kabul edilemez. Zira Pandemi nedeniyle hiçbir vatandaş, özellikle bir kadın ellerine ters kelepçe vurularak gözaltına alınamaz.
Ne yazık ki; son günlerde vatandaşlık bilinci ile bağdaşmayan çok sayıda örnekle karşılaşmış bulunuyoruz. Öğrenci ve gençlerin yaşanan bazı olumsuzluklara karşı bölücü-ayrılıkçı sloganlar atmadan, şiddete kalkışmadan, vurup-kırma girişiminde bulunmadan demokratik direnme haklarını kullanmalarının “İhanet” olarak değerlendirilmesi yanlış olmaktadır. Son örnek olarak gençlerin İstanbul’da İstiklal Caddesi’ndeki yürüyüşleri sırasında, Emniyet yetkililerince “Ağzını açanı tutuklayın” komutu ile coplanmaları, üzerlerine biber gazı sıkılması, yerlerde süründürülerek ellerine ters kelepçe vurulması, düşünme haklarını kullanmak isteyen gençlere karşı gösterilen şiddet nedeniyle vatandaşlık bilinciyle bağdaştırılamayan bir uygulama olmuştur.
Bu yazının kaleme alınmasındaki amaç; “Eğriye eğri, doğruya doğru” diyen bir görüşle, son günlerde gittikçe şiddetlenen siyasi kışkırtmaların sona erdirilmesine katkı sağlanmasıydı. Zira içinde bulunulan ortamda ülkemizin ve ulusumuzun en çok ihtiyacı olan şey “Milli birlik ve beraberliktir” Bunun sağlanması ise; öncelikle Devlet Başkanımıza, sonra da iktidar ve muhalefet lider ve sözcülerine düşmektedir. Seçimin Haziran / 2023’ de yapılacağı söylenirken, ülkenin iki yıl öncesinden seçim ortamına sürüklenmesi son derecede yanlış olmakta ve halkımız arasında gerginliklere yol açmaktadır. Bu konuda akılcı bir yol izlenmesi gereği vardır. İktidar-muhalefet arasındaki sürtüşme ve tartışmaların ülkemize sağlayacağı hiçbir yarar söz konusu olamaz. Olsa olsa karşılıklı yapılan itham ve kışkırtmalarla ülkemizin barış ortamından uzaklaşmasına neden olunur. Bu gerçeği herkesin görmesi Vatandaşlık Bilincine sahip olmasını gerektirir.
Son yıllarda ülkemizde son derecede önemli gelişmeler olduğu göz ardı edilemez. 2008 yılından bu yana güneyimizden yapılan PKK terörizmine karşı son derecede önemli bir mücadele yapılmış ve PKK terörü yok edilme noktasına getirilmiştir. Bu müdahale çok etkin bir şekilde hala sürdürülmektedir. Hükümetimiz Doğu Akdeniz, Kıbrıs, Libya, Ege, Karadeniz ve Azerbaycan’da; ABD, AB, BM ve NATO’nun devletimize karşı birleşerek düşmanca bir tutum izlemelerine karşı “Dimdik” bir tavır izlemiş ve başını öne eğmemiştir. Öte yandan cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana Silah Sanayiimizde çok önemli gelişmeler olmuş, dış ülkelere; Avrupa, Asya ve Afrika ülkelerine bu silahlarımızdan silah satma konumuna gelmemiz ulus olarak övünç duyacağımız bir konudur. Bunlara ek olarak Ortaasya’daki Türk Devletleriyle yapılan ittifaklar devletimizin başarı çıtasını yükselmiştir. Bütün bunlar takdir edilmesi gereken hususlardır.
Son olarak; hükümetin 2023 yılında yapılacak Cumhuriyetimizin 100.Yıl kutlamaları için yaptığı hazırlıklar takdire şayandır. Ancak 2023’den sonrası için bölücü-ayrılıkçı çevrelerin yaratmaya çalıştıkları bozguncu propagandalara karşı, devletimiz adına, mevcut rejimimizde kuşku duyulacak bir durum olmadığı açıklanmalıdır. Bu bağlamda; 2053 yılının yeni bir hedef olarak gösterilmesi yanlış olmuştur. Zira ulusumuz için Atatürk’ün deyimiyle “Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar payidar olacaktır.”
Dileğim; tüm vatandaşlarımızın “VATANDAŞLIK BİLİNCİ” içinde olmaları ve gereğini buna göre yapmalarıdır. Çünkü “MİLLİ BİRLİĞİMİZ” ancak bu şekilde sağlanacaktır.
Saygılarımla…
5 Haziran 2021 / Antalya
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.