- 530 Okunma
- 1 Yorum
- 6 Beğeni
Öpüşen kayalarda çay
Yazın ortasında, oldukça sıcak bir gündü. Otomobilin içinde üç kişi yolculuk ediyorlardı. Aracı süren baba söyleniyordu “Millet tatile çıkacak biliyorlar, yollarda telef mi edilir böyle. Bu zamanda yol çalışması mı olur kardeşim!” Eşi, elindeki telefonun ekranından gözünü kaldırmadan “Her yıl böyle yapıyorlar. Sen de bir alışamadın” demekle yetindi. Arka koltukta oturan küçük çocuğun arabanın klimasının soğuğundan tüyleri diken diken olmuştu. Hevessizce dışarıyı seyrediyordu. Birden heyecanla bağırarak dışarıyı gösterdi:
“Anne bak! Öpüşen kayalar!”
Ön koltuktakiler çocuğun ne gördüğünü merak etmeksizin bir ağızdan çocuğa bağırdılar;
“Sus. Çok ayıp!”.
…
O gün gerçekten çok sıcak bir gündü. Yüksek ısı asfalt üzerinde sıvılaşmış, şeffaf, jelatinimsi bir dalgalanma yaratıyordu. Yol çalışması için şeritlerden biri iptal edilmiş, yönlendirme ve ikaz işaretleri birbiri ardına kum torbaları ve büyük taş parçaları ile sabitlenmişti.
Yol işçileri üzerlerindeki rengi kaçmış uzun kollu giysileri ve turuncu yelekleriyle kazdıkları çukurlardaki toprakları çukurların hemen yanında öbek haline getiriyorlardı. Çalışma yapılacak alan uzun olması rağmen yüklenici firma yine az işçi getirmişti. Her zamanki gibi su ve yemek konusunda da cimri davranmışlardı. Ancak işçilerin birçoğu bu durumdan şikayet etmiyordu. Etmeye kalkanları da çabucak susturuveriyorlardı ki işlerinden olmasınlar.
Güneşin gölgesi işaret levhalarının dibine kadar gerilemişti. İşçiler yavaş yavaş iş bırakmaya başlamışlardı. Grubun en küçük olanı Ahmet, diğerlerine seslendi:
-Ustam. Haber et. Çay hazır. Öpüşen kayaların oraya kurdum.
-Öpüşen kaya mı? Ne diyorsun oğlum sen? Ne kayası ne öpüşmesi?
Ahmet gayet ciddi cevap verdi:
-Teee en başta sola yön tabelası yok mu? Oradan sola bak. İki tane ceviz ağacı var. Birisi azıcık kısa. Dalına şu kırmızı şeritlerden astım. İşte orası. Öpüşen kayalar var orda. Hemen karşısına kurdum. Bardakları da ters koydum ustam. Dediğin gibi.
Muammer Usta diğerlerine seslendi. “Millet, yemeğini alan gelsin. Çocuk çayı hazır etmiş.”
Sekiz kişilik grup dörderli iki grup halinde çocuğun tarif ettiği yere oturdular. Çocuk, başta ustabaşı olmak üzere herkese çay doldurdu. Sonra ustanın yanına oturdu. Ekmekten bir yudum kopardı, ağzına tıktı. Muammer Usta:
-Göster bakayım çocuk, dedi. Neredeymiş bu öpüşen kayalar.
Çocuk ikiletmeden parmağıyla işaret etti; “İşte bak orada! Tabelanın dibine bak”
Hepsi birden çocuğun bahsettiği tabelanın altına baktılar. Tabelanın dik durması için konulmuş dört büyücek taştan iki tanesi gerçekten de insan suretleri gibi görünüyordu.
İşlerden biri:
-Vallahi doğru diyor çocuk, dedi. İnsan suratı gibi şu ikisi. Pek öpüşür gibi değiller ama…
Diğeri:
-Çocuk öpüşüyor diyorsa öyledir, dedi. Sen ne bozuyorsun çocuğun hayalini.
-İyi de, öyle öpüşülmez ki. Şöyle tutarsın, başını az daha yana eğersin….
-Oha oha. Otur da anlat istersen. Sapıklığın tuttu yine.
Diğer dörtlüden genç olanı:
-Ahmet, haklısın kardeşim. Ben senden tarafım. Öpüşüyorlar. Manisa’da da Ağlayan Kaya var mesela.
Baksan kırtıklı bir kaya. Kütahya’da da vardı yanlış hatırlamıyorsan birkaç tane.
Yanında oturan mırıldandı:
-Aha, yine başladı bu. Sanırsın amele değil profesör. Biz bunu kız tavlamaya çalışıyor sanıyorduk. Meğer bedava internet merakı dağa taşa bakmakmış. Sanki bütün gün taş toprak içinde değiliz.
Muammer Usta:
-Ne oldu? Senden iki gram fazla şey biliyor diye kıskandın mı adamı? dedi. Hem bu grupta o işlerin peşinde başka biri var ama... Konuşturma beni.
-Ustam sana da bir şey anlatılmıyor. Hem ben bekar adamım. İnternette herkes yalan söylüyor. Ben sadece işimi azıcık abartmış olabilirim. Hem ne kızlar düşüyor bilsen, kafayı yersin.
-İnşaat mühendisi.
Muammer Usta bunu söylerken sesi eğleniyor gibiydi.
-Ne?
Ahmet kahkahayla gülmeye başlamıştı. Nuretttin Abi sen kızlara inşaat mühendisiyim mi dedin? Hahahaha!
Nurettin utanmış gibi görünmüyordu. Söylediklerinin arkasında duracağı belliydi:
-Okusam, şu taşerondaki kılkuyruk heriften daha iyi mühendis olurdum. Kimse bana sekiz çocuklu bir marabanın dokuzuncu çocuğu olur musun diye sormadı. İlkokulu zar zor bitirebildim. Kalk iş var, kalk mevsimliğe gideceğiz. Ellerim nasır tuttuğunda on beş bile olmamıştım. Aha şu dudakların çatlağı yaz kış geçmedi. Kıçım rahat yatak görmedi kaç yıl. Nerede defter, nerede okul? Sen bakma, ben giyindim mi karışıveriyorum şu yazlıkçıların aralarına da, bir tanesi fark etmiyor. Kendimi yetiştirdim ben. Hem şu veledin kayaları hayalse benimki de hayal. Hem daha süslü, daha ateşli…
-Hooop hoop. Yine yandı bunun kafa. Anladık biz seni, tamam.
Nurettin’in yanında oturan orta yaşlı işçi bunları söylerken bağdaş kurduğu dizini sıkıyordu. Muammer Usta olduğu yerde doğruldu. Elini Ahmet’in omzuna attı.
-Ben anlamadım beyler. Siz şimdi işinizden utanıyor musunuz? Sakın haa! Biz olmasak başkası, ama illa birileri bu yolu kazmak, boruları tamir etmek, asfaltını yenilemek zorunda. Bakım yapmasak yollar kullanılamaz hale gelir. Demek ki biz önemli ve gerekliyiz. İşin küçüğü büyüğü olmaz. Farzı misal şu vidanjör kullananlar. Onlar olmasa millet bok içinde yüzmez mi? Temizlikçiler, bulaşıkçılar, bekçiler… Biz hayatın devamını sağlıyoruz. Herkes mühendis mimar olursa bulaşıkları kim yıkayacak? Okuyun, öğrenin kendinizi geliştirin. Fırsat buldukça tabii. Ama bunu başkaları için değil önce kendiniz için yapın. Hayat adil değil evet ama konu cansa herkes eşit.
Nurettin atıldı:
-Ustam ben de bir şey diyeceğim ama Ahmet’e. Oğlum çay bitti. Servis yavaş. Haydeee, haydeee.
Herkes güldü. Oğlan hızlıca kalktı, ivedilikle işçilerin çaylarını tazeledi. Son lokmalar yutulurken Muammer Usta:
-Bir sonraki molayı da öpüşen kayalarda verelim, dedi.
YORUMLAR
Öpüşen kayaları görmedim ama tesadüftür ki o yol manzalararını bugün yaşadım. Yolun bir tarafı kapatılmış, önce bi taraf kapatılıyor, orda yüzlerce metre kuyruk oluşuyor,orası bırakılınca öbür taraf tutuluyordu. Ve hikâyedeki çalışan manzaraları tıpatıp aynıydı. Neyse ki arabalar klimali, öyle olmasa isyan çıkardı muhtemelen. Öpüşen kayalarda olmasa da üç beş km sonra ben de çayımı içtim:)
Ve Muammer usta noktayı koymuş yolun ortasına. Evet. Böyle bir döngü bu. Keşke bu döngü daha insani şartlarda olabilse.
Lise yıllarımda bir otelde çalışıyordum ve bir müşteri ile tanıştım. Fransızdi kendisi. Avuç içlerini bi görseniz nasir falan değil nasır üstüne nasır binmişti.
Sordum
Ne iş yapıyorsunuz
Demir yolu işçisi olduğunu söyledi. Amale yani bizim tabirimizle. O zaman gördüm emekler arasında nasıl bi uçurum olduğunu. Belki bizim de çalışanımız hak ettiği insani değeri görür ve ailesini alıp köyüne değil de tatil yapabileceği bir yere gider. Köyüne de gitsin tabiki ama tatil de yapabilsin.
Sör tarafından 3.7.2021 21:38:31 zamanında düzenlenmiştir.