- 698 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
831 - TAŞ
Onur BİLGE
Sadullah Bey Virane’de... Keyfimiz yerinde... Mevzu gayet güzel... Sohbet derinde...
“Bütün masallar "Bir varmış, bir yokmuş..." diye başlar. Nereden aklıma geldi? Sen mi uyardın?” diye başladı Bilge söze.
“Galiba...” dedi öylesine dede.
“Mutlaka Galip Ağa... Sen ne iyi bir insansın azizim! Ben arkadaşlarımı çok severim! Onlar benim kardeşlerim...”
“Aynı duygular içindeyiz.”
“Firavun olmasaydı Musa’yı, Nemrut olmasaydı, İbrahim’i, Ebu cehil ve Ebu Lehep olmasaydı, O yüce Peygamberi kim tanırdı!”
“Tanırdı da denge olmazdı. Melek şeytan dengesi...
“Şeytan olmasa Rahman’ı Nefis olmasa Ruhumuzu Sen olmasaydın beni, ben olmasaydım seni, Rab Olmasa Abd’i, abd olmasaydı Rabbi Sahi kim tanırdı! O halde asıl olan ne? Bir hayli yaygaradan hasıl olan ne?
Hayrete varmayandan gayet beklenmez. Gayete varmayandan da şahadet beklenmez. Vacip olan vücuttan hiç bir şey eksiltilmez, hiç bir şey de eklenmez. Öylesine attım ve savurdum, ola ki tutar diye. İdrakiyle hazmedip, belki de yutar diye...”
“Şiir olur belki.”
“Şuur olmaz mı? Elbette olmaz! Kime? Akıllıya... Oysa akıl ötesine izin, sadece gönüledir. O gönül, Lafızdan manaya, manadan Cana’ya hicret etmekte... Şerri kuralların içinde dolaşan idraki şerif, hiç kimsenin tekelinde değil de ondan... O sadece Kaf ve Nun’a tabi... Bu esrarın sahibi kimse, galibi de mağlubu da o! Bunlar şahısların ve zümrelerin tekelinde değil. Olmamıştır, olamaz da, olmaz da...”
“Kadının birine ötelerden söz ettim. Bana dedi ki: "Az kaldı! Oraya gidince göreceğiz." Emekli ilkokul öğretmeniydi.”
“Ora neresi?”
“İlahi Âlem... Kabir ötesi... Nitekim öldü ve gördü. Biz de göreceğiz.”
“Hani bu âleme, Âlemi Şuhut deniyordu? Öldü de ne gördü, bilmiyoruz. Ölüm iki çeşittir. İhtiyari ölüm, ızdırari ölüm... İhtiyari ölen varsa öğretmenin hali değil. Izdırari ölümse onu inanan da inanmayan da tadacak! Dünya imtihan yeriyse, kimi kimin ve neyin imtihan ettiği bilinmezse o bir hayaldir. Bilinirse gerçektir. Öteleyen beriyi anlarsa sorun yok. Beriyi anlamayan öteye bel bağlarsa sorun çok... Hiç bir öğrenci sınavda ahireti düşünmez, ama sınavı yaşar ve görür. Sonucuna da katlanır. Batını zahirden ayrı görenin şeriatı bile yok ki hakikati kavrasın! Hayalinden hayali hayal etmekle meşgul olanlar çok zavallı ihtimaller üstünde düşünenin hayali, hakikatte on para etmez! Eğer birisi hakikate ulaşmayı kolay sanıyorsa, o onun zannıdır. Aradığı, Allah ve Resülü ise, onlara ulaşmayı kolay sanması ne büyük gaflet!"
"Rabbim, bizimle beraber onları da affet! Camideki kürsüyle âlemdeki kürsüyü fark edemeyenin şeriatı şüpheli..."
“Ya eve gidip uyuyayım, ya da uykumu kaçıracak, bir bade sun! Selsebil, Rahik, Heyemen... Fark etmez... Hepsi de dost elinden... 0 vadediyor, biz istiyoruz. Sakiliğe atadığı her kim olsa da Hacer ve İsmail, başka biri yok! Safa Merve arasında koşmak ne ki! Ta ki İsmail’den zuhur eden zemzeme kadar... Üç gidiyor, dört geliyor... Anlamayana, sanılmasın dert geliyor. Taklit edene, mukallit derler. Fakat aslı değil! İsmail olmasaydı, ne İbrahim’in, ne de Hacer’in önemi vardı! O halde İsmail kimdi?”
“Hacer taş demek.”
“Taş mı doğurdu İsmai’li? Safa ile Merve arasında koşanlar taş mı?”
“Civciv de taştan çıkıyor, insan da...”
“Öze gel!”
“Taş deyip geçme! Küçült, kum... Küçült, toprak... Adem’in aslı ne? Havva kemik... Kemiğin anası ne? Kalsiyum, kireç, yani taş... Kâbe taş... Hacer- ül Esved de Kara Taş...”
“O taş, sana taş ve toprak... Bize o değil! Fakat Hacca gidip, Safa ve Merve arasında koşanların çoğu gerçek birer taş... Hacer yalnız, İsmail çocuk... Hiç kimse yok! Hacdan dönenler, o kesretin tapınanlarından başka ne ki! Onun için “Öze gelelim!” dedim. Hacca gidenler maçta, Hacca gitmeyenler Hacda... Beytullah’ta dönenler burada da dönek... Burada dönenler, devran içinde... Orada Arafat’a çıkanlar, mahşeri provada... Burada Arafat’a çıkanlar Rab ile bir arada... Gidenler para zengini, gidemeyenler gönül zengini... Para mı, gönül mü? Suret mi, Sırat mı? Madde mi, mana mı? Taşlanan şeytan Lat, Menat, Uzza ... Hac dönüşü daha azgın... Canını Allah’a kurban edenler neden ortada yok? Madem Kabe Allah’ın evi, onu bırakıp da Arafat’a çıkmak akıl işi değil! Terk edip Arafat’a çıktıysa, o iş müminin işi değil. Arafat talim yeriyse, cahilin yer değil... “Vakfeye durdum!” demek cahilin iş değil... Vakfeye durmak, ehli vukufun işi... Herkesin işi değil... “Men arefe nefse...” her kulun işi değil... Bilmediği şeytanı taşlamak, bilenin işi değil... Can İsmail’i anlamadan can nedir? Can derdi olmayanın işi değil... Neticede kurbiyet, küfürbaz işi değil... Takvaya ermek ise mukallit işi değil...”
“Yoruldun galiba... Biraz dinlen istersen.”
“İlaç alıyorum ya... Üstüme rehavet çöktü. Uyumam lazım... Kalkıyorum. Doğru eve... Daha sonra sohbet edebiliriz. Müsaadenle... Şimdi ölüm zamanı...”
“Müsaade senin... Uyku, ölümün provası... İnsanın taş olması...”
***
Onur BİLGE
BİN BİRE GECE ÖYKÜLERİ - 831