- 636 Okunma
- 3 Yorum
- 3 Beğeni
PROSTAT
Otobüs, Esenler Otogar’dan gece saat 24.00’te hareket etti. Geç saat olmasına rağmen trafik yoğundu, ikinci köprüye yani Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’ne ancak bir saat yirmi beş dakikada ulaştı. Anadolu yakasına geçince trafik rahatladı, ama önce Dudullu sonra da Samandıra’ya uğrayıp yolcu aldığı için zaman kaybetmekten kaçınamadı. Şoför otobana girince kaybettiği zamanı telafi edeceğini umuyordu.
Otobüste toplam on dört yolcu vardı, yolcuların çoğunun yanı boştu. Bu yolculardan biri de sekiz numarada seyahat eden, torununu özlediği için Ankara’daki kızına giden, altmışlı yaşlarda Numan Beydi. Geleceğini haber vermemişti, sürpriz yapmak istiyordu. Üç yaşındaki torunu Ece’nin onu görünce nasıl sevineceğini hayal ederken gülümsüyordu.
Bazı yolcular uyumuştu, o, yolu seyrediyordu. Sileceklerin çalıştığını görünce yağmur yağdığını anladı. Yanındaki camda hafif buğu oluşmuştu, eliyle silip yüzünü cama dayadı. Yağış kısa sürdü, beş-altı dakika kadar. Yağmur dindiği halde camdan su damlaları süzülüyordu. Bu süzülme de aniden kesilince camın yanından ayrıldı. Gebze civarında hızları birden azalınca, yola daha dikkatli bakmaya başladı, önlerinde uzun bir araç kuyruğu vardı. Sebebini biraz sonra anlayacaktı: Yol tamir çalışması yapıldığından üç şeritten tek şeride düşülmüştü. On beş dakika sonra da nefes almakta zorlandığını hissetti, araçların çıkardığı egzos gazı olabilirdi sebep; ama değildi; çünkü Dilovası’ndan geçiyorlardı ve orası da çevreyi zehirleyen kimyasal üretim yapan fabrikalarla doluydu. “Camlar kapalı olsa bu kadar kötü koku içeriye giremezdi.” Diye düşündü. Biraz dikkat edince şoförün sigara içttiğini ve yanındaki camın açık olduğunu fark etti. Kokudan şoför de etkilenmiş olmalı ki kötü kötü öksürmeye başlayınca sigarayı fırlatıp camı kapattı. Koku tamamen bitmese de azaldı.
Hereke’yi geçince yol tekrar üç şeride çıktı. İzmit otogarına kadar trafik sorunu yaşanmadı. Otogar’dan pişmaniye satıcılarının dışında binen olmadı. İki kutu pişmaniye alıp yanındaki boş koltuğun üzerine koydu, Ece pişmaniyeye bayılırdı. Uyku bastırdı, eliyle ağzını kapatıp uzun uzun esnedi ve uyudu.
Uyandığında başı iki koltuk arasındaydı, bu biçimsiz yatış boynunu ağrıtmıştı. Biraz masaj yapınca ağrı azaldı. Ankara’ya kaç kilometre yol kaldığını merak ediyordu; nerede olduklarını bilse belki tahminde bulunabilirdi. Bu konuda bilgi alabileceği ya da sorabileceği kimse de yoktu. Koridor tarafındaki koltuğa iyice yerleşip başını biraz büküp ön camdan yolu seyretmeye başladı.
Gerede sapağınıdan sonra Ankara: 140 km yazan levha çıktı. Saatine baktı 04’ü biraz geçiyordu. İdrar yollarında, önce yanma sonra da ağrı hissetti. Sıkışmıştı, mutlaka tuvalete gitmeliydi. Mola verinceye kadar dayanabilir miydi? Ağrı giderek artıyordu, daha fazla bekleyemeyeceğini anlayınca yerinden kalkıp şoförün yanına gitti. En öndeki koltukta genç hostes uyuyordu. Onu uyandırmamak için alçak sesle konuşması gerekecekti. Çünkü kızcağız Ankara’ya vardıktan sonra, bir iki saat dinlenip ya Adana’ya ya da Gaziantep’e gidecekti.
-Hayırlı yolculuklar kaptan, dedi.
-Teşekkür ederim, size de hayırlı yolculuk, diye cevap verdi şoför.
-Mola yerine ne kadar kaldığını soracaktım.
-Bolu’yu geçtikten sonra mola verdik, siz inmediniz mi? Bundan sonra Ankara’ya kadar mola yok.
-Demek ki siz molayı, ben uyurken vermişsiniz. Oysa şimdi çok sıkıştım. Bir benzin istasyonunda filan duramaz mısınız?
-Yakınlarda benzin istasyonu filan yok.
-Ama ben mutlaka ihtiyacımı gidermeliyim, yoksa altıma yaparım. Bende prostat var ve bu meret yüzünden sık sık idrara çıkmam gerekiyor.
“Prostat var” deyince aklına rahmetli babası geldi şoförün. O da bu illetten çok yakınırdı. Çaresiz bir yerde duracaktı. Başını hafifçe yana çevirip en arkadaki koltukta esneyen muavine seslendi:
-Resul, gel bu amcayı al ve arka kapıdan indir de ihtiyacını görsün!
Şoförün sesi uyuyan bir yolcuyu, kırk yaşında bir adamı uyandırdı. Adam sesin nereden geldiğini uykulu gözlerle araştırdı, bulamadı, kafasını sallayıp uykusuna devam etti.
Otobüs, tehlike şeridine geçip dörtlüleri yakıp durdu. Numan Bey, arka kapıdan aşağıya indi, otobüsün arkasına geçti, birkaç adım ilerledi. Yol boştu ama o gene de birileri tarafından görülmeyeceğinden emin olmak istiyordu. O nedenle yol kenarından aşağıya yani şarampole indi. Gökyüzünde yıldızlar parlıyor, ay ortalığı aydınlatıyor, cırcır böceklerinin ve kurbağaların sesleri geliyordu.
Numan Bey’in işi biraz uzun sürdü, çünkü idrarı damla damla boşalıyordu. Bir an önce ihtiyacını gidermek istese de bu onun elinde değildi. Otobüsü beklettiği için de üzülüyordu. İdrarın önemli bir kısmını boşalttıktan sonra fermuarını çekip şarampolden tehlike şeridine çıktı. Bu çıkış ve heyecan onu yormuştu. Durdu, soluklandı, etrafına bakındı, bir aracın far ışıklarını gördü. Gözleri kamaştı, elleriyle gözlerini ovuştursa da etrafı görmeye muvaffak olamadı. Buna rağmen yürümeye başladı. Ama adımları onu tehlike şeridine değil de sağ taraftaki şeride götürdü.
Gecenin sessizliğini bir fren sesi parçalayınca şoför:
-Eyvah, amca olmasın! Deyip kendini dışarı attı. Otobüsün hizasında yerde yatan bir adam ve onun hemen yanında duran bir otomobil vardı. Şoför yerde yatan adamın önce yüzüne baktı, sonra nabzını tuttu. Korktuğu başına gelmişti, yerdeki adam Numan Bey’di.
Kazayı yapan sürücü de aracından inip yanlarına geldi. Şoföre sordu:
-Kaptan, durumu nasıl? Yaşıyor mu? Hemen hastaneye yetiştirelim. Yol boştu, birden önüme çıktı.
-Maalesef nabzı atmıyor, sanırım ölmüş, dedi şoför.
-Bu adamın ne işi var gecenin bu saatinde, hem de araç yolunda? Siz de neden durdunuz? Çok önemli bir durma nedeniniz mi vardı? Neden, neden?
Şoför bu yakınmaya fısıltıyla cevap verdi, soranın cevabı duyup duymadığı bilinmez:
-Prostat!
YORUMLAR
Emeginize kaleminize saglik, meftaya Allahtan rahmet..Torununa sabir selamet..Bir solukta okuttu kendini melet prostat
Ömer Faruk Hüsmüllü
Selam hocam. Gene güne merhaba diyen eserini ilk ben okumuştum .Ama yorumda aciz kalmıştım.Düzgün ve uslubuna uygun olarak tüm eserlerin gibi buda akıcı ve sonu hüzünle bitmiş..Kutluyorum sizler hep var olun bizler güzel paylaşımlarınızdan mahrum olmayalım...Devamını bekleriz.gül diyarından selamlar
Ömer Faruk Hüsmüllü
Hikayeyi büyük bir ilgi ile okudum. Çok beğendim, Detaylar vs gayet iyi akıcı sürükleyici bir hikayeydi.
Tebrik ediyorum
Saygılar