BAZI ÇOCUKLAR BİR NUMARA DAHA BÜYÜKTÜR
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
1.
- Baba, dondurmam bitene kadar dükkâna varır mıyız?
- Varırız prenses. Bak, zaten şu köşeyi dönünce Mahmut amcanın dükkanına bir şey kalmadı.
- Baba, ben kırmızı istiyorum yine, tamam mı?
- Kırımızı alamayız ama kızım. Bu okul için alınıyor. Okulda siyaha izin veriyorlar, unuttun mu?
- Çok saçma, hıh!
- Benim kızım huysuz bir prenses mi olmuş? Cık, cık, cık. Yapmaz öyle şeyler benim bitanem.
- Ama, ama… Hıh! Ben siyah sevmiyorum ki ya. Hiç gösterişli değil. Baba, bari üzerinde tokası olanlardan alalım veya kurdelesi olsun.
- Kızım, bak… Hahhahah . O, ne surat öyle? Kızım, dondurmayı bütün yüzünle yemişsin. Hahahha.
- Ya, baba ya. Neden gülüyorsun? Damlıyor sürekli, hızlı yalarken böyle oldu.
- Ah, benim pasaklı prensesim! Neyse dur cebimde mendil var. Önce ağzını, yüzünü silelim de sonra Mahmut amcan bu kız ne kadar pismiş demesin. Hah, tamam. Biraz su bulsak iyi olurdu aslında ama neyse böyle de idare eder şimdilik.
- Bitti mi?
- Bitti huysuz. Bak, Deniz; annen de sana evden çıkmadan anlattı. Biliyorsun ki çeşit çeşit ayakkabı alacak durumda değiliz. Daha kardeşin bebek ve bir de ablan var. Hepinizi ayrı ayrı düşünmem gerek. Ben senin isteklerini imkanlarım oldukça yapacağım ama şimdi hem kırmızı hem de siyah alamayız. Bu sebeple tek bir hakkın var ve okulda giymen için siyah almak zorundayız. Sen akıllı ve anlayışlı bir prensessin. Mahmut amcana beni mahcup etmezsin değil mi?
- Özür dilerim babacığım. Tamam, sen üzülme babişim.
- Aferin benim güzel kızıma. Hadi, o zaman yürümeye devam edelim. Az kaldı zaten.
- Ooo! Mehmet Bey ve küçük cadısı gelmiş. Hoş geldiniz efendim.
- Baba, ama ne dedi bana, duydun mu?
- A, Mahmut Amcası benim kızım cadı falan değil. Deme öyle şeyler kızıma.
- Hıh!
- Bak, bak ellere bak hele. Bu kol bağlama, bu omuz silkme. Hahahah. Mehmet Bey, senin bu kızın var ya cadının önde gideni ama çok tatlı bir cadı. Kız, gel buraya da bi öpeyim seni şımarık. Muahh! Oh, mis gibi kaymak tadıyor bu kız yahu. Gel, tamam gel. Kızdırmıyorum seni. Ne istiyorsun söyle hemen açayım kutuları babasının prensesi.
- Siyah ayakkabı istiyorum ama tokalı olsun. Yani, okulda giyilecek küçük tokalılardan. Bir de su verir misin Mahmut Amca?
- Hemen geliyor suyun babasının prensesi. Mehmet Bey, buyur, otur ayakta kalma.
- Önce kızım otursun. Ben oturmasam da olur.
- Olur mu ya, ben sana hemen bir tabure çekerim Mehmet Bey.
- Sağ ol, sağ ol Mahmut. Biz çok pahalı bir şey bakmayalım. Biliyorsun bebek de geldi. Hesaplı bir şey olsun lütfen. Kızıma da layık olsun ama.
- Tamam, hallederiz Mehmet Bey, sen rahat ol. Burnunu yediğim şey, kaç numara senin ayakların?
- Baba? Kaç numara benim ayaklarım?
- Hahhahah, söylesene babası, kaç numara prensesin ayakları?
- 34 ama sen 35 ver Mahmut, hızlı büyüyorlar biliyorsun.
- Tamam Mehmet Bey, hemen ayarlıyorum. Sana da bir çay söyleyelim bu arada.
- Eyvallah, sağ ol.
2.
- Alo!
- Alo, oğlum. Nasılsın?
- İyiyim baba, sen?
- İyiyim oğlum ben de? Ege, bak şimdi ben bir arkadaşımın dükkanındayım. Sana seneye kış için bir bot hediye etmek istiyor. Sana bir iki fotoğraf göndereyim bir bak. Karar verince beni hemen ara, bekliyorum.
- Aman baba, benim zaten botum var iki tane.
- Olsun oğlum, bir tane de benden olsun işte.
- İyi, tamam.
- Anne!
- Efendim oğlum?
- Babam bana bot alacakmış, senin whatsabına bu resimleri atmış. Hangisi olsun?
- Ne diye bot alıyormuş sana bu yaz gününde?
- Arkadaşı hediye ediyormuş. Ben de anlamadım ki!
- Bak, bu fena değil sanki. Yine de sen karar ver.
- Ben de onu beğendim.
- Sen istiyor musun peki benim yakışıklı oğlum? Eğer babanın bot almasını istemiyorsan onu mutlu etmek için bunu yapmak zorunda değilsin.
- Çok saçma geldi ama ben giymezsem birine verirsin ya uğraşamam şimdi babamla. Zaten arayınca şaşırdım.
- Neden oğlum? Asma suratını hem, ısırırım bak.
- Ya haftalardır gelip beni görmedi ya kapıya görmeye falan geldi sandım.
- Hım! İşleri vardır oğlum, üzülme. Bugün Charlie Chaplin ile tanışacaksın. O seni güldürecektir.
- Boş ver anne ya. Artık umurumda değil.
- Ne umurunda değil, Chaplin mi?
- Hayır, babam. Chaplin’i merak ediyorum.
- Dur, şu yemek işini hızlıca bitireyim, hakkında konuşuruz. Ege, eğer yazlığa projeksiyon perdesi falan alabilirsek oradaki bahçede muhteşem filmler izleteceğim sana. Bunları düşün, neşelen lütfen.
- Anne, sen çok tatlısın.
- Sensin o tatlı, cınım.
- Anneee! Gıdıklama ya, artık büyüdüm, yapma böyle bebek şeyleri.
- Sen hep benim bebeğimsin küçük bey. Ver bir öpücük. Muckkk, balsın bal. Ben mutfaktayım.
- Ege, al telefon çalıyor.
- Efendim baba?
- Oğlum, neden aramadın?
- Ödeve dalmışım baba.
- Hım, peki. Acelem var, hangisi?
- Şu asker botu gibi olan olsun baba.
- Tamam. Oğlum senin ayakkabı numaran kaçtı?
- Anne!
- Efendim oğlum?
- Benim ayakkabı numaram kaç anne?
- 37 ama 38 alsın bari, kışa büyür ayakların.
- Baba, 37 imiş ama 38 alacakmışsın.
- Tamam oğlum. Ben getirebilirsem getiririm bugün. Olmadı… A, şey!
- Olmadı, kışa daha çok var baba!
Not: Oğlumdan daha şanslı bir çocuk olduğum için utanıyorum.
YORUMLAR
Oğullar zaman gibidir bazen daha şansız olabiliyorlar sürükleyici bir yazı kutluyorum
Den(iz)
Sevgilerimle...
Babalar ve kızları Anneler ve oğulları
Oğul balı, bahçe gülü ikiside güzel bir bakış güzel anlatım beğeniyle okudum ders çıkarılacak çok şey vardı her çocuk bir bireydir ve yaşına göre isteklerine cevap vermek gerekiyor
Kutlarım kaleminizi duyarlı yazınızı hak ettiği yerde
Sevgilerimle
Den(iz)
Sevgilerimle...
Ege daha şanslı bence , harika bir annesi var.
Yine harika bir tespit üzerinden kusursuz bir anlatım.
Kutlarım Denizcim.
Hep sevgimle..
Den(iz)
Sevgilerimle...
Ben babamı kutlarken oğlum da dedesini kutladı babası yerine..
Babalar günü paylaşımları duygulandırdı bugün..
Sevgilerimle
Den(iz)
Sevgilerimle...
Den(iz)
Teşekkür ederim.
Sevgilerimle...