- 401 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
ÖLÇÜLÜ ŞİİRDE GELENEKSEL KURALLAR
Ölçülü şiirlerde geleneksel olarak birinci kıtada ki dördüncü satır aynen ya da benzer bir kafiye ile ikinci mısrada da tekrar edilir. Yani (a, a, a, b) yerine (a, b, a, b) olarak ifade edilmelidir. Bu durum sadece birinci kıta için geçerlidir ki; şiire girişte orjinalliği sağlamak, konuya vurgu yapmak, dikkat çekmek ve şiirde temayı pekiştirmek için geleneksel bir tercihtir. Hal böyle olunca şair şiire hareket vermiş olur. Bir başka ifade ile otomobilin ilk hareketini sağlamak için marşa basmak gibi. Karacaoğlan’dan Yunus’a Aşık Veysel’den Seyrani’ye bu hep böyledir.
Efendim içimden geldi ben böyle yazdım diye kendini savunan olsa da bu geleneksel kuralın dışına çıkıldığında şairin pozisyonu tartışılır hale gelir. İçimden geldi diye ölçülü şiirde kural dışına çıkılmaz. Eğer öyle ki içinden gelip öyle uyduruyorsun o zaman ölçülü şiir yazmayacaksın. Onun yerine serbest bir şiir yazabilir ve bu durumda da cümleler yerine oturup mana bütünlüğü sağlanıp akış verilebiliyorsa ruhları serinşeyebilirsin. Ayrıca şiir ismi tanımlanırken genelde üç dört kelimeyi geçmeyen kısa cümlelerden oluşan başlıklar şiiri daha çok okunası duruma taşır.
Bütün bu bilgiler ışığında şair ürününü vitrine koyarken kılı kırk yarmalı, ince eleyip sık dokumalıdır. Şairlerin hata yapma lüksü yoktur. Şairin şiirinde hata yoğun olunca şiir beyni tırmalar. Şair şsirse eğer aldım elime kalemi ve yazdım aklıma geleni mantığı ile hareket edemez.
Öyle ki özellikle ölçülü şiirlerde kafiye de şairi kurtarmaz. Kafiye ilk etapta kulağa hoş gelse de şiirin ruhuna ve anlam bütünlüğüne uygun olmadıkça durum aynen merhum Kemal Sunal’ın filmindeki çiklet reklamları için yazdığı "Gözümden akar yaş/Çeşmeden su akar faş faş" dizelerinde olduğu gibi garip bir sonuç doğurur.
Ölçülü şiirde şairi kafiye kurtarmaz dedik ya. Özellikle on bir hece ölçüsünde iç kafiye hemen hemen zorunludur. Yedi ve dokuzlu ölçülerde sondaki bir kafiye durumu kurtarsa da on bir ve on üçlü ölçülerde cümle uzadığı için okuyucunun gönlü iç kafiyeyi arar ve bu durum
okuyucunun en doğal hakkıdır. Hatta bazen on bir ve genellikle de on üçlü ölçülerdeki mısralara gönüller iç kafiyeden sonra üçüncü bir kafiyeyi arayabilir. Aşık geleneğinde böyle bir tercihe yazılan şiirlerde olmuştur. Cümle uzun olduğu için beşinci hece kafiye, onun hece kafiye ve on üçüncü hece son kafiye ile finiş yapılabilir ki şiire ahenk katar. Ölçülü şiirde aşık geleneğidir ki; bu bilgiler dışında şairin içimden geldi öyle yazdım deme şansı yoktur. Bu gelenek Karacaoğlan’dan Veysel’e, Yunus’tsn Dadaloğlu’na böyledir ve değişmez.
Bütün bu kurallara ısrarla itiraz eden şair değil sözde şairdir. Hal böyle olunca seçkin değil beş bin, on bin sözde şiir yazar. Bir başka ifade ile kişi almıştır eline kalemi ve yazmıştır başına geleni. Bir kişinin on bin şiir yazması eşyanın tabiatına uygun değildir. Türk şiir tarihinde en çok şiir yazan şairler bile en fazla sekizyüz, dokuzyüz şiiri olduğu ve ortalamanın üçyüz civarı olduğu düşünüldüğünde bu platformda yer alan önemli bir kesimin yazmış olmak için kalemi eline aldığı gerçeği ortaya çıkar. Sonuçta "Edebiyat Defteri" şair çöplüğüne döner. Şiirlere gelince sözde beş bin şiir yazmak marifet değil şiiri şiir gibi yazmak marifettir. Bu durumda haliyle beş binin içinden yüz ikiyüz tane şiir çıkabilir ve bunların bir kısmı sahibi tarafından revize de edilebilir. Gerisi çiklet reklamı gibi bir şeydir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.