- 393 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ACIYORUM YENİ NESİLE, NEREDEN! NEREYE!
Bir hışımla gelirdik Cuma günü okuldan. Çantamızı attığımız gibi oyuna dalardık. Annemiz ‘’Ödevini bitir, hafta sonuna bırakma’’ dese de, dinlemez sokakları mesken tutardık. Cumartesi yataktan çıkmaz ya atari oynardık ya çizgi filme dalardık. Kumandasız televizyonlara zaping yapmakta zordu ya! Önümüzden poposunu kaşıya kaşıya geçen babamıza seslenir ‘’ Baba şu kanalı değiştirir misin?’’ derdik. Babamızda ‘’ Eşek sıpası elin yok mu? ‘’der ve hala poposunu kaşıyarak wc’nin yolunu tutardı. Geri dönüşünde ise haberleri açar dağ gibi önümüzde dururdu. Babalar dağ gibi’ derler ya bu sebepten dolayı sanırım. Şaka bir yana Pazar günü bir kasvet çökerdi içimize, ama annemizin pazartesi okul için yaptığı çörek börekler keyfimizi yerine getirirdi. Birde Pazar akşamları torunlarını görmeye gelen anneanne dede olursa da değmeyin keyfimize. Birde işin içinde çörek börek varsa! Ahhh ’Dede, Anneanne, takma dişler hak getire.
Ve akşamına leğende yıkanma serüveni. Zar zor sığdırırdık kıçımızı ve leğen nedense hep ufak ve mavi renk olurdu. Daha temiz olalım diye annemiz kaynar suyu döküverirdi başımızdan. Ya o tuğla ebatlı sabunlara ne demeli, kaynar su kıçımızı yakınca bağırırdık ve tuğlayı kafamıza yerdik yani sabunları. Sonra niye üniversite sınavına beş kez giriyor ve hala kazanamıyoruz. Hücre ölümümüz gerçekleşiyor işte. Bornoz kadar rahat olmayan, eski ve yarı açıkta kalan kıçımızı sarma çabasına girdiğimiz çizgili havlular ve ne zaman sobaya dayansak yanan popomuzun acısını asla unutamam.
Annem her sabah kömür elerdi, birde elenen kömür vardı. Daha uygun olurdu ama hemen harlar ve sönerdi. Ne günler yaşamıştık, yoksulluğu çikolata niyetine ekmeğimize sürüp sürüp yerdik. Nerede şimdi ki AVM’ler, küçük bir iki mahalle bakkalımız vardı. Bir şeker almak bile lüksümüzdü. Sosis salamı bile sonraları öğrenmiştik. Annemin kıyma yerine kıkırdak koyduğu tarhana çorbasını pek sevmezdim, fakat bir domates ile bir ekmeği lezzetle yerdim.
Sabahları tısss tısss sesi ile uyanırdım. Annemin sobaya astığı çamaşırların su damlacıklarıyla serenadı pek güzel olurdu. Ah eski günler, eski pazarlar, eski oyunlar, eski mahalle, eski bakkalımız, eski manavımız, eski sobamız. Karşı komşumuz Münevver Teyze, topumuzu patlatan Ahmet Amca, bize şekerlemeler veren Şerife Abla, bahçesinden meyve çalınca peşimizden Mirkelam’ gibi koşan Hikmet Dede, bir de Hasan Dayı vardı mahallenin kabadayısı, sahiplenmişti mahalleyi .’’O taş benim. Babam koydu! Bu kedi benim. Babamın! Bu inşaatı ‘’Babam’’ yapmıştı.’’ Kafa kırık yani, kim bilir babasından ne çekti, o tuğla ebatlı sabunları belki de bizden fazla yedi. Ne değerliydi atari kasetleri, ne değerliydi tasolar, misketler, çin çan oynadığımız ipimiz, elimizden bırakmadığımız topumuz.
Sokak lambasının ışığı, bir de kar yağarsa o karın güzelliği. Bol muhabbetli bayram sabahları, heyecanlı ve bol sopalı karne günleri, ha birde altın günleri vardı meşhur halaylı, oyun havalı. Borçlar ödenir veya eve yeni bir fırın alınırdı. Ama daha mutluyduk daha yaratıcı. Özgürdük, özgür iradeye sahiptik. Şimdi çoğu bastırılmış duygulara, akıllı telefonların iktidarlığına ve cehalete gebeyiz. Başımız öne eğik, kellemizin kopmasını göze almışçasına mutsuzuz. İNSAN HAYALLERİ DOĞRULTUSUNDA İLERLER VE HAYATTA KALIR. Sizler yine resim yapın, şiir yazın. Salata yaparken marulun içinden çıkan salyangoz böceğini sevin. Atlı karıncaya, dönme dolaba binin ama çok dönmeyin. Bu hayatı mideniz bulanmadan, mide bulandırıcı şeyler yapmadan yaşayın. İnsan olmak karakterli olmaktan geçer, bizler karakterli hassas insanlar, hassas çocuklardık. Merhametimizi kaybetmedik, ya şimdi! Zombileşen, yaşamayı, hayatı unutmuş, robotlaşmış kalpler ve maske takmış insanlar. Yalanlara alıştık, maskelere sığındık. Değerin yerini çıkar aldı. Para her şeyin ötesine geçti. Varsa paran kralsın yoksa paran soytarısın. Haram yiyip kazanan adam, alın teri ile çalışıp çabalayan ‘’dışlanan’’. Devir ne devri bilmiyorum ama rengimiz çok belli. Kahverengi değil , K…pe’ rengi…
Kalmadı saygı sevgi, insan gibi insan. Çocukların, gençlerin. Daha beşikteki bebeğin elinde telefon,tek bildikleri şarjın kaç gün dayandığı. Tiktoklar’larda kimin kıçını açtığı. Beyin ölümümüz gerçekleşiyor. Ölen beyinlerden de ne başarı beklenir. Ne aile olur ne köy ne kasaba, ne sağlıklı bir anne baba. Ne gerçek değerler bilinir ne yaratıcı beyinler gelişir .Duygusuz kalplerden mutsuz bireyler yetişir.
ACIYORUM YENİ NESİLE!
NEREDEN NEREYE!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.