- 395 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
EFSANE HAT 500T MACERALARIM
Tam 15 yıl kıtalar arası seyahat ettim. Yemin etsem başım ağrımaz. Ev Anadolu yakası, işyerim Avrupa yakasındaydı. İstanbul trafiğinde araba kullanmaktan nefret ettiğim için ve daha çok araba kullanırken kitap okuma gibi bir şansım olmadığı için genelde toplu taşıma araçlarını tercih ederdim.
Özellikle soğuk havalarda benim için karşıya geçmenin en pratik ve en zahmetsiz yolu Kavacık köprüsünün altından 500T numaralı halk otobüsüne binmekti. Tamam çok kalabalık olurdu ama eğer yarım saat uykudan fedakârlık edince bir nebze olsun o sorunu da çözmüş olurdum.
En büyük keyfim ve lüksüm –şayet şanslı günümdeysem ve boş yer bulmuşsam- yanımdan hiç eksik etmediğim sırt çantamdan kitabımı çıkarıp, kafamı hiç kaldırmadan Edirnekapı Şehitliği’ne gelene kadar okumaktı. Çok yorgun olduğum günlerde ise daha köprüyü geçmeden uykuya dalar, Edirnekapı Şehitliği’ne gelince uyanırdım. İnsan gerçekten ilginç bir varlık. Zira 15 yıl boyunca bir kere olsun uyuyakalıp o Edirnekapı durağını geçtiğim olmamıştır. Sanırım beden ve zihin bir saat gibi kuruyor kendini.
Şehitlik durağında inince ehl-i kabire Fatihalar hediye eyleyip hızlı adımlarla yürürdüm. Güzergâh uzun olunca ve yıllarca aynı güzergâhı kullanınca bir müddet sonra aynı otobüsü kullanan yolculara göz aşinalığı oluşuyor. Gelmeyen olursa fark ediyorsunuz mesela. Yaya güzergahta ise esnaf dostlarınız oluyor bir müddet sonra. Edirnekapı’dan Fatih’e gidene kadar selam vermediğim, iki çift kelam etmediğim, hayırlı işler demediğim esnaf neredeyse yok gibiydi.
Bazen ilginç ve komik olaylarda geliyordu başıma. Halen yayına devam ediyor mu bilmiyorum. Ama benim yaşadığım dönemlerde İstanbul’da FEZA adını taşıyan bir radyo vardı. Bu radyoda sürekli Kur’an-ı Kerim meâli okunurdu. Okuyan şahsın sesi öyle tok ve etkileyiciydi ki; bir de okunan ayet-i kerime ile ilgili fondan çok kısık sesle efekt verilince sizi adeta alır içine çekerdi.
Bir sabah Edirnekapı’da indim ve kulaklığımı taktım, Radyo Feza’yı açtım. Hiç unutmuyorum. Davudi bir ses Bakara Suresi’nden ayet mealleri okuyor: “Yahut onların durumu, gökten yoğun karanlıklar içinde gök gürültüsü ve şimşekle sağanak halinde boşanan yağmura tutulmuş kimselerin durumu gibidir. Ölüm korkusuyla yıldırım seslerinden parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Oysa Allah kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır.” Bu arada fondan gök gürültüsü ve yağmur efekti geliyor. İnanılmaz etkileyici. Bir yandan dinliyorum, bir yandan ürpererek hızlı adımlarla yürüyorum.
Malûm Kur’an-ı Kerim’i okumak sünnet, dinlemek farz. Haliyle Karagümrük’e girince esnaf arkadaşlara takılırım diye kulaklığımı çıkardım cebime koydum. Ama hâlâ dinlediğim ayetin etkisindeydim. Rastladığım arkadaşlara “Selâmun aleykum, cumanız mübarek olsun!” deyip hızlıca geçip gidiyordum.
İşyerine yaklaşınca her sabah simit aldığım fırına uğradım, selam ve siparişimi verdim. Çocuk paketledi, tam çıkacakken “Bereketli bol kazançlar, cumanız mübarek olsun.” dedim. Çocuk “Ne cuması abi bugün Salı” demesin mi?
Güleyim mi, ağlıyayım mı bilemedim. Ne söyleyeceğimi de şaşırdım. Zira Edirnekapı’dan Fatih’e gelene kadar rastladığım tüm esnaf arkadaşlara “Cumanız mübarek olsun.” demiştim. O vicdansızların bir tanesi de çıkıp “Abi bugün salı.” demedi.
Havalar ısınınca güzergâhım değişirdi. Kavacık’tan Çengelköy’e gider, vapurla geçerdim karşıya. Daha sonra “Hüzzam Bir Sevdanın Ardından” başlığıyla toparladığım ve bir kısmını sitemde de yayınladığım denemelerin pek çoğu o vapur seyahatleri sırasında yazılmıştır.
Vapur seyahatlerim sırasında da çok ilginç şeyler gördüm yaşadım.
Artık onları da bir başka yazıya bırakalım.
İdareli kullanalım hatıralarımızı ki, bitmesin yazacaklarımız.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.