- 621 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
835 – DENGE MESELESİ
Onur BİLGE
Derler ki “İki cambaz bir ipte oynamaz! Oynar mı oynamaz mı? O iki cambaz Sadullah Bey’le Define olursa, bal gibi de oynarlar! Her şeyden önce denge meselesi...
“Demiş ki: “Bana güzel kadın ve koku sevdirildi. Bir de gözümün nuru namaz...” Bu hadisi bilmeyen yoktur.”
“Arkadaşım haklısın! Sana itirazım, bildiklerine değil! Bunu asla unutma! Güzel kokular gelmiyor mu burnuna? O olmaz ya kadın olsa orada. Belki de: “Güzel erkek, güzel koku, gözümün nuru namaz...” diyecekti. Musa Aleyhisselam peygamber olduğu halde Behlül haklı... “İlim ilim!” derken, canımı da istiyorsun galiba! Derhal al, senin olsun!”
“Ben de “Senin ağrılarını paylaşsak mı?” diyorum.”
“Ağrılarım bende kalır. Onları kimseyle paylaşmam! Saf can, acısız ağrısız neye yarar!”
“Ben kendi canımın sıkıntısına dayanamıyorum! Acaba alırsam senin canın da sıkıntı yapar mı bana?”
“Oyun oynarsın, seninkinin yerine kullanırsın. Dayanamadığın sıkıntıları canıma yüklersin! Ekmek istemez aş istemez! Benim it canım var. Kavgam onunla...”
“Öyle yapıyorum zaten. Satranç ve tavla turnuvalarımız var. Çok çekişmeli geçiyor. Bendeki sıkıntıları ona yüklediğimde, yine bana yük olmayacak mı?”
“Olmaz, merak etme! Onun terbiyesinde isyan yok.”
“Nasrettin Hoca’nın, eşeğinin üstüne binip, hayvanın yükünü hafifletmek için heybeleri sırtına yüklenmesi gibi... Senin canını aldığımda bir dert daha yükleneceğim. Bir omzumdaki heybeye koyduklarımı çıkarıp, diğer omzumda duran senin heybene koyacağım. Neticede dertlerimi yine ben taşımayacak mıyım!”
“Hayır! Dedim, inanmadın galiba. Korktun. Ben “Canımı hemen veririm!” dedim, sen pazarlığa oturdun.”
“Neyden korktum ben?”
“Canımdan korktun! Elbise bedeni örter. Beden de canı... Can da cananı örter!”
“Canan’ın örtüye ihtiyacı yok. İhtiyaçtan münezzeh... Onu hiçbir örtü örtemez!”
“Canan hem Batın’dır hem Zahir... Hem Evvel’dir hem Âhir... Bunlar tevhitte makamlardır.”
“Benim dersim... Bu aralar araştırdığım konu...”
“Neyse... O konuya girersek akşam da olur, sabah da... Sorumun cevabı kolay... Canan içinde mi?”
“İçte de, dışta da... Yeri mekânı yok! Mekândan münezzeh. İhlassa... Kurbiyet... Yakın... İçimde... Hayır! Benim gibi pis, günahkâr biri böyle diyemez! Onun için dışımda...”
“Anlaşıldı! Tefekkürle bulursun. Dedim ya çok zekisin!”
“Kalbime imza atmış... Kalbimden bin bir şer geçer.”
“Şimdi ne geçiyor?”
“Hep şeytanlık... Mağmur olmayan sarayda padişah olur mu! Namaz geçiyor!”
“Şeytanın birini anlat!”
“Şu anda şeytanım sensin! Sana takıldım.Namaz geçiyor. En büyük şeytan benim! Hiçbir konuda üstünlüğü başkasına vermek istemem!”
“Sen yok musun sen!.. Analar kundağa sarmamış!”
“Şeytan kundağa girer mi!”
“Şeytan o kadar kötü mü ya da iyi mi?”
“Şişede bile durmamış! Nafileleri süslü gösteriyor.
Konuşmamızı yani... “İlim sohbeti...” diye fısıldıyor. Sohbeti ballandırıyor. Namazı sallandırıyor.”
“Nafile yok ki süslesin!”
“Konuşmamız... İlim sohbeti... Bunlar nafile değil mi!”
“Sen nafileysen, o başka...”
“Ben hepten Fuzuli’yim de geçmişte arıyorlar. Sen de Karacaoğlan’sın. Hulusi Kentmen...”
“Gönül ne güzel şey! Ona gelende kötülük kalmıyor.”
“Hanımın adı Gönül mü?”
“Dalga geçme! Geçen gün söylemiştim onun adını. Çok uykusuzum ama yatsam uyuyamayacağım!”
“Cümleleri iktisatlı kullanıyorsun. Şeytan yatırmaz ki!”
“Yarım yamalak konuşuyorum işte! Gözlerim de yoruldu. Aval şaval görmeye başladım. Beynim gidip geliyor. Serde ihtiyarlık var. Keşke biraz da bahtiyarlık olsaydı! Allah’a âşık olan, şeytana da olamaz mı?”
“Olamaz!”
“Ben şeytana da âşığım! Şeytan da bana âşık... O olmasaydı, Allah’ı nereden bilecektim!”
“Camiye giden, kiliseye de gidebilir mi?”
“Kiliseye giden camiye neden gitmesin!”
“Hem cennete hem cehenneme gidilmez! Saf su dururken çamurlu su içilmez!”
“Gez dolaş! Sevgili’nin mülkü değil mi! Kim zarar verebilir! Fakat irfan cennetindekilere serbest, amel cennetindekiler bu seyrangâhtan mahrum...”
“Sadece bakarsın. Harama el değmez. İlmi irfanı beleş, insanı kalleş... Sonu necaset, leş... Tabiatta denge var. Meleği yaratanın, şeytanı yaratması gibi...”
“Beni kızdırmak mı niyetin? Alttan alttan alıp birden saldırmak...”
“Çok zamandır usluydum, denge bozulmasın!”
“Aşk güneş gibidir. Oradan bir baksana!”
“Sanki aşkı bilirmiş! Gönlüm günlük güneşlik... Senin taraf yağmur, çamur...”
“Her şeyi konuşmam mı gerek?”
“Uludağ’ın karı, evdeki karı... Nerde bunun kârı?”
“O da mütedeyyindir. Sohbetlere falan gider. Bugün taziyeye gitti.”
“İçinden kaynatıyordur. Kadın milleti! Fitne fücur... Yine bildiğini okur! Hakkını helal etmezsen, nafile... Ağzıyla kuş tutsa bile doğru cehenneme...”
“Hakkım yok ki kimsede! Kaç kez söyledim! Ona da hakkımı helal ettim. Hem de peşin peşin... Çok oldu. İyice uyku bastı. Haydi birer kahve içelim de ayılalım! Sonra doğru namaza!”
“Seni tanıdığıma asla pişman değilim! İyi ki varsın!”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 835