- 565 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
834 - AŞK ve ZEVK
Onur BİLGE
Sadullah Beyle Define bir araya geldiler mi ayrılmak bilmiyorlar! Sohbete öylesine dalıyorlar ki neredeyse ezanı duymayacaklar! Namaz kılmaları gerekmese, yerlerinden kalkmayacaklar! Sadullah Bey rahatsızlıklarından, ağrılarından sızılarından bahsetti. "Galiba yolculuk yakın!" dedi. "Azrail kart atıp duruyor! Sık sık telgraf çekiyor! Geldi gelecek ama ne zaman geleceğinden bahsetmiyor. Bense "Ay! Of! Aman! Allah!.." diye sürünmeye, bu yaşlı bedeni sürüklemeye devam ediyorum." Define de gelen pasları iyi karşılıyor. Onun moralini düzeltmeye çalışıyor.
“Gitmek o kadar kolay değil. Bize malum ederler her halde, gidecek olsak. Sen gidecek olsan, benim içim sıkılır. Allah rüya falan göstertir her halde. İçim sıkılmıyor. O halde daha gitmezsin, merak etme! Hava bozdu. Yağacak mı ne?”
“Kapalı havalar, fırtınalı havalar benim dostumdur. Bayılırım. Bazen çıkar dolaşırım. Avanak ıslatan olursa...”
“Aşık oluyorsundur. Yağmur romantik ortama götürürmüş.”
“Aşk... Bu yaşta? En başta sen gülersin!”
“Olamaz mı?”
“Bilmem! Başıma hiç gelmedi.”
“Yetmiş yılda hiç mi aşık olmadın? “Desene ki güzelim, sen hiç yaşamamışsın!” diye bir şarkı var... Bilmem bilir misin?”
“Onu demek istemediğimi biliyorsun. Bu yaşta diyorum.”
“Bu yaşta... Yani kaç yıldır?”
“Çok yıldır... Çok uzun sene...”
“Yani eşinden başkasına aşık olmadın mı? Onu da aldın, aşk bitti. Öyle mi?”
“Çileden başka sermayem mi vardı! İnsan zaman zaman o heyecanı yaşamak istiyor ama şiddeti çok yükseklerde olmalı!”
“Yüncü müydün? Ya da hâlâ devam ediyor mu yüncülüğün? Arap atı gibi sonradan açılıyorum değil mi? Aza kanaat etmeyen, çoğu hiç bulamaz.”
“Ne yünü? Ne yüncülüğü?”
“Az önce “Çileden başka sermayem mi vardı!” dedin de...”
“Bir dönemim var...”
“Altı yıllık bir dönem mi? Boşa giden...”
“Kendimi, üç ay boyunca bir kışlık villada adeta inzivaya çektim. Kıştı. Şehirden epey uzak... Yapayalnızdım... Ara sıra kurtlar, tilkiler, köpekler gelirdi yanıma. Çocuklar haftada bir ihtiyaçlarımı getirirlerdi. Bu kadar zaman sonra bahar geldi. Şehre indim. İnanır mısın? Bütün kadınlarda İlahi nuru ve güzelliği seyrettim! Müthiş bir duyguydu! Sanki parçalara ayırmış, güzelliğini kadınlardan izhar ediyordu. Tabii zamanla kalmadı. Öyle işte!”
“Kaç yıl önceydi? On yıl falandır herhalde.”
“On üç on dört yıl oldu.”
“O kadınların arasından biri öne çıkmadı mı?”
“Kadınları kolay kolay tanıyamam. Yüzlerine pek bakmam. Utandığımdan değil. Yapım bu! Benimle sohbeti çok severler ama ben istemem. Fitneden çekinirim. Ancak sadece aşk için, çok ihtiyacım olduğu zamanlar olmadı değil! Bu en zoruydu! Sadakat ve vefa önemli kavramlardı. Beni neden zevzek zevzek konuşturuyorsun ki? Sustum işte!”
“Dedin ki: “Sadakat ve vefa önemli kavramlardı.” O seni ıskalasa da mı?”
“Iskalasa da... Vebali ağır! Her insana göre değil! Hele benim için çok zor!”
“Çamın altında, kafana kozalak gelsin diye mi bekledin, elma ağaçları dururken?”
“Yanlış bir şey mi yaptım?”
“Evliya olacaksın! İyi yaptın da... Allah sabrını vermiş.”
“Benim için aşk, gerçekten aşk olmalıydı!”
“Fakat sinir sistemin mahvolmuş. Dizler çekiyor cezasını. Depresyondan bence. Bir şairin en çok ihtiyaç duyduğu, aşkla sevildiğini hissetmektir ama ne yazık ki bana nasip olmadı.”
“Arkadaşlar günümüzün en ünlü hececilerinden birini ziyaret etmişler. Günlerce dillerinden düşürmediler. “Ya kardeşim, bu adamın para sıkıntısı var mı?” “Yok!” “Yanında asistanı var mı?” “Var!” “Güzel mi?” “Şahane!” “Daha ne kardeşim daha ne? O zaman ben de yazarım öyle şiirleri!” dedim. Sana katıldığım yer, güçlü aşklardan güçlü tasavvuf doğar. Ben kadınla erkeğin birlikteliğini, vuslatın ve ondan alınacak hazzın yüceliğini yaşarım. Bir anlamda ibadettir bence. Kadın murat verendir. Hele gönlü kamilse...”
“Nasıl yani? Yalnız başına mı?”
“Tevhit manasında:.. İkinin bir olması...”
“Orada kadının işi ne!”
“Kadının, kocasının yanında işi ne? Onu anlatmaya çalışıyorum. Beceremedim mi?”
“Aşk başka, tevhit başka...”
“Yanlış örnek mi verdim? Kim diyor “Başka...” diye?”
“Vay anam vay!..”
“Tevhit, her yerde tevhittir.”
“Aşkın tadı, bir olamamada... Bir olmanın mümkün olamayışında...”
“Bir olmada aşk biter, zevk başlar. Sana “Gelinler neden beyaz, erkekler neden siyah giyerler?” diye sormuştum.”
“Yazık olur işte o zaman! Hiç bitmemeli!”
“Şebiarusa kadar aşk, sonrası zevktir.”
“Benden de iyi kıvırıyorsun. Gidiş gelişlerle kaçışlar süper!..”
“Zevk, aşkın binlerce defa üstündedir!”
“Yok yahu!”
“Aşk zevke aracıdır.”
“Aşkın yürekteki yangınının tadı nerde var!"
“Bu bütün aşklarda böyledir.”
“İyi ya işte! Ben, o aşka âşığım, herkese, her şeye sevdalı...”
“Zevki yeterince kavramadığından... Vuslat nedir o zaman?”
“İlahi vuslat dışında vuslat olmasa da olur.”
“Her şey dediğin, bir şey...”
“Her gece, her yalnız kalışta vuslattan daha büyük bir tat vardır, gönlünce şekillendirebildiğin. Haşa! Allah şey değil.”
“Bu, aşkın hallerindendir. Olgunlaştıracak olan da budur! Hiçbir zaman tevhidi aklından çıkarma! Bunları kısmet olursa ileride konuşuruz.”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 834