- 374 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Çöküş 11
Bugün itibariyle; Dünyanın merkezi neresi deseler? Hiç düşünmeden" Yıldız Sarayıdır" derim.Dahili ve harici dost düşman tüm üst düzey yetkililerin girip çıktığı yerdi saray. Her türlü hile, desise, kumpas ayaküstü oynanıyor; Kime, nasıl, nerede cevap vermemiz dört cihetten eller kaşınarak bekleniyordu.
Yine martıların masmavi gökyüzünde süzüldüğü güneşli bir gündü.Efendimiz, saraya geçmeden önce sabah namazı sonrası marangozhaneye teşrif ettiler.Yangınla ilgili mülahazaları
derinlemesine sordu.Durumu izaha gayret ettim.Bana gayet munis bir yaklaşımla olayın çok acizane bir kadın kıskançlığı vak’ası olduğunu söylediler.
Bu durumu lehime çevirmek adına, Hünkâr Hazretleri izin buyururlarsa bir kelâm etmek istediğimi söyledim.
"Kelâmın kavi ise ne alâ" buyurdular.Olayın verdiği sıkıntıyı üzerimden atmamın ve Efendimizin sarf ettiği müspet cümlenin rahatlığıyla cevabımı izaha çalıştım;
"Şevketlü Padişahımız, zat’ı alinizin der saadette ki şanının devamı bizim hayât’ı seniyelerimizin selameti içindir.Bu yüzdendir ki,ömrünüze duacıyız efendimiz.İzni şahaneleriniz olursa, Yıldız Cami’ne yapmış olduğumuz hat tablolarını arz etmek isterim.Emir tevdi ederseniz,zat’ı şahanelerinizin eliyle ikame ettiği ahşap minber,mihrap ve mahfil korumalıklarını da yerlerine takmak isteriz."
Efendimiz boy itibariyle uzunca olduğundan etrafında kendinden kısa kişilere hitabında boynunu eğerdi.Bir de namazlarda özellikle de kıyamda boynu eğik bir şekilde rabbine iltica ederdi.Secdelerini de uzunca tutardı.Bu yüzden olsa gerek,boynunda hafif bir kamburluk oluşmuştu.Bu durum bile onun azametini ve zerafetini gölgelemiyordu.Her daim söz söyleyenin yüzüne bakar,muhatabını dikkatlice dinlerdi.Gözlerimin içine sıkıca bakarak;
"Yüzün de Kamil Efendi’nin nurunu görüyorum yiğidim" dedi.Dünyalar verilmişti şahsıma.Yangın sonrası uğrayacağım zelil akıbeti tahayyül ederken ne sözler işitiyordum.Bu durum ziyadesiyle memnun etmişti zatımı.Ellerim önümde bağlı mesrur vaziyette tebessüm ederek;
"Zatı şahanelerinizin iltifatı nefsimizi şımartmasın efendimiz" diye cümlemi bitirirken, muhterem elini omzuma koyarak;
"Bak evladım! Seni kendi evlatlarımdan ayırmam.Marangozhane de yıllarca beraber nice işler yaptık,eserler meydana getirdik.Yaptığımız bu son çalışmayı Rabbi Teala izin verirse Yıldız Camine ifşa edeceğiz. Seramikhane de tekmil edilen seramiklerle beraber camii’nin restorasyonuna başlayacaksınız. Bu işin hitamında seni saraya mabeyinci olarak almak istiyorum." diyerek mübarek cümlelerini bitirdi.Saraya mabeyincilik ha! Yani daima Padişah Efendimizin hizmetinde olacağım.Bu ne büyük saadetti.
***
Sabah namazımı eda etmiş,kahvaltımı yapmıştım.Bahçe de yaptığım yürüyüş sonrası odama geldim. Kuşlar kadar hafif ve mutlu hissediyordum kendimi. Yatağımın başından aldığım ney’i üflemeye başladım.Son bestemi Abdurahim Efendi çok beğenmişti.Yapılan bu musiki çalışmaları Padişahımıza gelecek olan Alman misafirleriyle beraber dinleyecek olmaları bizi hayli heyecanlandırmıştı.Nurbanu’ya bu bestenin meydana gelmesinin sebebi kendilerinin olduğunu mektupla ulaştırmıştım.Bir hafta olmuştu cevap gelmedi.Saray kuralları gereği erkek ve kadınlar ayrı ayrı musiki eğitimi alırlardı.Yüzyüze görüşmemiz çok zordu.Ya babasının yanında, ya da beni evlerine yemeğe davet ettiklerinde gül yüzünü görebiliyordum. Bu sebeplerin dışında hayaliyle cebelleşip duruyordum. İçim içime sığmıyordu.
***
Her yönüyle üstün özellikleri olan Padişah Efendimiz,dünyada ki tüm olayları günü birlik takip ederdi.Hangi ülkede ne tür inkişaflar olmuş bilirdi.Son olarak hazırladığı iki cilt fotoğraf albümünü Amerika Birleşik Devletlerine göndertti.Ayrıca İsveçli silah üreticisi Thorsten Nordenfelt’i yanına çağırarak yaptığı denizaltıyı alabileceğini beyan ederek donanmayı güçlendirme yoluna gitmişti. Thorsten Nordenfelt yaptığı denizaltını ilkönce İsveç Krallığına takdim etmiş,görevlilerin incelemeleri sonucunda verilen raporda;
“Görünüş itibariyle,değişik bir deniz aracı olduğunu kabul etmekteyiz.Lakin,bununla iyi balık tutulmaz” denilerek kibarca reddedilmiştir.Bu gelişmeler Efendimiz tarafından titiz bir şekilde takip edilmekteydi.O yüzden bu şahsa iki adet deniz altı sipariş verilmişti.Yapılan denizaltılar incelenmiş yararlı oldukları görülünce teslim alınmıştı.Donanma bu iki denizatıyla yüksek derecede itibar görmüştü.Etrafta Devlet’i Ali Osmani’ye kin besleyenlere göz dağı olmuştu.
***
Artık, Efendimizin bütün dış ülkelerle ilgili ilişkilerini yürüten şehzade Burhanettin Efendimizin hizmetlerine bakıyordum.Gelen yabancı heyetlere refakat eden şehzademiz babası gibi uzun boylu gayet yakışıklı ve kibar bir insandı. Merhamet ve zeka yönüyle de benziyordu. Öyle ki;daha altı yaşında iken marş bestelemiş ve babasının gözüne girmişti.O günden beri diğer biradelerinden daha çok itibarı vardı babasının yanında.Tabi ki bu bir etkendi ama diğer biraderleri sarayın ihtişamı içinde kaybolmuşlardı.Şehzade Abdurrahim Efendi Musıki heyeti Başkanlığı yapıyor,kendini müzikle avutuyordu.Şehzade Abdulkadir Efendi hovardalık yapıyor,gizli gizli kaçtığı Beyoğlu’nda geceler boyu eğlencelere dalıyordu.Bir çok kez oğullarını menfi olarak uyaran padişahımızı zevcesi Bidar Kadın durduruyordu. Şehzade Burhanettin öğle değildi.Babasının emirlerine itaat eder,devlet ricalini iyi bilirdi.Bu yüzdendir ki;daima dış ülkelerin heyetlerine Şehzade Burhanettin, Padişahımızla beraber refakat ederlerdi.Görevim gereği,dosyaların hazırlanması,incelenmesi işlerini titizlikle yapıyordum.Haliyle devlet ricalini en deruni bir şekilde öğreniyordum.Şehzademiz,şahsıma büyük bir ihtimam gösteriyor,işlerinin büyük kısmını yapmamı şiddetle istiyordu.
O kadar gelen giden vardı ki;jurnaller,heyetler,paşalar v.s insanın aklı başından gidecek derecede farklı boyutlarda olaylar oluyordu.Şahsım adına olayları iki kademeye ayırıyordum.Padişahımızın haremi saadetlerinde yaşadığı olaylar ve ülkeyi yönetmede verdiği olaylar diye...
Son yaşadığımız olayı misal olarak verecek olursam, son sürat Padişahımızın kafasında tasarladığı planları hayata geçirmek üzere Şehzade Burhanettin Efendimizle geceli gündüzlü çalışıyorduk.Efendimizin büyük oğlu Şehzade Abdulkadir Efendi, bir hışımla odaya girdi. Sarayda içki içmek yasaktı.Ama şehzadenin ağzından alışık olmadığımız kokular geliyordu.Ayakta durmakta zorlanırken konuşmaya başladı;
"Siz ve pek muhterem pederim ne yapmaya çalışıyorsunuz?" dedi.
Durumun vehametini anlayan ve ağabeyisinin sarhoşluğunu anlamamı istemeyen Burhanettin Efendim bana dönerek;
"Selim Sabri,rica etsem dışarı çıkar mısınız?"
Devamı var
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.