- 651 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Kenef / Gökyüzünde
1
Gökyüzünde Bok Var
Bayrampaşa´da bir adamın kafası bok gibiydi. Suratına sıçılmış insanlara bakarak düşündü. "Hakediyor puştlar!" diye mırıldandı ve gazete kağıdına sarılı viskisini yudumladı. Ağzına sıçılmış bir dünya vardı karşısında, ya da o bu dünyayı ağzına sıçılmış bir yer olarak görüyordu. Fast food restorandan çıkan örtülü kadınları seyretti, ellerinde Coca Cola dolu kağıt bardaklarla koşturan neşeli çocuklara baktı. Arkalarında kalın enseli adamlar yürüyordu, göbekli, bakımsız ve hımbıl tipler. Bok gibi adamlar velhasıl.
"Gel de ağzına sıçma böyle tiplerin, kendi köfte ekmeğine yaban öküzler. Sanki doğma büyüme Amerikan pezevenkler, götünde don taşıyamıyor ama çizbürger deyişini görmeli. Hepsi birer bok böceği, kendilerine benzetiyorlar çocuklarını, yarının obur bok böcekleri neşeyle koşuşturuyorlar ortalıkta." Bir yandan bunları düşünüyor, bir yandan kızdığı bu insanlara acımaktan geri kalamıyordu. "Bu acımak denen zaaf, bizi zaten bu hale getiren bu değil mi? Bu değil mi başımıza gelen felaketlerin ağababası?
Babasını s.keyim!"
Viskisini yudumladı, insanlara baktı, dünyaya baktı, kendisine bakacak durumda değil di. Bütün bu pisliğin içinde, kendisinin de bombok olduğunu bildiğinden içmeye devam etti. Rahmetli babası viskiye viski demezdi. fışkı derdi, yani bok.
"İlk söyleyeceğin sözü en sona bırakma." dedi kadın. Adam insanları kırmaktan çekinmeyen bir tipti ve sözü uzatmayı, gevelemeyi sevmiyordu ama asıl kırmaması gerekenlerin canına okuyordu o başka. Öksüre öksüre kadını dinliyordu.
Ağzının kenarından akan et yağlarını elinin tersiyle sildi ve kadına dönüp.
"Eeeeee devam et." dedi.
"Söylemek istediğim, söyleyeceğini sonunda zaten söylüyorsun ve kızıp darılacak olan, sana yine kızıp darılıyor. Boşuna zaman harcamış oluyorsun kibar olacağım diye. Gereksiz kibarlık yapmamak lazım.“
"Çok doğru söylüyorsun, gereksiz kibarlık yapmamak lazım. Sahtekárlık oluyor aslında, o insana dürüst olmamış oluyorsun.“
"Öküze öküz gibi davranmalısın, serçe gibi değil. Tabii serçeye de öküz gibi davranmamalı. Kibarlık, gerektiği gibi davranmak oluyor sanırım.“
"Kesinlikle öyle. Doğal olmak en kibar ve doğru davranış biçimi. Bu kibar sözcüğü bile gereksiz, kim icat etmiş bunu yaaaa! Arkadaş, olduğun gibi ol, Mevlana boşuna mı söylemiş.“
Oturma odasının camından gökyüzünü göremedikleri, TOKI dairesinde, insan olmanın ne demek olduğunu konuşuyorlardı. İyi ki Mevlana vardı.
İstanbul efendisi olmakta neymiş, bal gibi İstanbul´luydular işte.
Kafaları tavana vursada, şehir ayaklarının altındaydı.
Adam, kahvesini alıp balkona çıktı. Hasır sandalyesine gömülüp, ayaklarını diğer bir sandalyeye uzattı. Yarın çalışmayacak olmanın keyfi yüzünden okunuyordu. Diğer balkonlara baktı, bazılarında çamaşırlar asılıydı, bazıları depo gibiydi, kocaman naylon çuvallar, eski püskü şeylerle doldurulmuştu. Çiçeklerle donatılmış bir balkon göremedi, ne olacaktı çiçek olsa, kendi balkonunda da yoktu.
Arı, sinek, böceklerle uğraşmanın neresi güzel, gereksiz şeylerdi çiçekler. Çocuklarını alıp parka götürüyordu, palmiyeler, fiskiyeler vardı orada, yetiyordu onlara bu yeşillik işte, daha fazlasına gerek yoktu. Balkondan çocuklarına seslendi.
"Gelin bakın ne diyeceğim, yarın sizi gezdireyim biraz, ne dersiniz?“
Beş yaşındaki oğlu, elinde bir paket Doritos çipsle koşarak babasının yanına geldi. Sonra sekiz yaşındaki kızı, ekranı kırık bir cep telefonundan başını kaldırmadan kardeşini takip etti kız.
"Hani hep yakınıyorsunuz ya, buradan gökyüzünü göremiyorsunuz diye, yarın ben sizi o büyük ve meşhur AVM ye götüreyim diyorum. Biraz gözünüz gönlünüz açılsın.“
"Ördeklerin yanına gidelim baba." dedi oğlan.
"Gidelim oğlum, ördekler sana kurban olsun.“
"Ben sinemaya gitmek istiyorum." dedi kız burnunu tuhaf tuhaf oynatarak.
"Sana burnunu oynatma demedim mi kızım, sinemaya başka zaman gideriz, hadi o aletle oynamayı da bırak artık." dedi adam.
Oturduğu koltuktan onları seyreden kadının içi sevinçten kıpır kıpırdı.
Kocasının bu sevimli halini ve çocuklarının mutluluğunu seyretmeye doyamıyordu. O babasının karşısında sinema sözünü bile ağzına alamazdı.
"Gökyüzüymüş, boş mavilik, gökyüzünde bok var. Ben sizi AVM ye götüreyim, görün bakın neler var. Yağmur, kar yağsa ne olacak, adamlar üstünü kapatmışlar, üfül üfül esiyor içerisi. Ne sivrisinek var ne böcek, yerler pırıl pırıl.
Yarın görürsünüz.
Erkenden işine başlamıştı yine, her günkü gibi. Pisuarların plastik ızgaralarını çıkarıp yıkadı önce, sidik taşlarını yeniledi. Lavobaları yıkadı, oturakların kapaklarını güzelce sildi. Ne zaman bir gün evde kalsa, ertesi gün işleri böyle yoğun oluyordu.
„Bir boktan anlamıyor bu çocuk, öğreneceği de yok. Allahtan diğer eleman iyi.
Dün güzel geçti, AVM nin kapısından girerken, koruma nasıl da baktı ama arabanın anahtarına, öküz bakarsın tabii, sen beni ne sandın, senin gibi boktan bir işle uğraşan birisimi sandın. Yemişim senin kravatını, fırfırlı, yıldızlı gömleğini, göğsünde adın yazılı kartın var diye kendini bir bokmu sanıyorsun, gördünmü ne yazıyor anahtarın üzerinde he gördünmü? Mercedes Benz yazıyor ya! Evladım biz boktan işlerle değil, direk bokla uğraşıyoruz. Allahın izniyle arabanın borcuda bitecek, evin bittiği gibi. Siz sıçtığınız sürece ben kazanacağım.“ Bir yandan harıl harıl çalışıyor, bir yandan harıl harıl düşünüyordu. Lavobanın yanına monte ettirdiği yeni, Dyson marka el kurutucusuna gururla baktı. Yerleri yıkayıp kuruladı, sabahın dördünde bu işleri şimdi yapmazsa, gün içinde sürekli gelen giden olduğu için bu derece muntazam yapamıyordu, o zamanda içi rahat etmiyordu. Oturduğu bölüme geçti ve sandalyesine oturdu, termostan kendine bir çay doldurdu. Üzerinde doksan derece Limon Kolonyası yazan şişenin yarısını başka bir şişeye aktardı ve kapağını kapatıp rafa kaldırdı, diğer yarım şişeyi suyla doldurdu ve çalkalayıp kasanın yanına koydu.
„ AVM nin tuvaletleri ne temizdi öyle ya! Bir gün burası da öyle olacak, bu herifler pek anlamazlar gerçi ama anlayacaklar.
Bok deyip, kenef deyip geçmeyeceksin öyle. Bunun atmosferi var, hijyeni var, keyfi var. Ecnebiler biliyorlar bu işi, adamlar sıçmanın bir keyif olduğunu biliyorlar, adamlar keneflerine dergiler koyuyorlar, ben dergi koysam alıp kıçlarını siler pezevenkler. Ayak takımı işte, minibüsçü, dolmuşçu, kaportacı bunlar, bunlar köylerinde bir deliğe sıçıp, kıçlarını otla silen insanlar. Bunlar bana bir lirayı çok görenler. Var mı lan öyle bedavaya sıçmak? Sıçıp gitmiyorsun ki; suyu kullanıyorsun, sabunu kullanıyorsun, en son model havalı el kurutucusunu kullanıyorsun, bunun elektiriği var, sıçarken ışığın var, kolonyan var. Bir lira çokmuş, hassiktir! Git yola sıç, donuna sıç, gelme o zaman. Götünün rahatı bir lira etmiyorsa gelme! Nankör yaratıklar, ulan ben senin evine gelip kenefine girsem, klozetinin yanına sıçsam, boklu kağıtları yere atsam, çeşmeni şarıl şarıl akıtıp ellerimi yuna yuna yıkasam, bembeyaz havlularını kapkara yapıp çıksam ve bir de giderken kolonya dökünsem ve sonra da bir lirayı masana bırakırken yüzümü ekşitsem ne yaparsın lan, söyle ne yaparsın? Bir daha sıçtırırmısın beni kenefine, söyle sıçtırırmısın? Bütün bunları bırak, sadece bokumun kokusunu çekermisin bir liraya? Bak ben hepsine katlanıyorum.Teşekkür ediyorum, iyi günler diliyorum. Ben bu çocuğu çıkarayım işten en iyisi, gerçekten bir boktan anlamıyor. Diğer elemana sorayım bakayım tanıdığı çalışkan birisi varmı. Böyle boktan adamlarla kaybedecek zamanım yok. Böyle büyüyemem, hangi bir işe yetişeceğim tek başıma? Yaşım ilerliyor, her gün böyle ondört, onaltı saat daha ne kadar çalışacağım böyle? Bu kenef bensiz de dönmeli. Başka başka yerlerde yeni kenefler açmalıyım ve o keneflerde bensiz dönmeli, işini bilen ve işini seven adamlar getirmeliyim işyerlerimin başına.
„Dedim ya dostum, sen sıçtıkça ben kazanacağım. Hepiniz sıçın, hiç üstüme alınmıyorum. Siyasetçisinden, artisine, şarkıcısına, yazarına, her kim „Ben sıçacağım.“ diyorsa, ben onun için varolacağım. Portatif taşıma keneften tut, altın varaklı kenefe kadar, ne kadar çeşit kenef varsa, ben sana bu hizmeti sunacağım. Herkese bütçesine ve götüne göre kenef. Her şey sizin rahatınız için.“
Bizim ülkemizde insanlar göte göt derler ama kenefe kenef demezler. Lavoba derler, ulan lavobayamı sıçacaksın, lavobada el yüz yıkanır. Hela de,kenef de veya en azından tuvalet de, ne bu kibarlık budalalığı? O kadar çok telafuz edemediğin yabancı kökenli sözleri, yarım ve yalnış söylerken utanmıyorsun ama kenef demeye utanıyorsun. Diline yakıştıramıyorsun ama uluorta ana avrat küfürler savunmak çok medeni, öyle mi?
Ataların utanmamış bok sözünü kullanmaktan ve yerli yerine koymuşlar boku.
„İki ucu boklu değnek.“
„Adam olacak çocuk bokundan belli olur.“
„Bir uyuz keçi sürüyü boklar.“
„Düşün düşün boktur işin.“
„Nerede çokluk, orada bokluk.“
„Soydur çeker, boktur kokar.“
„Boka taş atma,üstüne sıçrar.“
Velhasıl az buz uğraşmamışlar bok ve bokluklarla. Sen şimdi bokundan niye gocunuyorsun arkadaş? Yediğin içtiğin bok, hayatın bok. Bok gibisi var mı bu dünyada, sıçmasan yaşayamazsın. İnsan bu dünyada götünün kıymetini bilmeli. Güzel bir kenefin hakkını vermeli ve o muazzam ve tarifsiz anın tadını çıkara çıkara sıçmalı.
Ben sana bu rahatlığı sağlamazsam, bana da yuh desinler.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.